‘Hayır’ Diyorsun, Çünkü Evlat Ateşi Ocağına Düştü

[CEM MORA]
Evet, hep evet dediğin Cumhurbaşkanına şimdi ‘hayır’ diyorsun. Canın yandı, ateş ocağına düştü. ‘Oğluma F..Ö’cü dediler, 8 aydır zindanda tutuyorlar..’ Ya başkalarının çocuklarına benzer iftiralar atıyorlarsa diye hiç düşündün mü?
“15 senedir AK Partiliydim, başka hiç kimseye oy vermedim” diye söze başlıyor gözü yaşlı kadın. Uzun boylu, kambur, kirli sakallı eşine tutunarak konuşabiliyor. İkisi de yorgun, ikisi de bitkin. “Bir zamanlar Refah’a oy veriyordum. Refah’tan sonra Tayyip Bey bu tarafa dönünce, biz de onunla döndük bu tarafa. Ama Tayyip Bey bizleri hiç görmedi. Benim çocuğum askeri öğrenciydi, Hava Harp Okulu’nda okuyordu” diye yakınıyor mikrofona.

Senin evladın gibi yüz binlerce genç bir gece yarısı KHK’sı ile sorgusuz sualsiz kapı önüne konuldu, hiç dert ettin mi? Her sabah yapılan uğursuz operasyonlarla komşun, mahallelin göz altına alınıyor. 500 bebek hapishanelerde büyüyor. Doğum yapan kadınların hastane kapılarında polis jandarma bekliyor, kulak veriyor musun?

Kadın hasta. Malulen emeklilik için başvurmuş. 5 yerde fıtığı var. 4 bin iş günü çalışmışlığı olsa da, emekli yapmıyorlar. Çok da umurunda değil zaten. Ama oğlu, ya oğlu! “Zorluklarla okutuyordum. Elimden aldılar, Silivri’ye attılar.” diyor hıçkıra hıçkıra…
İzmir’den gelmişler, 8 aydır Silivri’de yatan evlatlarını görecekler. Toz konduramıyorlar oğullarına: Komutanları kandırmış, almışlar götürmüşler. Belli yerlere bırakmışlar, diyorlar.
“Dedim ki cumhurbaşkanım beni duyarsa asla koymaz buralarda” ama nafile. Küstüm, dedikleri Cumhurbaşkanına seslerini duyurmaya çalışıyorlar: “Maddiyat istemiyorduk. Kapısına gittik, bizi reddetti. Biz F..Ö’cü değiliz. Benim çocuğum F..Ö’cü değil.”
Senin oğlun ‘F…Ö’cü değil de, kim ‘F…Ö’ anne. ‘F..Ö’ kim? Hiç sordun mu, sorguladın mı? Bırakın bağımsız mahkemeleri, iktidar etkisindeki yargının verdiği kesinleşmiş herhangi bir karar var mı? Adil yargılamanın yapıldığı, mahkemelerin verdiği kararın daha üst mahkemelerce onanmış bir neticesini biliyormusun?

Hasım iftirasıyla, komşu jurnallemesiyle hapishane köşelerinde çürüyen pırıl pırıl insanların anneleri, babaları kolay mı büyüttü çocuklarını. Bebek yaşta evladından ayırmaya zorlanan anneler sütünü koğuş lavabosuna sağıyor gizli gizli, işittin mi? Menfur bir darbe girişmine ‘Allah’ın bir lütfu’ diyen politikacılar hiç mi zihnini bulandırmadı.

Bunların hiç biri umurunda olmadı ve olmayacak. Haklı olarak ‘yavrum’, ‘kuzum’ diyeceksin… Ama senin evladın gibi yüz binlerce genç bir gece yarısı KHK’sı ile sorgusuz sualsiz kapı önüne konuldu, hiç dert ettin mi? Her sabah yapılan uğursuz operasyonlarla komşun, mahallelin göz altına alınıyor. 500 bebek hapishanelerde büyüyor. Doğum yapan kadınların hastane kapılarında polis jandarma bekliyor, kulak veriyor musun?
‘Gözümden sakındığım oğluma F…Ö’cü dediler, 8 aydır zindanda tutuyorlar’ da, ya başkalarının çocuklarına benzer iftiralar atıyorlarsa diye hiç düşündün mü?
Evet, hep evet dediğin Cumhurbaşkanına şimdi ‘hayır’ diyorsun. Canın yandı, ateş ocağına düştü: “Cumhurbaşkanıma ‘hayır’ diyorum. Ben onu çok seviyordum ama sevmiyorum artık, duysun. Ben onu ölümüne seviyordum. Benim yüzüme kimse ‘onu sevmiyorum’ diyemezdi. Sevmiyorum şimdi. Benim çocuğum çok kıymetli. Çok zor büyüttüm ben çocuğumu.”
Hasım iftirasıyla, komşu jurnallemesiyle hapishane köşelerinde çürüyen pırıl pırıl insanların anneleri, babaları kolay mı büyüttü çocuklarını. Bebek yaşta evladından ayırmaya zorlanan anneler sütünü koğuş lavabosuna sağıyor gizli gizli, işittin mi? Menfur bir darbe girişmine ‘Allah’ın bir lütfu’ diyen politikacılar hiç mi zihnini bulandırmadı.

Oğlun mezun olup Harp Okulunu bitirebilseydi göndereceğin Doğu’da 7 şehir yerle bir edildi. Taş taş üstünde kalmadı. Kadınlar, gelinler, genç kızlar elleri başlarında birer şaki gibi ışıksız sokaklarda megafonlarla sorgulandı. Taybet Ana da mübarek bir anneydi. Cesedi günlerce sokak ortasında kaldı. Mahallenin kedileri, aç köpekleri musallat oldu naaşına. Kulağına çalındı mı?

Bak, derdini dinleyecek, sesini duyuracak gazeteciler birer birer toplandı. Kimi içerde, kimi dışarda… Hapis ya da sürgün… Sustular, susturuldular. Bir an olsun tedirgin olmadınız mı? ‘İmdat’ dediğinde sesine kulak verecek gazetelere, televizyonlara ihtiyacınız olacağı hiç mi aklınızın köşesinden geçmedi. Bakın sizin sesinizi, isyanınızı, dizi dizi dizilerin yayınlandığı, evlendirme programlarının, yarışmaların olduğu ana akım medyadan, televizyon kanallarından duymadı bütün Türkiye. İstanbul Times adında bir youtube kanalından duydu. Sosyal medyadan yayıldı.
Oğlun mezun olup Harp Okulunu bitirebilseydi göndereceğin Doğu’da 7 şehir yerle bir edildi. Taş taş üstünde kalmadı. Kadınlar, gelinler, genç kızlar elleri başlarında birer şaki gibi ışıksız sokaklarda megafonlarla sorgulandı. Taybet Ana da mübarek bir anneydi. Cesedi günlerce sokak ortasında kaldı. Mahallenin kedileri, aç köpekleri musallat oldu naaşına. Kulağına çalındı mı?

İşte senin evladına ‘terörist’ diyen idareciler muhasara altına aldıkları bütün mahalleye, şehre ‘terörist’ dedi. Seçtiği vekilleri şehirlerine giremedi. Yetmedi, bütün seçilenleri teker teker tutukladılar. Yerlerine hasımlarını kayyım atadılar. Yüzde 80’lerle mecliste üçüncü büyük partinin genel başkanı zindanda hikaye yazmak zorunda kalıyor.

Ya kapı eşiğinde vurulan 10 yaşındaki Cemile’sini defnedemediği için günlerce evindeki buzdolabında saklayan Cemile Çağıra’nın annesinin feryatları hiç mi yüreğinizi sızlatmadı?
İşte senin evladına ‘terörist’ diyen idareciler muhasara altına aldıkları bütün mahalleye, şehre ‘terörist’ dedi. Seçtiği vekilleri şehirlerine giremedi. Yetmedi, bütün seçilenleri teker teker tutukladılar. Yerlerine hasımlarını kayyım atadılar. Yüzde 80’lerle mecliste üçüncü büyük partinin genel başkanı zindanda hikaye yazmak zorunda kalıyor.
Kürt anaları dağ başlarında, mahalle aralarında, bodrumlarda ölü çocuklarının cesedini aradı. Bir parçasını bulabilir de toprağı kazıp başına bir mezar taşı dikebilir miyim, diye didindi durdu. Kürtçe ağıt yaktıkları için mi, anlamadınız?

Kürt anaları dağ başlarında, mahalle aralarında, bodrumlarda ölü çocuklarının cesedini aradı. Bir parçasını bulabilir de toprağı kazıp başına bir mezar taşı dikebilir miyim, diye didindi durdu. Kürtçe ağıt yaktıkları için mi, anlamadınız?

Bugüne kadar hiç düşünmediniz, sormadınız, sorgulamadınız. Biricik evlatlarınız tatillerde, bayramlarda sıla-i rahim yaptıklarında bir şeyler anlatmaya çalışsa da dinlemediniz. Altını temizlediğiniz, kundaklarda büyüttüğünüz, her anına şahit olduğunuz çocuklarınızı değil de, siyaset tüccarlarını dinlediniz. Onlar bayrak dedikçe coştunuz, duvara asıp günlerce kapağınızı açmadığınız Kur’an’ı miting meydanlarında sallayınca kendinizden geçtiniz. Neymiş, alnı secdeye gidiyormuş. Alnı secdeye gidiyor ama çocukları kumarhanelerden çıkmıyor, diye bir kerecik bile sormadınız. Biz ailece çalışıyoruz, bir evladımızı devlet yardımıyla zor okutuyoruz, onlar bizden kat be kat zengin ama zengin tüccarlardan burs alıyorlar diye sorgulamadınız. Helal lokma uğruna saçınız sakalınız ağardı ama hiç çalışmadan filolar kuran, siteler alanların ticari sırları üzerine mahalle dedikodusu bile yapmadınız. Yapmaya yeltenenlere söz hakkı vermediniz.
Gerçeklerin farkına varmak için evladınızla mı imtihan olmanız gerekiyordu? Ateşin ocağınıza mı düşmesi gerekiyordu?


Oğlun ‘FETÖ’cü değil de, kim ‘FETÖ’ anne? Hiç sordun mu?