Yok Yok, Herkes Her Şeyin Farkında

[Tarık Toros]

Hitler zulmü, 1930’ların Almanya’sında birebir bilinmiyordu. Nasıl bilinsin ki, medya vermiyordu, iletişim imkânları sınırlıydı. Fakat Alman halkı, mahallesinde olan bitenin farkındaydı. Nasıl olmasın ki. “Yahudi” diye, kapı komşunuz götürülmüş, kasabı manavı içeri tıkmışlar, işitmemeniz mümkün değil. Bugün durum böyle değil.
PERISCOPE’TAN CANLI
Maç günleri, internetten yapılan korsan yayınların her biri 40-50 bin takipçiye ulaşıyorsa… İsimsiz bir oyuncunun Instagram’daki “follower” sayısı, yeni başlayan dizisinin ilk bölümü bitmeden, 300’den 2 milyona çıkıyorsa, herkes her şeyin farkındadır. Hadi bunları bir yana bırakın, geçenlerde gündeme geldi de kıyamet koptu, “çocukları tecavüzcüsüyle evlendirme” meselesi… Ne oldu? İtiraz serbest olunca, başta kadınlar olmak üzere, toplum hafiften ayağa kalktı, konu editoryal açıdan “zararsız”dı, medya bodoslama daldı, TV’de açık oturumlar, canlı yayın konukları, vesaire… Hükümet, geri adım attı. Saray bile önergeyi veren AKP’lileri iyot gibi ortada bıraktı, klasik “Bana mı sordunuz” muhabbeti.
ÜÇ MAYMUN
Öyle “duymadım, görmedim, bilmiyorum” yok! Geçen, esnaf biriyle konuşuyoruz, seçmenin nispeten dengeli dağıldığı bir ilçede dükkânı var. “Yahu” dedi, “Referandumda ‘evet’ verecek kimseye rastlamadım. Gelen giden müşterileri de yokluyorum, herkes hayırcı.” Bu bir veri mi, değil elbette. Lakin, herkesin olan bitenin farkında olduğunu gösteren bir işaret. Onca propagandaya, yasaklamaya, itiraz eden her vatandaşın tutuklandığı müthiş “steril” ortama rağmen, “halkın mühim bölümünün sabrının taşma sınırında” olduğunu gösteren bir durum.
PİLOT YOK, JET ALIYORUZ!
Saçma salak işler oluyor. Ve bunlar hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor. Öyle hafıza cetveline de gerek yok, güncel bir iki örnek vereyim: Silahlı Kuvvetler’deki 280 pilotun 100’ü tutuklanmış, 180’i de “itirafçı” olup salınmış, Suriye’de, Kandil’de hedefleri vuran jetleri onları uçuruyormuş (Buna Ege’de Yunan jetleri ile it dalaşını da ekleyebilirsiniz). Tuhaf olan şu ki, bir kısım “darbeciler” içeride, bir kısmı “dışarıda”. İçeride olan neden içeride olduğunu bilmiyor, dışarıda olan da görevinin başında bir yerleri bombalamakla meşgul. Geçen İngiliz Başbakanı ile savaş jeti anlaşması yaptılar, şu haber İngiliz basınında çıktı, “Türkiye’de jetleri uçuracak pilot yok, jetler hangarda yatıyor, bunlar halen yeni jet alıyor.”
GOOD MORNING..!
Bir yandan Varlık Fonu kurdular, Ziraat Bankası, THY, BOTAŞ, Halkbank, ne kadar şirket varsa “denetimden kaçırmak için” buraya devrediyorlar, öbür tarafından 30 büyükşehire 21 büyükşehir daha eklemeye çalışıyorlar. Niye? Tüm vilayeti parsellemek için. İlçe ilçe uğraşmak istemiyorlar. Düşünebiliyor musunuz, 80 bin nüfuslu Şırnak bile büyükşehir oluyor. Kaldı ki, kentin büyük bölümü yıkılmış halde… Sonra, CHP çıkıp diyor ki, “Paralel devlet yapılanması kuruldu!” Günaydın beyler, bayanlar. “Paralel” kelimesi demode oldu, ana muhalefet yeni uyandı, iyi mi..!
AYHAN BİLGEN NEDEN TUTUKLU?
ayhan bilgen hdpYa da ne bileyim, Ahmet Türk niye tutuklandı, Selahattin Demirtaş neden içeride, biliyor musunuz? Ne bir delil, ne de düzgün bir gerekçe var. Tutuklanan herkes “üyesi olduğu veya olmadığı halde örgüt üyesi.” Demem o ki, bu gerekçeyle TBMM’de alamayacağın vekil yok! Gün aşırı haberler yapıyor, okuyoruz: Örgüt soruşturmasını yürüten savcı, aynı örgüte üye olmaktan açığa alındı, yerine atanan da örgütten tutuklandı, bitmedi onu tutuklayan hakim de sonra örgüte üye çıktı, filan… Dramın daniskası ise şu; silsilenin en başındaki savcının tutukladıkları halen aynı örgütten içeride!
NE ABDÜLHAMİT NE DE ATATÜRK
O arada “tecavüzcüsü ile evlendirilen çocuklar” meselesi gibi, “zararsız konular” üzerinde tepinmeye devam. Galatasaray adasını isteyen Abdülhamit’in torununa bin tane laf söyleyenler, ülkeyi kendilerine tapulayanlara çıt çıkarmıyor! Bir de yani, tarihi şahsiyetleri kendi dönemi içinde değerlendireceksiniz. Yüz sene önce, Avrupa nasıldır, dünyada parlamentoların ve demokrasinin tuttuğu nokta nedir, bilmeden etmeden konuşuluyor. 30 sene içinde iki dünya savaşı yaşamış, travmalarla şekillenmiş bir dönemdir o dönem. “Kusura bakma bebeğim artık prenses benim” gibi banalliğe de lüzum yok. Suada olmayabilir ama, Osmanoğulları’nın nice malı mülkü müsadere edilmiş, Devlet maaş dahi bağlamamış, aç susuz pasaportsuz sürgün etmiş. Dönemler değiştikçe birileri birilerinin malına çökmüş, kendine tapulamış, efelenmeye ne hacet! Bu tartışmada en çok iç çekenler eminim, Rumlar ve Ermeniler oldu. Tutmamız gereken yol çok basit aslında; Evrensel kriterler etrafında bir toplumsal sözleşme yapacağız. İnsan hakları da belli, 70 sene önce yazılmış 30 madde.
EHLİYET… RUHSAT…
Konudan sapmayalım, herkes her şeyin farkında. Türkiye için güneş batıdan doğalı çok oldu. Şimdilerde pek çoğu kendi zaman dilimine göre fark ediyor. Ülke, cebindeki sürücü belgesi dışında başkaca bir ehliyeti olmayan insanların ülkesine döndü. Belki de, idare edemediğimiz şeylerden endişelenmeyi bırakmalıyız, vesselam.
spot tarık