[Erhan Başyurt]
Bir Türk bakanın Hollanda’ya yalan beyanlarla gizlice giriş yapmasını, zafiyet içinde kendisini konsolosun arabasına kilitlemesini ve polis tarafından sınır dışı edilmesini düşündükçe yüreğim yanıyor.
Başbakanın, dışişleri bakanının ve bakanların programlarının bir bir iptal edildiğini, Avrupa’da kapıların yüzlerine bir bir çarpıldığını gördükçe yüreğim yanıyor.
Türkiye’nin diktatörlükle yönetilmeye başlandığını, 15 Temmuz sonrası yeni bir safhaya geçildiğini, 16 Nisan’da ‘Tek Adam’ devrine geçilmeye çalışıldığını okudukça yüreğim yanıyor.
***
Türkiye, 12 Eylül darbesinden bu yana Avrupa’da da dünyada da hiç bu kadar itibarsız olmamıştı.
Türkiye, hiç bu kadar rezaleti ardı ardına yaşamıştı.
‘Türkiye’yi AB’ye tam üye yapacağım’ vaadiyle yola çıkan AK Parti’nin ülkeyi getirdiği noktaya bakın!
AB başkentlerinden başbakan ve bakan seviyesinde bir bir kovuluyorlar.
‘2017’de, Türkiye vatandaşları için AB’ye vizesiz seyahat başlayacak’ diye vaat eden AK Parti’nin, bakanları vizeyle bile AB’ye giremiyor.
Üç beş oy hesabıyla yalan beyanlarla gerilim tırmandırıp, gurbetçileri de ateşe atıyorlar.
Varsa yoksa ‘saltanat’, ne halk ne ülke umurlarında değil…
***
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu, Venedik Komisyonu, Avrupa Parlamentosu arka arkaya raporlar yayınlıyor, Türkiye’de son üç yıldır sistematik ve hükümet destekli insan hakları ihlalleri yapıldığını ve işkenceye geri dönüldüğünü yazıyor.
Özgür ve ileri demokrasi vaatleriyle iktidara gelen AK Parti’nin ülkeyi götürdüğü uçuruma dikkat çekiyorlar.
İsrail’e ve Rusya’ya önce diklenen ardından özür beyan edip tavizler veren AK Parti iktidarı, bugün de AB ülkelerine Almanya’ya, Hollanda’ya ‘kabadayılık’ yapıyor ve ‘sokak ağzıyla’ tehditler savuruyor.
Her seçim öncesi suni krizlerle tansiyonu yükseltip, saman alevi gibi aniden parlayıp dış politikayı iç siyasete kurban ediyorlar.
Seçimden sonra da ‘süt dökmüş kedi’ gibi özür beyan edip ‘oyuna geldik, aldatıldık’ diyorlar ve ağza alınmayacak ifadelerle hakaret ettikleri muhataplarının ayağına gidiyorlar.
***
Diplomasi edebinden uzaklaştıkça Türkiye’yi dünyaya rezil ediyorlar..
İktidarın, krizlerini Türkiye’ye başarı gibi pompalaması, milliyetçi duyguları tahrik edip oy devşirmesi önemli değil, neticede selden geriye kalan çer çöp ve kum oluyor.
***
Türkiye, giderek ‘kağıttan kaplan’ bir ülke haline geliyor.
Gürler ama yağmaz…
Kendi ülkelerinde Nazi Almanya’sı gibi yargısız infazlar yapıyorlar, 50 bin kişiyi delilsiz hapse atıyor 200 bin kişinin ekmeğiyle keyfi oynuyorlar, özel mülkü gasp ediyorlar ama Avrupa’yı Nazilik ile suçluyorlar.
Kendi ülkelerinde muhalefet liderlerini, özgür gazetecileri hapse atıyor, televizyonlarda ve meydanlarda konuşmalarını engelliyor, Avrupa’ya ifade özgürlüğü dersi vermeye kalkıyorlar.
Kendi ülkelerinde seyahat özgürlüğünü kısıtlayıp, diktatörlüğün temel taşı ‘Tek Adam’ rejimi tesis etmek için çabalıyorlar, şiddetsiz protestolara biber gazı, ilaçlı tazyikli su ve gerçek mermi ile müdahale ediyorlar, Avrupa’ya demokratik haklar tepkisi gösteriyorlar.
***
Ve halkın bir kesimi tüm bu söylemleri satın alıyor, sokaklara dökülüyor.
‘Gassalın elinde meyyit gibi…’ ne tarafa döndürseler dönüyor ve asla gerçeği sorgulamıyorlar.
Siyaset hiç bu kadar iki yüzlü ve hiç bu kadar pervasız olmamıştı!
Evet, yüreğim yanıyor.
Ülkenin yuvarlandığı uçurumu gördükçe yüreğim yanıyor.
Her defasında oyuna gelen halkımızı gördükçe, gerçeklerden ve gerçekliklerden uzaklaştırılan, doğru habere ulaşması engellenen halkımızı baktıkça yüreğim yanıyor.
Türkiye’nin maruz bırakıldıklarını gördükçe artık Hitler’in nasıl iktidara geldiğini, dünyayı nasıl kolaylıkla felakete sürüklediğini, Esed’in ülkesini nasıl adım adım iç savaşın içine çektiğini, aydınların ve halkın tüm bu olanlara nasıl engel olamadıklarını artık anlıyorum.
Anladıkça, yüreğim yanıyor.
Sizin de yüreğiniz yanıyor mu?
Başbakanın, dışişleri bakanının ve bakanların programlarının bir bir iptal edildiğini, Avrupa’da kapıların yüzlerine bir bir çarpıldığını gördükçe yüreğim yanıyor.
Türkiye’nin diktatörlükle yönetilmeye başlandığını, 15 Temmuz sonrası yeni bir safhaya geçildiğini, 16 Nisan’da ‘Tek Adam’ devrine geçilmeye çalışıldığını okudukça yüreğim yanıyor.
***
Türkiye, 12 Eylül darbesinden bu yana Avrupa’da da dünyada da hiç bu kadar itibarsız olmamıştı.
Türkiye, hiç bu kadar rezaleti ardı ardına yaşamıştı.
‘Türkiye’yi AB’ye tam üye yapacağım’ vaadiyle yola çıkan AK Parti’nin ülkeyi getirdiği noktaya bakın!
AB başkentlerinden başbakan ve bakan seviyesinde bir bir kovuluyorlar.
‘2017’de, Türkiye vatandaşları için AB’ye vizesiz seyahat başlayacak’ diye vaat eden AK Parti’nin, bakanları vizeyle bile AB’ye giremiyor.
Üç beş oy hesabıyla yalan beyanlarla gerilim tırmandırıp, gurbetçileri de ateşe atıyorlar.
Varsa yoksa ‘saltanat’, ne halk ne ülke umurlarında değil…
***
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu, Venedik Komisyonu, Avrupa Parlamentosu arka arkaya raporlar yayınlıyor, Türkiye’de son üç yıldır sistematik ve hükümet destekli insan hakları ihlalleri yapıldığını ve işkenceye geri dönüldüğünü yazıyor.
Özgür ve ileri demokrasi vaatleriyle iktidara gelen AK Parti’nin ülkeyi götürdüğü uçuruma dikkat çekiyorlar.
İsrail’e ve Rusya’ya önce diklenen ardından özür beyan edip tavizler veren AK Parti iktidarı, bugün de AB ülkelerine Almanya’ya, Hollanda’ya ‘kabadayılık’ yapıyor ve ‘sokak ağzıyla’ tehditler savuruyor.
Her seçim öncesi suni krizlerle tansiyonu yükseltip, saman alevi gibi aniden parlayıp dış politikayı iç siyasete kurban ediyorlar.
Seçimden sonra da ‘süt dökmüş kedi’ gibi özür beyan edip ‘oyuna geldik, aldatıldık’ diyorlar ve ağza alınmayacak ifadelerle hakaret ettikleri muhataplarının ayağına gidiyorlar.
***
Diplomasi edebinden uzaklaştıkça Türkiye’yi dünyaya rezil ediyorlar..
İktidarın, krizlerini Türkiye’ye başarı gibi pompalaması, milliyetçi duyguları tahrik edip oy devşirmesi önemli değil, neticede selden geriye kalan çer çöp ve kum oluyor.
***
Türkiye, giderek ‘kağıttan kaplan’ bir ülke haline geliyor.
Gürler ama yağmaz…
Kendi ülkelerinde Nazi Almanya’sı gibi yargısız infazlar yapıyorlar, 50 bin kişiyi delilsiz hapse atıyor 200 bin kişinin ekmeğiyle keyfi oynuyorlar, özel mülkü gasp ediyorlar ama Avrupa’yı Nazilik ile suçluyorlar.
Kendi ülkelerinde muhalefet liderlerini, özgür gazetecileri hapse atıyor, televizyonlarda ve meydanlarda konuşmalarını engelliyor, Avrupa’ya ifade özgürlüğü dersi vermeye kalkıyorlar.
Kendi ülkelerinde seyahat özgürlüğünü kısıtlayıp, diktatörlüğün temel taşı ‘Tek Adam’ rejimi tesis etmek için çabalıyorlar, şiddetsiz protestolara biber gazı, ilaçlı tazyikli su ve gerçek mermi ile müdahale ediyorlar, Avrupa’ya demokratik haklar tepkisi gösteriyorlar.
***
Ve halkın bir kesimi tüm bu söylemleri satın alıyor, sokaklara dökülüyor.
‘Gassalın elinde meyyit gibi…’ ne tarafa döndürseler dönüyor ve asla gerçeği sorgulamıyorlar.
Siyaset hiç bu kadar iki yüzlü ve hiç bu kadar pervasız olmamıştı!
Evet, yüreğim yanıyor.
Ülkenin yuvarlandığı uçurumu gördükçe yüreğim yanıyor.
Her defasında oyuna gelen halkımızı gördükçe, gerçeklerden ve gerçekliklerden uzaklaştırılan, doğru habere ulaşması engellenen halkımızı baktıkça yüreğim yanıyor.
Türkiye’nin maruz bırakıldıklarını gördükçe artık Hitler’in nasıl iktidara geldiğini, dünyayı nasıl kolaylıkla felakete sürüklediğini, Esed’in ülkesini nasıl adım adım iç savaşın içine çektiğini, aydınların ve halkın tüm bu olanlara nasıl engel olamadıklarını artık anlıyorum.
Anladıkça, yüreğim yanıyor.
Sizin de yüreğiniz yanıyor mu?