Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklananlardan gelen mektupların bazılarını köşesine taşıdı. Engin, iki çocuklu bir annenin, tutuklu kocası hakkında iddianame yazılması için başvuru yaptığını ve savcıdan aldığı cevabı yazdı. Savcı, kadına şöyle demiş: “Sen en iyisi kocanı ölmüş bil. O buradan çıkamaz. Sen babanın, ananın yanına git; kendine yeni bir hayat kur.”
İşte Aydın Engin’in Cumhuriyet’te “Sen kocanı ölmüş bil…” başlıklı makalenin ilgili kısımları:
….
Keza özgürlük ve barış istemek gibi “suçlar” işlemiş akademisyenler, sağlık emekçileri, öğrenciler, öğretmenler var. Boyun eğmemek, biat etmemek, tek adam yönetimine itiraz etmek gibi “ağır suçlar” işlemiş sosyalistler, sosyal demokratlar, demokratlar var…
Ama yine de 78 milyonluk bir ülkede sayıları dev boyutlu bir kitleselliğe ulaşmıyor. Dolayısıyla bu konulara değinen yazılar da sınırlı sayıda okurun ilgi odağına oturuyor.
Şaşırmıyorum. Şaşırmayın…
***
Bu gerçek, gazetecinin (mesela Aydın Engin’in) posta ya da e-posta kutusunun dolup taşmasına engel değil.
Çoğu hapishanelerden gelir. Üstünde soğuk ve somurtuk bir “görüldü” damgası taşıyan, düzgün olmasına çalışılan bir el yazısı ile kaleme alınmış, okuyana keder ve okurken kendi “dışarıda” olduğu için eksiklik, hatta utanma duygusu aşılayan mektuplardır.
Mesela Van Yüksek Güvenlikli Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan yollanmıştır. Murat Kaymaz yazmıştır. Kandıra F Tipi’nden durup dururken Van mapushanesine postalanmıştır. Aile İstanbul’dadır. “İstanbul nire Van nire” der, anlam ve gerekçe ararsınız, bulamazsınız.
Mesela bedensel engelli oğlunu devlet okulunda koşullar uygun olmadığından Cemaat’in kolejine yolladığı, o yüzden F…’den tutuklandığı, “Niye o okula” sorusuna “Oğlum engelli ve engelliye uygun koşullar Nizip’te ancak o okulda var da ondan” dediği; ancak yargıcın “Hani engelli raporu. Dosya da yok” deyip tutuklamaya itirazı reddettiği kendi deyimiyle “Bir zamanlar matematik öğretmeni” olan, F… ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan Ali Tülek umutsuzca derdini anlatır.
Mesela Kandıra F tipinden Menekşe Tosun hapishane koşullarını acı acı anlatır…
Mesela…
Masanın üstünde birikmiş kocaman, çooook kocaman bir tomar mapushane mektubu gazeteciye bakar.
Rastgele birini çekersin. Tutuklu kocasının hiç olmazsa bir an önce iddianamesinin yazılması için başvurduğu bir savcı, bir kadına, iki çocuklu bir anneye kısa bir cevap verir:
-Sen en iyisi kocanı ölmüş bil. O buradan çıkamaz. Sen babanın, ananın yanına git; kendine yeni bir hayat kur.
Kadın oturur, bir e-mektup yazıp gazeteciye derdini anlatır ve e-mektuptan gözyaşları fışkırır…
***
Masanın üstündeki tepeleme mektup yığını sana bakar. Sen mapushane mektuplarını, mapus yakınlarının mektuplarını ele alan bir yazının az okunacağını bilirsin.
Tutar “Ulan Google, senin de, senin verdiğin istatistik bilginin de” dersin ve bir Tırmık daha döşenirsin.
Az okunacağını bildiğin bir Tırmık…
İşte Aydın Engin’in Cumhuriyet’te “Sen kocanı ölmüş bil…” başlıklı makalenin ilgili kısımları:
….
Keza özgürlük ve barış istemek gibi “suçlar” işlemiş akademisyenler, sağlık emekçileri, öğrenciler, öğretmenler var. Boyun eğmemek, biat etmemek, tek adam yönetimine itiraz etmek gibi “ağır suçlar” işlemiş sosyalistler, sosyal demokratlar, demokratlar var…
Ama yine de 78 milyonluk bir ülkede sayıları dev boyutlu bir kitleselliğe ulaşmıyor. Dolayısıyla bu konulara değinen yazılar da sınırlı sayıda okurun ilgi odağına oturuyor.
Şaşırmıyorum. Şaşırmayın…
***
Bu gerçek, gazetecinin (mesela Aydın Engin’in) posta ya da e-posta kutusunun dolup taşmasına engel değil.
Çoğu hapishanelerden gelir. Üstünde soğuk ve somurtuk bir “görüldü” damgası taşıyan, düzgün olmasına çalışılan bir el yazısı ile kaleme alınmış, okuyana keder ve okurken kendi “dışarıda” olduğu için eksiklik, hatta utanma duygusu aşılayan mektuplardır.
Mesela Van Yüksek Güvenlikli Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan yollanmıştır. Murat Kaymaz yazmıştır. Kandıra F Tipi’nden durup dururken Van mapushanesine postalanmıştır. Aile İstanbul’dadır. “İstanbul nire Van nire” der, anlam ve gerekçe ararsınız, bulamazsınız.
Mesela bedensel engelli oğlunu devlet okulunda koşullar uygun olmadığından Cemaat’in kolejine yolladığı, o yüzden F…’den tutuklandığı, “Niye o okula” sorusuna “Oğlum engelli ve engelliye uygun koşullar Nizip’te ancak o okulda var da ondan” dediği; ancak yargıcın “Hani engelli raporu. Dosya da yok” deyip tutuklamaya itirazı reddettiği kendi deyimiyle “Bir zamanlar matematik öğretmeni” olan, F… ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan Ali Tülek umutsuzca derdini anlatır.
Mesela Kandıra F tipinden Menekşe Tosun hapishane koşullarını acı acı anlatır…
Mesela…
Masanın üstünde birikmiş kocaman, çooook kocaman bir tomar mapushane mektubu gazeteciye bakar.
Rastgele birini çekersin. Tutuklu kocasının hiç olmazsa bir an önce iddianamesinin yazılması için başvurduğu bir savcı, bir kadına, iki çocuklu bir anneye kısa bir cevap verir:
-Sen en iyisi kocanı ölmüş bil. O buradan çıkamaz. Sen babanın, ananın yanına git; kendine yeni bir hayat kur.
Kadın oturur, bir e-mektup yazıp gazeteciye derdini anlatır ve e-mektuptan gözyaşları fışkırır…
***
Masanın üstündeki tepeleme mektup yığını sana bakar. Sen mapushane mektuplarını, mapus yakınlarının mektuplarını ele alan bir yazının az okunacağını bilirsin.
Tutar “Ulan Google, senin de, senin verdiğin istatistik bilginin de” dersin ve bir Tırmık daha döşenirsin.
Az okunacağını bildiğin bir Tırmık…