‘Evet’ Diyen Avrupa Şimdi Neden ‘Hayır’ Diyor

CEM MORA
İlginçtir, hala kıta Avrupasında insanlar hakaret edilince şaşırıyor. Nasıl olabilir, diye düşünüyor. Kızıyor.. Tamam ‘Evet’lerin bir fazla olması için insanüstü bir çaba sarfediyorsunuz. Ama Allah aşkına, “Nazi artıkları, faşist kalıntıları…” ne demek.
‘Yari yanında, yavrusu koynunda’ olan için zaman hızlı akıyor. Bakın, tam 3 yıl geçmiş aradan. Bir de Berkin’in annesine sorun. Zeytin gözlü, karayağız çocuğunun annesine… Miting meydanlarında arsız güruhlara yuhalattığınız, ölüm yıldönümlerinde güdümlü medyanızda ‘Aslında ekmek almaya gitmiyormuş’ haberleri yaptırdığınız, pespaye mizah dergilerinizde acısının üzerine ‘hakara makara’ tepindiğiniz çocuğun annesine… O size anlatabilirdi kötü söz söylemenin ne kadar ayıp olduğunu.
Ama, anlamayacaktınız…
“Ananı da al git” dediğiniz Mersinli çiftçi Kemal Öncel vardı, hatırladınız mı? Hakarete uğradığı yetmiyormuş gibi bir de mahkeme kapılarında sürünmüş, 1 yıl 15 gün hapis cezası almıştı. “Al git” buyurduğunuz o mübarek ana gitti. Kimseye kalmayan dünyada o da sayılı günlerini tamamladı. Yaşasaydı 77 yaşında olacak Ümmü anne, ‘ümmi’ de olsa, belki hikmetli birkaç kelam eder, “kem söz size yakışıyor mu yavrum, tövbe tövbe…” derdi.
Fakat, onu da dinlemeyecektiniz…
Yapılan bütün ithamlarla ilgili tek bir suçu kanıtlanmamış Fethullah Gülen, kem sözlerinizden en fazla nasibini alan dünyalı sanıyorum. Allah var, o da kötü söz ve fiillerin kalbi nasıl kararttığına dair günlerce sürecek va’z-u nasihatte bulunabilirdi. Ne var ki, ülkenin halet-i ruhiyesi ona kulak vermeye de elverişli değil.
HDP İstanbul milletvekili ve avukat Filiz Kerestecioğlu, Meclis kürsüsünden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vatandaşlara ettiği hakaretleri sıralamıştı da bir yıl önce, gözler yere çakılmıştı. Ar, haya sahibi vekillerin benizleri ceylan derisi koltuklar gibi kızarmıştı utançtan.
“‘Alçaklar, zalimler’, ‘kadın mı kız mı bilemediğim’, ‘mert değil namertsin’, ‘artistlik yapma’, ‘ananı da al git’, ‘Haşhaşiler’, ‘nebbaşlar’, ‘mezarlık soyguncusu’, ‘sapıklar’, ‘Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?’, ‘Haddini bil edepsiz kadın’, ‘Aydın müsveddeleri, karanlıksınız’…” ve daha neler neler… Küfür, hakaret, ayrımcılık, ırkçılık da dahil herşeyi kapsıyordu.
Filiz Hanım da zarif üslubu ve ikna gücü yüksek bir avukat edasıyla söylenenlerin haksız ve hukuksuz olduğunu anlatabilirdi, ama ‘Onlaaar’ kategorisinde olduğu için bunun da bir ehemmiyeti yok.
AVRUPA KÜFÜR, HAKARET VE ŞANTAJA ‘HAYIR’ DEDİ
Bu sefer evdeki hesapsızlık çarşıya uymadı herhalde. Türkiye’de belki anayasayı, yasaları, teamülleri, genel ahlak ölçülerini zorlayan ölçüsüz hakaretlerde bulunmak herkes sindiği için kolaydı. Rakip politikacılara ağza alınmayacak sıfatlar sıralayıp sonra şarkılı türkülü miting kulislerinde çay içmek alışılageldik bir etik aşınmaydı. İran’ın yöneticilerine, Esed’e posta koymak, bir yıl önce misafir ettiğin Kürt siyasetçileri bir anda ‘tu kaka’ etmek de şaşırtıcı değildi. Putin’e bile rutin dışına çıkılıp sınırlı da olsa çakılabilirdi. Fakat ilk kez Avrupa, ‘bir dakika’, dedi.

Seçim çalışmaları bitecek, referandum öyle veya böyle sonuçlanacak. Ama Avrupa’nın bir parçası olan milyonlarca ‘evet’ veya ‘hayır’ diyen yurttaşımız ve soydaşımız Avrupa’da kalacak. Onların hayatını zorlaştırmaya, Türkiye’deki gerilimleri ve düşmanlıkları buraya taşımaya ne hakkınız var. Onlar gel dediğinizde gelecek, paranı çek dediğinde çekip Halkbank’a yatıracak emir erleriniz mi, yoksa hür dünyanın kalbinde onurluca yaşamayı hak eden vatandaşlar mı?

İlginçtir, hala kıta Avrupasında insanlar kendine hakaret edilince şaşırıyor. Nasıl olabilir, diye düşünüyor. Kızıyor…
Tamam, referandum telaşınızı anlıyoruz. ‘Evet’lerin bir fazla olması için insanüstü bir çaba sarfediyorsunuz. Ama Allah aşkına, “Nazi artıkları, faşist kalıntıları…” ne demek.
Görevi gereği bir diplomat ordusuyla çalışan Sayın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu acaba başka bir ülke siyasetçisine hakaret etmeyi nasıl izah ediyor. ‘Monşer’ diye küçümsediğiniz yüzlerce yıllık geleneği olan Hariciye’nin yaşayan duayenlerine sorabilirdiniz. Essahaf Irak’ı veya çöl cemahiriyesi değilseniz, diğer ülke bakanlarına, başbakanlarına hakaret etmek normal mi karşılanıyormuş? Hakaret yetmiyormuş gibi bir de açıkça tehdit ve şantajın hangi saygın uluslararası literatürde yeri varmış. Elbette sizden bir Fuat Köprülü inceliği, bir İhsan Sabri Çağlayangil zarafeti, bir İsmail Cem tevazuu beklemiyoruz ama neticede dans ettiğiniz alan asgari saygı ve anlayışı gerektiren bir mecra. Diplomasi en söylenmeyecek sözleri, en konuşulmayacak konuları lisan-ı hal ile latif bir üslupla söyleme sanatı değil midir?
Sıraladığınız “Teamüller, diplomatik teamüller, haklar, özgürlükler, Avrupa’nın değerleri, iki ülke arasındaki dostluk…” sadece karşı taraf için mi söz konusu. Bir de lale muhabbeti var ki, akıllara zarar: “O laleler Osmanlı zamanında gitti oraya. Laleleri geri göndeririz onlara adam olurlar.”
Ne yapacaksınız, geceleri evetçi yandaşlarınıza Kraliyet sarayının yanındaki, yöresindeki laleleri kopartıp çöpe mi attıracaksınız? Hain lalelere yandaş dayağı mı atacaksınız kimseler görmeden?
Ya Hollanda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına uçuş izni vermeyince kara yolu ile Roterdam’a gitmeye kalkan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Betül Sayan Kaya’nın tavrı.
Seçim çalışmaları bitecek, referandum öyle veya böyle sonuçlanacak. Ama Avrupa’nın bir parçası olan milyonlarca ‘evet’ veya ‘hayır’ diyen yurttaşımız ve soydaşımız Avrupa’da kalacak. Onların hayatını zorlaştırmaya, Türkiye’deki gerilimleri ve düşmanlıkları buraya taşımaya ne hakkınız var. Onlar gel dediğinizde gelecek, paranı çek dediğinde çekip Halkbank’a yatıracak emir erleriniz mi, yoksa hür dünyanın kalbinde onurluca yaşamayı hak eden vatandaşlar mı?
Hafıza-i beşer nisyan ile malül olsa da 10 yıldan biraz fazla bir zaman önce Avrupa’nın resmi yönetim organlarında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için kendi dillerinde o çok sevdiğiniz sözcüğü dillendiriyordu, ‘Evet’ diyordu.
Şimdi oturalım da, ‘evet’ diyerek açılan kapılar ne oldu da tek tek yüzümüze kapanıyor, onun muhasebesini yapalım.
Zaman, hesap zamanı!


Kaynak: http://www.kronos.news/tr/evet-diyen-avrupa-simdi-neden-hayir-diyor/