Çırılçıplak soyma, copla tecavüz, çıplak vaziyette tazyikli soğuk suya tutma, dayak, aşağılama, küfür, tehdit suçlarının işlendiği Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü işkenceleri artık tarihe geçti.
Özellikle çıplak halde koridorlarda sürükleme ve tecavüz gibi işkencelerde Guantanamo yöntemlerinin bire bir uygulandığı Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü’nde yaşananların ilk bölümünü anlattığımız haberimizin ardından bugün mahkeme tutanaklarını yayınlıyoruz.
İŞKENCE TALİMATI VERENLER
Kırıkkale’de 15 Temmuz sonrası gerçekleşen işkenceler, dönemin Emniyet Müdürü Hasan Onar’ın talimatıyla başladı. Ardından Ekim ayının son günlerinde il Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Mahmut Çorumlu döneminde zirve yaptı. İşkencecileri koruyan isim ise Kırıkkale Başsavcısı Kasım Tüten’di.
GÖRÜNTÜ KAYDI ALINMADI
Mahkemede tutukluların ifadesi sırasında görüntülü kayıt alınmadı. Tutuklular gördükleri işkenceleri çok detaylı biçimde anlattılar ancak anlatımlar özet halinde ifadelere geçti.
Özet hali bile dehşeti ve büyük insanlık suçlarını ifşa etmeye yetiyor.
İşte AKP iktidarının önünü açtığı işkencenin resmi tutanakları:
KIRIKKALE AĞIR CEZA MAHKEMESİ 15 ŞUBAT TARİHLİ DURUŞMA TUTANAKLARI
R.Ç. SAVUNMASINDA:
Ben annemin dışarıya çıkarılmasını istiyorum dedi. Talebi doğrultusunda sanığın annesi duruşma salonu dışına çıkartıldı. Sanık devamla : Emniyette verdiğim ifadeyi kabul etmiyorum, emniyette baskı ve işkence altında ifadem alındı. Emniyette ben banyoya götürüldüm, çırılçıplak soyuldum, hayalarımdan sıkılarak işkence yapıldı, elektrik verilmekle tehdit edildim. Ben şu anda bekarım evlendiğimde çocuğum olmazsa Allah onların belasını versin.
Sulh Ceza Hakimliğinde polisler ifadem alınırken arkada oturdukları için ve ben öncesinde işkenceye maruz kaldığım için Sulh Ceza Hakimliğinde de Emniyet’teki ifademi tekrar etmekle yetindim dedi. Gözaltı giriş çıkış raporlarında herhangi bir iz olmadığı belirtilerek soruldu : Ben de herhangi bir iz olmadığı için bunu ispatlamam için mümkün olmadığı için doktorlara da bir şey söyleyemedim dedi.
R.Ç.’den SORULDU :
Benden işkence yaptığını iddia ettiğim polislerin isimleri soruluyor gözlerim kapatıldığı için bunu göremedim dedi.
E.A. SAVUNMASINDA : Ben eğitim hayatım, geçmişim ve aile hayatım ile ilgili hususları hazırlık ifademde anlattım aynen tekrar ediyorum.
Ancak duruşmada görevli polislerin dışarıya çıkarılmasını talep ediyorum dedi. Duruşmanın güvenliğini sağlayan polis memurları salon dışına çıkarıldılar sanık devamla : Önceki ifadelerimin tamamı geçersizdir işkence altında alınmıştır. 13 gün gözaltında kaldım bunun bir haftası tek başıma kaldım. Erzincan’da gözaltına alındım, gözaltına alınış şeklimle ilgili şunları anlatmak isterim. Ben Erzincan’da ortodonti hastası muayenesi için gitmiştim. Sanki oraya kaçmış gibi bir algı oluşturulmuş. Gözaltına alındığım ertesi günü özel bir gayretle fotoğraflarım çekildi. Burada bir terslik olduğunu sezdim, bunları ne yapacaklarını sordum. Arşiv için alıyoruz dediler. Eşimle kısa süre ayak üstü konuştuğumda, çok meşhur oldun diye bana söyledi. Bütün yerel medyada, emniyetin imamı yakalandı diye emniyetten kelepçeli çıkışımın da kapsayan resimlerim yayınlanmış.
Rektöre baskı yapıldığını öğrendim, kimse benim onurum ve ailemi düşünmedi, beni dışarıya çıkamayacak sokağa çıkamayacak hale getirdiler. Ben 2008 yılından beri bir fiil Kırıkkale ve çevre illere diş hekimi olarak hizmet ettim. 2008-2013 arası yardımcı doçent olarak görev yaptım, binlerce hastalarım vardır. Asistanlarım vardır. Kırıkkale’nin büyük bir çoğunluğu beni tanır. Bende unutulmayacak bir yara oluşturdular. Avukatımı istedim avukatımla ilk beş gün görüştürmediler, sonrasında emniyete parmak izi almak bahanesiyle götürdüler, ben suçu kabul etmedim.
Sonrasında bana A planı işe yaramadı sen B planından anlarsın dediler ve sorgu odasından aniden birisi benim arkama geçip tişörtümü başıma geçirdi, kolumdan çekiştirdiler beni götürmeye çalıştılar nereye götürüyorsunuz deyince indir lan elini dediler ve beni sürükleye sürükleye banyoya götürdüler. İsterlerse 24 Ağustos 2016 çarşamba günü öğleden sonraya ait kamera kayıtları incelenebilir, beni yarı çıplak bir vaziyette bir odadan başka bir odaya yani banyoya götürdükleri anlaşılacaktır. Banyoda bahçe hortumuyla beni yıkadılar öncesinde beni çırılçıplak soydular, başımda atletimle gözüm kapatılmıştı, etmiş oldukları küfürleri saymıyorum, suyla kahkahalarla beni yıkadılar, buz gibi suyla yıkadılar. Suyla bitecek sandım daha ileriye gitmezler diye düşünürken, sıvı sabun ve cop istediler ve taciz ettiler, makatıma jop soktular. Artık orada tamam ne derseniz kabul dedim, bunu dedim zaman işkence etmeyi bıraktılar, eğer bunu kabul etmeseydim bugün karşınıza bezle gelmiş olacaktım.
Günlerce zeytinyağı içtim, iki günde bir tuvalete gitmeye çalıştım. Hergün tuvalete gitmedim bilerek, (bu sırada sanığın bunları anlatırken ağladı gözlemlendi) şunu benden sorabilirsiniz bunu neden daha sonra dile getirmediniz diyebilirsiniz ? Ben işkenceye dayanabilirdim ancak beni eşim ve çocuğumla tehdit ettiler, yani bana eşini de alırız onu da tutuklarız dediler. Eşim o süreçte hamileydi eşim hamile çocuğunu düşürse bunun hesabını kim verecekti? Bu riski göze alamazdım, ben onların dediği gibi ifade vermeyi kabul edince kanka olduk çok iyi davranmaya başladılar, bunu da ifade etmek istedim, neden bunu sonradan dile getirmedim ? Mahkemeye bile çıkmadan polis memurları bana tutuklanacaksın dediler, Öncesinden etkin pişmanlıktan faydalanıp serbest kalacağımı söylemişlerdi. Ben sadece canımı kurtarmak istiyordum sevdiklerime bir zarar gelmesin istiyordum. Benim arkamdan tişörtümü başıma geçirip yüzümü kapatan Hakan diye uzun boylu bir polis memuruydu. Karşımda oturan ise yaşlı bir polis memuruydu ismini tam bilmiyorum, kafam kapalı olduğu için etrafımdakilerin isimlerini veremiyorum.
Tişörtüm başıma geçirildiği için kafamı açmak için bana izin vermedikler için az önce bana anlattığım eylemi gerçekleştiren polis ya da posilerin kim olduğunu göremedim ben.
Savcıya çıkmadan benim tutuklanacağımı söylediler, Savcı bey tek bir soru sordu, sana bir şey yaptılar mı diye sordu bende hayır dedim. Uzun uzun konuştuk dedim, bu kadar kısa bir konuşmadan sonra SCH’a çıktım ve bu mahkemede de yani SCH’da da o şubeden tahmin ettiğim polisler duruşma salonundaydılar, hatta TEM’in müdürü olduğunu bildiğim kişi de benim sorgum sırasında SCH’daydı. Daha doğrusu ara ara girip çıktı.
Bu alçaklığı ne karşılığında yaptıklarını merak ediyorum ve soruyorum, anladığım kadarıyla kafalarında bir şablon oluşturdular ben üç dört yıldır, borçlarımdan dolayı değişik illere yani ortodonti hastalarının olduğu illere para kazanmak amacıyla gidip geliyorum. O günde Erzincan’a 19 Ağustos günü gittim. Erzincan’da kırk tane kayıtlı hastam vardı, o yüzden gittiğimi de belirttim. Ben kaçıyormuşum gibi bir algı oluşturulmuş, benim hasta için gittiğim Erzincan’daki kliniğin sahibi Osman Nuri Yıldız isimli kişidir o kişiden bu durum sorulup tespit edilebilir.
Bu ayrıntıdan sonra Kırıkkale Emniyet Müdürlüğünde ki sürece gelince az önce anlattığım şekilde işkenceye maruz kaldım ve onların dediği gibi ifade verdim.
Avukatım Yavuz Kuzucuy’du benim onda vekaletim vardı onun gelmesini istemiştim. Avukatım gelene kadar emniyet mensupları ifadeyi çalışmışlardı, yani avukat gelmeden ifade yazılmıştı, avukatım da geldi, bana sordu, bende ona bildiklerimi polislere anlattım dedim o da bildikleri anlattıysan dedi ve tutanağı imzaladı, benim avukatımı gördüğüm yarım saat vs dir. Benim ailem emniyetin karşısında meydanda bekliyordu, avukatım da onlarla görüştüğünü camdan gördüğüm için avukatım onlara kötü bir haber iletmesini istemiyordum.
Ben poliste iki defa ifade verdim, avukatım 25 ve 30 Ağustos olmak üzere iki defa ifadeyi imzalayıp gitti, az öncede söyledim ben avukatıma benim başıma kötü bir şey geldiğine dair herhangi bir şey söylemedim. SCH’da da yine Yavuz kuzucu benim avukatım olarak hazır bulundu. Ancak ben başıma gelen şeyin duyulmasını istemediğim için o süreçte de yine avukatıma hiçbir şey söylemedim. Eğer eşim bunu duysaydı gelirdi ve bende bunun duyulmasını istemedim ve bu güne kadar sakladım sadece görüşüme geldiğinde avukatıma söyledim, açık görüşe geldiğimde de durumu kabaca eşime anlattım.
Doktor muayenesi şu şekilde oldu, polis memuru evrakları alıp bandrolleri kendisi evraklara yapıştırıyor ve darp cebir izi yoktur diye yazıyor polis geliyor evraklara bakıyor ve bize darp cebir var mı diye soruyor biz de yok diyoruz. Uzaktan gözleri ile muayenemizi yapıyor. Biz de oradan ayrılıyoruz. Gözaltı gidiş çıkış raporu bu şekilde düzenlendi, ben başıma geleni doktora anlatsam bile onun oraya yazılacağına ihtimal vermiyorum.
Ben ilk üç ay her gün ağladım, koğuş arkadaşlarım buna şahit, neyin karşılığında ben bu muameleyi gördüm. Ben öğretim üyesiyim, doktorum. Belki çoğunun çocuğunu ben tedavi etmişimdir de haberleri yoktur. Cezaevinde otuz tane dilekçe yazıyorsun bir ya da iki tanesine geri dönüş bile zor oluyor. F Tipi’ndeyken 9 Eylül’de Keskin T Tipine nakil olduk. Kantin yok, inşaat halinde bir koğuşa girdik, içme suyu istedik, böbrek hastası arkadaşımız vardı vermediler suyu kaynattık içtik. Suyun bile olmadığı şartlarda neyin tedavisini olacaksınız. Hangi psikologla görüşeceksiniz. Şu an bile cezaevinde üç aydır sevk bekleyen insanlar var. Ben emniyet mensuplarına söyledim bunun hesabını vereceksiniz dedim ama verecekler, inanılmaz bir güç zehirlenmesi içinde bunları yaptıklarına inanıyorum. Elbette hukuken bunların hesabı sorulacak, ben de burada bunların hesabının sorulacağını düşünerek bunları anlatıyorum.
Bana işkence yapıldıktan sonra polisler ne dediyse onu yaptım. Kendi elimle de bir çizelge hazırladım, bana Meclis’i bombaladın mı deseler onu da kabul ederdim o şartlarda bunu da kabullenirdim.
H.Ö. SAVUNMASINDA :
Ben eğitim hayatım, geçmişim ve aile hayatım ile ilgili hususları hazırlık ifademde anlattım aynen tekrar ediyorum. Bende duruşma salonundaki polis memurlarının çıkartılmasını talep ediyorum dedi. polis memurları duruşma salonundaki polis memurlarının çıkartılması sağlandı ve duruşma salonunda bulunan jandarma görevlilerine salonda asayişin sağlamaları yönünde talimat verildi. Hakkımda iddia edilen suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. Gerek öğrencilik hayatımda gerekse öğretmenlik hayatımda devletime bağlı oldum, çevremdeki büyük küçük tüm insanlara saygı gösterdim ve saygı duydum. Çevremde hiçbir zaman terörü övecek söz söylemedim hatta ben hayatımda hiç kimseyle kavga bile etmedim, askerliğimin dışında elime silah almış insan değilim. Ne yazikki silahlı terör örgütü suçlaması ile suçlanmaktayım hakkımda iddia edilen suçlamaların ne kadar dayanıksız olduğunu anlatmak için gözaltı sürecini anlatmak istiyorum, 02/09/2016 günü göz altına alındım.
Kayıt odası diye bildiğim bir yerde koltuğa oturdular biraz sonra bir şüpheli daha getirdiler. Hışımla gelen polis memuru bir şeyler söyleyerek bu kişiye iki tane tokat vurdu. Daha sonra beni aldılar, geniş bir odaya götürdüler polis memuru benim yanıma geldi. Bylockcu Bahtiyar sana da bylock yükledi mi diye sordu. Bende hayır dedim. Daha sonra bana resimler gösterip bu resimlerde tanıyıp tanımadığım olup olmadığını sordular ve ikisini tanıdığımı söyledim, tanışıklığımı açıkladım. Bunlardan birisi E.A. diğeri de H.K idi. Gözümü bağladılar, bumu senin bildiğin bu kadar mı konuş dediler ne anlatayım bir şey bilmiyorum dedim. Bunun üzerine bana bir tane tokat vurdular o sırada gözüm bağlıydı ve konuşacaksın lan dediler.
Gözüm bağlı iterek tuvaletlerin oraya götürdüler, ben bunu söylerken utanıyorum. Ben dışarıda kısa şort giymeye utanan bir insanım, bir suçlu bile olsam böyle bir şey yapılabilir mi? Ama bu memurlar bana insanlık dışı muameleyi bana yaptılar zorla hakaret ederek üzerimdeki elbiseleri çıkardılar ben çıkarmak istemedikçe bana hakaretlerine devam ettiler. Soğuk suyla vücudumu ısladılar, bu arada ben çırılçıplaktım gözlerim bağlıydı. Özellikle kasık bölgeme su fışkırttılar.
Şu ana kadar içerde kaldığım 5,5 ay değil, gözaltında kaldığım bu durum gözümün önünden gitmiyor, bu sahne benim hayatımdan nasıl çıkacak keşke beni öldürseler de böyle bir şey yapmasalardı keşke. Bu arada arkama bir şey yaklaştırdılar o anladığım kadarıyla o coptu. Bununla taciz ettiler. Sokmadılar ama taciz ettiler, daha sonra birisi testislerimi sıkmaya başladı. Öyle ki gözüm karardı, öleceğimi sandım. Benden isim istiyor konuş anlat kurtul diyorlardı. Ama emin olun o an düşündüm, beni öldürecekler herhalde öldürsünler. Ben insanlara neden iftira atayım dedim.
Vicdanım kimseye iftira atmaya elvermedi. Kimsenin ailesini yıkmaya gönlüm el vermedi. Belki bugün burada birilere iftira atarak kendimi kurtarabilirim dedim ancak yarın Allah’a bunun hesabını nasıl veririm diye düşüdüm.
Bu sırada konuşmadığıma kızarak karnıma bir yumruk vurdular benim kötüleştiğimi görünce daha fazla devam etmediler. Ama çıkarırken de soğukla konuşmadı bir de sıcakla deneyelim dediler, daha sonra buna devam etmediler ama nezarete götürdüler. Nezarette kaldığım bir hafta boyunca bu dediklerini yapacakları korkusuyla yaşadım her kapı vuruluşunda acaba götürüp dediklerini mi yapacaklar endişesiyle yaşadım ki bir daha götürmesinler diye nezarete rapora gelen doktora üzerimi soyup ıslatıldığımı ve karnımın yumruklandığını söyledim.
İz var mı dedi karnımda yumruğun izi vardı gösterdim, ama kayıt altına aldılar mı almadılar mı bilmiyorum, bunu benim onlara söyleme sebebim tek nedenim ikinci kez aynı muameleyi yapmasınlar diyeydi.
Daha sonra ifadeye götürdüler TEM şubeye ben işkenceye götürdüklerini düşündüm ve çok korktum. Orda bir tane polis memuru beni ciddi tehdit etti. Gözüme bak dedi senin çocuğun kaç yaşında dedi o seni sadece 33 yaşında görür konuşlan dedi. Hatta seninle ilgisi birisi şunları söylemiş o insanlar öylemidir diye bir söz söyledi ben kimse hakkında kötü söz söylemem diye cevap verdim.
Daha sonra avukat çağırdılar avukat nezaretinde ifademi verdim. Avukat ifademin alındığı sırada oradaydı bahsettiğim bu ilk ifademdir. Ben korkumdan avukat beye herhangi bir şey söyleyemedim. Ertesi gün tekrar ifadeye çağırdılar, tekrar avukat geldi, ben önceki günün etkisi ile avukata bir şeysöyleyemedim ifadeye götürürken ters kelepçe ile götürdüler. Ertesi günkü ifadede yine avukatla ifademi aldılar ancak bazı eksiklikler varmış avukat onun giderildiğini söyledi, işkence ve baskı ile alınmış herkesin kendisini kurtarmaya çalıştığı bir ortamda alınan ifadelere nasıl sağlıklı olabilir, insanlar nasıl suçlanır, aynı zamanda emniyet müdürlüğünden adliyeye getirilip SCH ‘a getirilirken basın tarafından görüntüler alındı sosyal medyaya servis edildi, bunu biz ailelerimiz anlattı, mahkemeye çıkmadan kamuoyu önünde suçlu ilan edildik.
Benden sonra alınıp da hakkımda suçlamalarda bulunan şahısların servis edilen basında çıkmış olan bu haberlerden etkilendiğini düşünüyorum ve bu nedenle aleyhimde beyanda bulunduklarını düşünüyorum. Adliyeye gelipde SCH’da ifade verirken yine Emniyet’teki memurlar etrafımızdaydı onların etkisiyle emniyetteki ifademi tekrar ettim. Şunu da söylemek isterim ki ben emniyetteki ifademi değiştirmiyorum bana yapılan zulme rağmen emniyet ifademi genel hatları ile tekrarlıyorum. Kısmi bazı değişikler olabilir.
H.K: SAVUNMASINDA :
Ben eğitim hayatım, geçmişim ve aile hayatım ile ilgili hususları hazırlık ifademde anlattım aynen tekrar ediyorum. Öncelikle üzerime atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum, hain darbe girişimini lanetliyorum. Başta F..Ö olmak üzere hiçbir terör örgütüne üyeliğim yoktur ve az önce bir kaç sanık ifade verdi. Ben benden öncekilerinin yaşadıklarından daha ağrını yaşadım dedi ağlamaya başladı devamla, ben 31 Ekim 2016 tarihinde Aydın Nazilli’de gözaltına alındım gözaltına alan polislere niçin aldığımı sordum hiçbir şey söylemediler ne iş yapıyorsun dediler. Müdürdüm dedim hangi okulda dediler kapatıldı dedim bu yeterli hocam dediler, 1 kasım 2016 tarihinde Kırıkkale’ye getirildim, 2 Kasım nezarethanede kaldım saat 17:00 civarında görevli polisler beni aldılar, emniyet müdürlüğüne terör şubeye gittim daha sonradan anladığım kadarıyla müdür odasının yanında bana büyük odada bir çok fotoğraf gösterdiler isim sordular, bu fotoğraflardan sadece ben öğrenci velisi olarak tanıdığım H.Ö.’yü tanıdığımı belirttim.
Başka dediler öğrenci velimdi dedim. Donunu indir dediler, donumu indirdim ve seninle çok özel ilgileneceğiz dediler gözlerim kapandı ellerim kelepçelendi. O odadan çıkartılarak, tuvaletin karşısındaki odaya götürüldüm. Saat 17:30 civarıydı, oraya vardığımda, önce sadece pantolonumu çıkarmışlardı, oraya vardığımda bütün elbiselerim iç çamaşırlarım dahil herşeyi çıkardılar. Ben yapmayım lütfen dedim. Gözlerim kapalı, ellerim kelepçeli, bağırdım, sesim çıkmadı, ağzım bezle bağlandı, çırılçıplak vaziyette karşıdaki banyoya götürüldüm. Soğuk suyun altında vücudumun her yeri sıkıldı. Özellikle haya organlarıma kalçama sıkıldı. Halen daha ağrıyor acı çekiyorum, bugün sizin sağladığınız bu ortam olmasaydı yine anlatmayacaktım ve ağrı çekmeye devam edecektim tedavi olmak istiyorum, çünkü hayalarım halen ağrıyor, testislerim halen ağrıyor.
Sonra dediler ki konuş dediler. Ben ne konuşayım dedim, benim heryerimle oynadılar, makattanda bir şey yaptılar ancak ne yaptıklarını bilmiyorum. Bir saate kadar kaldım, sonra dediler ki bana eşini de getireceğiz ona da aynı şeyi yapacağız dediler. Burda yıkıldım, (bu sırada sanık bunları ağlayarak anlatmaya başladı) çünkü benim dünyadaki tek varlığım eşim ve üç çocuğumdur. Bunun üzerine odaya aldılar, benim yapmam gerekeni projelendirdiler, orda anlattılar. E.A. evet sen grup imamlığı yapmışsın, yapmadım dedim. Yapmışsın dediler. Öğretmenlere ders vermişsin, vermedim dedim vermişsin dediler. Orada benim ifademle alakalı olan şeyleri söylediler. Geç saatlere kadar sorgum sürdü sonra hastaneye gittik. Hastaneye vardığımda ben tir tir titriyordum, doktora olan bitenleri anlatmaya çalıştım yanımdaki polisler anlattırmadılar. Arkadaşların da belirttiği üzere polisler hastanede bir form doldurur, doktorda size bir bakar bu şekilde bir rapor düzenler, doktor benim çok farklı olduğumu anladı sen üşütmüşsün sana bir iğne yapalım dedi ben geçtim bana bir iğne vurdular, bana doktor iğne vurmadı kimin vurduğunu bilmiyorum, sonra gittim.
Nezarethanede tek başıma kalıyorum, mevcut olan iki tane içliğimi giymeme, iki üç tane battaniye örtmeme rağmen hale üşüyordum. Daha sonra ertesi gün tekrar emniyete geldik. Bu sefer bir şey yapmadılar ancak bir kaç tokat yedim bana müdürüm nasılsın dersine çalıştın mı vs gibi şeyler söylediler. Akabinde yine hastaneye gittik. Ben hala üşüyordum. Doktor bana bir iğne daha yapalım dedi ve iğne yaptılar. İkinci kez doktora gittiğimde işkenceye maruz kaldığımı söyledim. Kendisi bana yüzünde işkence yok vs gibi şeyler söyledi bana bir tane daha iğne vurdular. İkinci gün yani beni gören ikinci doktora ben işkenceye maruz kaldığımı söyledim görsem teşhis ederim. İkinci günkü iğneyi doktor bana vurdu. Cuma günü geldiğimizde yine emniyete götürüldüğümde baskı gördüm psikolojik baskı gördüm. İlk günkü yaşadığım şeylerin yanında diğer yaşadıklarım bana çok hafif geliyor, cumartesi günü geldiğimde bana dediler ki müdürüm seninle özel olarak ilgileniyoruz dediler. Senin ifadeni pazar günü öğleden sonra kimsenin olmadığı bir zamanda buranın boş olduğu bir zamanda sana ait olarak ayıracağız burayı dediler. Ben 6 Kasım 2016 tarihinde nezarethaneye gittim tek kişilik koğuşta kaldım iğne vurulduğumu gören H.T. ordadır.
Beraber hastaneye gitmiştik. Benim ne halde olduğumu o bilmektedir. 6 Kasım 2016 pazar günü emniyetteki ifademi aldılar, bu baskı ve tehditler benim psikolojimi bozmuş adeta can güvenliğimden endişe eder duruma geldim. İşkence, tehdit, ızdırap vs gibi kelimeler benim derdimi anlatmaya yetmez. Ben şu anda insan olduğumdan utanıyorum, (sanık bu anlatımları sırasında ağlamaya devam etti) poliste alınan ifadelerin hiçbirini kabul etmiyorum. Ben benim ifademe imza atan avukatın, avukat olduğunu ben ifademi imzaladıktan sonra öğrendim. İfade öncesinde avukatla hiçbir görüşmem olmadı. Avukat başından sonuna kadar orda mıydı yoksa ortasında mı geldi bunu hatırlamıyorum. Bana neyi gösterseler ben ona imza atacak psikoloji içindeydim. Ben üzerime atılan suçlamaları kabul etmiyorum şeklinde ifade verdim ancak kabul etmediler, emniyette bana ait olmayan beyanların altına imza atmak zorunda kaldım. Etkin pişmanlıktan yararlanacağım diye geçen beyanım eşim ve çocuklarımın da benimle aynı belaya maruz kalmasını önlemek içindir, eşimin gözaltına alınacağı ve çocuklarımın çocuk esirgeme yurduna verileceği defalarca söylenmiştir.
Ne isterseniz söyleyeceğim şeklindeki beyanımı işkenceden kurtulmaya yönelikti, ben tüm bu anlattıklarım göz önüne bulundurularak emniyet ifademin geçersiz sayılmasını talep ediyorum.
Gonca Kreşi açıldığında ben burada değildim açılışa Beşir Atalay, Bülent Arınç ve il valisi katılmıştır. Özel okullarına teşvik verilmiştir, benim okulum da 90 öğrenci teşviklidir. Böyle bir okulda çalışmış olmam teröristlik olarak mı değerlendiriliyor, dedi
S.Ö. SAVUNMASINDA :
Emniyet ve Sulh Ceza Hakimliği (SCH) ifadesi okundu soruldu : Benim buradaki ifadem doğru olan ifademdir. Emniyette bana işkence yaptılar, ifademi alan polis memuru bana işkence yaptı. O polis memuru arkada izleyici olarak oturuyordu, işkence yapan polis memuru kafama boneyi geçirdi, koridorda sürükleyerek tuvalete götürdü, tuvalette üzerimi çıkartmamı istedi. Benden isim istedi. Ben kimseyi tanımıyorum dedim. Üzerimi çırılçıplak soydu, ben 14 yaşındaki kızımı kaybettim deyince beni bıraktı.
Emniyette bu nedenle o şekilde ifade verdim. SCH’da verdiğim ifadem de yine polisin etkisindeydim. Her iki tutanakta da avukat bulunduğu ayrıca gözaltı giriş çıkış raporlarında hiçbir bulguya rastlanmadığına dair hususlar açıklandı yeniden soruldu: Emniyet ifadesi avukat geldikten sonra alındı, benim anlattığım hususlar avukat gelmeden önce yapıldı, SCH’de avukat da vardı, hakime hanımda gayet azik davrandı ancak polisteki olayların etkisi ile ben aynı ifadeyi verdim. Sonuç olarak polisteki ve SCH ‘deki ifadelerimi kabul etmiyorum, buradaki ifadem doğru olan ifademdir dedi.
İ.Ö. SAVUNMASINDA :
Hakkımdaki hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Ben de Emniyette gözaltında işkenceye maruz kaldım. Bunu da kısa anlatmak istiyorum.
Arama sonrasında beni aldılar ve TEM şubeye götürdüler, oradaki polis memurları tarafından fiziki ve psikolojik baskıya maruz kaldım. Beni büyük bir salona aldılar, ellerim kelepçeli vaziyette bana çeşitli sorular sordular, ben bilmediğimi söyledim anlatmaya çalıştım, polisin birisi zımba sökme pensesini bana gösterdi ve biz seni konuşturmasını biliriz 29 gün buradasın dedi. Bir polis daha geldi ve göğsüme yumruk attı, sonrasında bilmediğim bir sebepten pense açıp kapatan polis memuru beni tokatlamaya başladı, kaç tane vurduğunu hatırlamıyorum sonra beni bıraktı, bana sorular sormaya başladı.
H.T. SAVUNMASINDA :
İlk başta Karaman’da gözaltına alındım aynı gün içerisinde Kırıkkale’ye getirildim. Nezarethaneye konuldum beş altı gün sonra ifadem avukat eşliğinde alındı, orada bir çok isimler bana soruldu, resimde gösterildi, ben tanıdığımı tanımadığımı ifade ettim. Birkaç gün sonra parmak izi almak bahanesiyle nezarethaneden alındım. yanımızda bir kaç gözaltına alınan kişi vardı. Orada parmak izi ve resimler alındıktan sonra beni ifademin alındığı odaya götürdüler. Odada üç dört polis memuru vardı. Ben bunları TEM şubede çalıştıklarını zannediyorum, bir kaç kişi daha girdi kapıyı kapattılar.
Orada dolapların karşısında dikilmiş bekliyordum, benim ifademi alan polis biraz küfürlü konuştu, beni otuz gün süreyle nezarethanede tutacağını söyledi sonra, gözümü bağladılar, tokat attılar, dört beş kere pantolonumu indirmemi söylediler. İndirdim üzerimde kilotum kaldı, sonra eşimi de aynı şekilde tutuklayacaklarını söylediler. Bu haldeyken oradaki ifademi alan polis senin sesin çıkar mı seni çırılçıplak soyar koridorda gezdiririm bütün binada seni duyar şeklinde tehditler savurdu. Bu olay ifadem alındıktan sonra oldu, bana bu olay gerçekleştikten sonra başkaca bir şey sormadılar benimde başımdan böyle bir şey geçti.
H.K. SAVUNMASINDA :
Ben emniyetlerden diğer arkadaşlara göre şanslıydım gözaltına alınmadan önce belfıtığından amaliyat olmuştum bana onlara yapılanların çok azı yapıldı. Gözüm bağlandı o büyük odada elbiselerim üzerindeyken ıslatıldım sonra bir kaç tokat yedim. Gerek benim gerekse bütün sanıkların kaldığı muameleye maruz kalan herhangi bir kişi orada her türlü iftirayı atabilir. Sanki 80’lerin Türkiyesi’nde yaşıyormuşuz gibi dayakla baskıyla ifade alınmaya çalışıyor, üç çocuğum var. İki bakanımızın, il valisinin açılışını yaptığı, başarılı olduğunu çevremden duyduğum en küçük çocuğumun Gonca kreşine 2014 yılında yazdırmış olmamdan dolayı neden savunma yapmak zorunda kalıyorum bunu da anlamıyorum.