[Nazif Apak]
Geçenlerde bir grup gazeteci uluslararası faaliyet gösteren bir kuruluşu ziyaret etti. Tabii ki konu Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, demokrasinin askıya alınması, gazetecilerin tutuklanması gibi ateşli noktalara kaydı. Bir kez daha şu gerçek çıktı ortaya: Türkiye’deki medyayı topyekun kapatarak ve sosyal medyayı yasaklayarak gerçeklerin üzerini örteceğini sananlar yanılıyor. Herkes -özellikle de Türkiye’yi yakından takip edenler- bu ülkede hangi fırıldakların döndürüldüğünü ve ipin ucunun kimin elinde olduğunu gayet iyi biliyor. Herneyse; asıl mevzumuza dönelim.
Türkiye hakkında konuşmalar yapılırken ilginç bir olay yaşandı. Dünyaca ünlü, itibarlı, güvenilir medya kuruluşu yetkilisi gazeteciler ile ilgili yaptıkları çalışmaları özetledi ve ekledi: ‘Maalesef Nedim Şener bizim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Biz onu gerçekten gazeteciliğe inanan, mesleki refleksleri güçlü bir insan sandık…’ Sonra da Nedim için gösterdikleri olağan üstü gayreti ve Nedim’in son dönemde yaptıklarını nakletti.
Türk gazeteciler şaşırmıştı. Onlar zannediyorlardı ki Nedim için seferber olan Avrupalı kuruluşlar, pozisyonlarını aynen koruyorlar ve Nedim’in son dönemde linç kampanyalarının bir parçası haline geldiğini bilmiyorlar. Hiç de öyle değilmiş kazın ayağı. Bir zaman özgürlüğüne kavuşsun diye seferber olan Batılı kuruluşlar, Nedim’in samimiyet sınavından geçemediğini, iktidara yaranabilmek için kendini inkar ettiğini bir kenara not etmişler…
Ahmet Şık’ın durumu bunun tam tersini gösteriyor. Nedim ne kadar yanar döner ve iktidarın ayaklarına kapanır bir haris portre sunmuş ise Ahmet Şık da o kadar cesur ve ilkeli bir gazeteci olarak tanınıyor artık dünyada.
Haksız da değiller. Nedim son dönemde yalan makinesi gibi çalışıyor. Eskiden de hiçbir bilginin derinliğine inemez, yüzeysel yazdığı haberler/kitaplar kısa sürede delik deşik edilirdi. Çünkü Nedim’in gerçekleri arama gibi bir sevdası hiç olmadı. O hep baştan kendi kendini şartlandırdığı sonuçlara odaklanır, bir kesimi suçlu gösterebilmek için kırk dereden su getirir, yalan yanlış bilgilerle manipülasyon yapardı.
Tabii ki Nedim’in desteksiz ve önyargılı yazması onun tutuklanmasını, hapse atılmasını gerektirmez. Keşke tutuklanmasalardı. Tutuklanmış olmasaydı, Nedim’in yazılarındaki defolu bilgiler zaten başka gazetecilerin gözünden kaçmaz, yazıya yazı ile cevap verilirdi. O yüzden tutuklanması yanlış oldu. o kadar ki Nedim’in temelsiz iddialarına yanıt vermek bile yanlış anlaşılacağı, tutuklanmasını meşru göstereceği korkusuyla tehir edilmiş oldu.
Şimdi Nedim rahat rahat yazıyor. Uzaktan bakanlar, olayları soğukkanlı bir şekilde takip edenler Nedim’in kalıbının adamı olmadığını şimdi daha rahat görüyor. Mesela, adam, Rus büyükelçisinin öldürülmesi üzerine o kadar çok yalan uydurdu ki! Yok katil hizmetin dershanesine gitmişmiş, yok Bylock kullanıyormuşmuş, yok KPSS soruşturmasında adı geçmişmiş, yok dayısının dershanesi varmışmış… hepsi yalan çıktı. Nedim’den hala tık yok.
NEDİM YİNE BAŞ KÖŞEDE, AHMET YİNE ZİNDANA…
Ahmet Şık ise geçenlerde gözaltına alındı ve ardından da jet hızıyla tutuklandı. Nedim yandaş medyada baş köşe edilirken ve sürekli yıkama yağlama işleminden geçirilirken Ahmet yine zindanlara yürüdü. Ahmet ‘cemaat’a yönelik eleştirilerinden vaz mı geçti? Hayır. Ama gördüğünü yazıyordu Ahmet. Nedim gibi delil karartmıyor, kara propaganda yapmıyor, iktidar sahiplerinin gözüne girmek için el etek öpmüyordu. Biliyordu ki bu demokratik ve cesur duruşun bir bedeli var ve bu bedeli ödemek gerekiyor. Şimdi Ahmet, şık bir bedel ödüyor; ‘koğuş arkadaşı’ Nedim ne yapıyor? Sivil darbeye eklenmenin getirdiği kendisine sağladığı avantajın tadını çıkarmak için gazeteciliğin sınırlarını zorladıkça zorluyor ve her geçen gün biraz daha pusuya yatmış keskin sniper rolüne ısınıyor.
Aslında Ahmet Şık’ın tutuklanıp Nedim’in baş köşeye oturtulması yıllar önce bu iki gazetecinin kim tarafından tutuklandığını da kanıtladı. Bir grup gazeteci (en başta da Ruşen Çakır) yıllar önceki Nedim-Ahmet tutuklanmasını cemaate bağlamışlardı. Cemaat ısrarla bu iddiayı reddetti. Erdoğan ise bu tutuklamaların hep arkasında durmuştu. Nereye kadar? Kendisine Ahmet Şık’ın yayınlanmamış bir kitap üzerine tutuklanması sorulduğunda Erdoğan ‘Bazı kitaplar bomba gibidir’ demişti.
CEMAATİ SUÇLAYANLAR BUGÜN NE DÜŞÜNÜYOR ACABA?
Erdoğan’ın canla başla savunduğu, cemaatin de şiddetle reddettiği yıllar önceki tutuklamalardan dolayı cemaati suçlayanlar bugün ne düşünüyor acaba? Ortada emniyetten adliyeden bazı isimleri öne çekerek suçlayabilecekleri ‘cemaat’ yok artık. Yıllardır beyin yıkarcasına anlatılan kurgu neydi? ‘Cemaat AKP iktidarına rağmen Ahmet ve Nedim’i tutukladı.’ AKP de bu fikri yayıyordu o dönemde; Nedim’in arkadaşlarının da işine geliyordu bu söylem. ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ diyerek cemaate yükleniyor, AKP’yi de baskı altında tutmaya çalışıyorlardı.
Asıl soru şu idi: Siyasi iradenin rağmına hangi bürokrat bir gazeteciyi gözaltına alabilir, tutuklayabilir? Siyasi otoritenin aksine iş yapan bir bürokrat adalet ve içişleri bakanlığının hışmına nasıl uğramazdı?
YILLARCA YALAN SÖYLENDİ
Yıllarca yalan söylendi, yalanın muhatapları da yalana gerçek muamelesi yaptı. Şimdi çok net bir gerçek var ortada: Yıllar önce Ahmet Şık’ı (ve diğer bazı gazeteci, bürokrat ve akademisyenleri) kim tutuklatmışsa şimdi de o tutuklatıyor. Dün ‘cemaate yakın’ diye niteledikleri bürokratlara emir verip gazetecilere hapse atanlar bugün Milli Görüşçü, Hak Yolcu, Ülkücü, Perinçekçi diye bilinen kişilere tutuklama emirleri veriyor.
Gözaltı ve tutuklamalardaki ölçü ne biliyor munuz: İktidar yağcılığı. Geçmişinizde ne yaşarsanız yaşayın eğer sivil diktanın tetikçisi olup onların ayaklarına kapanıyorsanız, sizi omuzlarına alıyor baş tacı yapıyorlar. Eğer gerçeklerin peşinde iseniz ve olaylara muhalif bir gözle bakıyorsanız güdümlü yargıda militanca görev yapanlar ellerinize kelepçe vurmak için sırada bekleşiyor. Örnek mi arıyorsunuz: işte iki çarpıcı örnek Ahmet Şık ve Nedim Şener.
Türkiye hakkında konuşmalar yapılırken ilginç bir olay yaşandı. Dünyaca ünlü, itibarlı, güvenilir medya kuruluşu yetkilisi gazeteciler ile ilgili yaptıkları çalışmaları özetledi ve ekledi: ‘Maalesef Nedim Şener bizim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Biz onu gerçekten gazeteciliğe inanan, mesleki refleksleri güçlü bir insan sandık…’ Sonra da Nedim için gösterdikleri olağan üstü gayreti ve Nedim’in son dönemde yaptıklarını nakletti.
Türk gazeteciler şaşırmıştı. Onlar zannediyorlardı ki Nedim için seferber olan Avrupalı kuruluşlar, pozisyonlarını aynen koruyorlar ve Nedim’in son dönemde linç kampanyalarının bir parçası haline geldiğini bilmiyorlar. Hiç de öyle değilmiş kazın ayağı. Bir zaman özgürlüğüne kavuşsun diye seferber olan Batılı kuruluşlar, Nedim’in samimiyet sınavından geçemediğini, iktidara yaranabilmek için kendini inkar ettiğini bir kenara not etmişler…
Ahmet Şık’ın durumu bunun tam tersini gösteriyor. Nedim ne kadar yanar döner ve iktidarın ayaklarına kapanır bir haris portre sunmuş ise Ahmet Şık da o kadar cesur ve ilkeli bir gazeteci olarak tanınıyor artık dünyada.
Haksız da değiller. Nedim son dönemde yalan makinesi gibi çalışıyor. Eskiden de hiçbir bilginin derinliğine inemez, yüzeysel yazdığı haberler/kitaplar kısa sürede delik deşik edilirdi. Çünkü Nedim’in gerçekleri arama gibi bir sevdası hiç olmadı. O hep baştan kendi kendini şartlandırdığı sonuçlara odaklanır, bir kesimi suçlu gösterebilmek için kırk dereden su getirir, yalan yanlış bilgilerle manipülasyon yapardı.
Tabii ki Nedim’in desteksiz ve önyargılı yazması onun tutuklanmasını, hapse atılmasını gerektirmez. Keşke tutuklanmasalardı. Tutuklanmış olmasaydı, Nedim’in yazılarındaki defolu bilgiler zaten başka gazetecilerin gözünden kaçmaz, yazıya yazı ile cevap verilirdi. O yüzden tutuklanması yanlış oldu. o kadar ki Nedim’in temelsiz iddialarına yanıt vermek bile yanlış anlaşılacağı, tutuklanmasını meşru göstereceği korkusuyla tehir edilmiş oldu.
Şimdi Nedim rahat rahat yazıyor. Uzaktan bakanlar, olayları soğukkanlı bir şekilde takip edenler Nedim’in kalıbının adamı olmadığını şimdi daha rahat görüyor. Mesela, adam, Rus büyükelçisinin öldürülmesi üzerine o kadar çok yalan uydurdu ki! Yok katil hizmetin dershanesine gitmişmiş, yok Bylock kullanıyormuşmuş, yok KPSS soruşturmasında adı geçmişmiş, yok dayısının dershanesi varmışmış… hepsi yalan çıktı. Nedim’den hala tık yok.
NEDİM YİNE BAŞ KÖŞEDE, AHMET YİNE ZİNDANA…
Ahmet Şık ise geçenlerde gözaltına alındı ve ardından da jet hızıyla tutuklandı. Nedim yandaş medyada baş köşe edilirken ve sürekli yıkama yağlama işleminden geçirilirken Ahmet yine zindanlara yürüdü. Ahmet ‘cemaat’a yönelik eleştirilerinden vaz mı geçti? Hayır. Ama gördüğünü yazıyordu Ahmet. Nedim gibi delil karartmıyor, kara propaganda yapmıyor, iktidar sahiplerinin gözüne girmek için el etek öpmüyordu. Biliyordu ki bu demokratik ve cesur duruşun bir bedeli var ve bu bedeli ödemek gerekiyor. Şimdi Ahmet, şık bir bedel ödüyor; ‘koğuş arkadaşı’ Nedim ne yapıyor? Sivil darbeye eklenmenin getirdiği kendisine sağladığı avantajın tadını çıkarmak için gazeteciliğin sınırlarını zorladıkça zorluyor ve her geçen gün biraz daha pusuya yatmış keskin sniper rolüne ısınıyor.
Aslında Ahmet Şık’ın tutuklanıp Nedim’in baş köşeye oturtulması yıllar önce bu iki gazetecinin kim tarafından tutuklandığını da kanıtladı. Bir grup gazeteci (en başta da Ruşen Çakır) yıllar önceki Nedim-Ahmet tutuklanmasını cemaate bağlamışlardı. Cemaat ısrarla bu iddiayı reddetti. Erdoğan ise bu tutuklamaların hep arkasında durmuştu. Nereye kadar? Kendisine Ahmet Şık’ın yayınlanmamış bir kitap üzerine tutuklanması sorulduğunda Erdoğan ‘Bazı kitaplar bomba gibidir’ demişti.
CEMAATİ SUÇLAYANLAR BUGÜN NE DÜŞÜNÜYOR ACABA?
Erdoğan’ın canla başla savunduğu, cemaatin de şiddetle reddettiği yıllar önceki tutuklamalardan dolayı cemaati suçlayanlar bugün ne düşünüyor acaba? Ortada emniyetten adliyeden bazı isimleri öne çekerek suçlayabilecekleri ‘cemaat’ yok artık. Yıllardır beyin yıkarcasına anlatılan kurgu neydi? ‘Cemaat AKP iktidarına rağmen Ahmet ve Nedim’i tutukladı.’ AKP de bu fikri yayıyordu o dönemde; Nedim’in arkadaşlarının da işine geliyordu bu söylem. ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ diyerek cemaate yükleniyor, AKP’yi de baskı altında tutmaya çalışıyorlardı.
Asıl soru şu idi: Siyasi iradenin rağmına hangi bürokrat bir gazeteciyi gözaltına alabilir, tutuklayabilir? Siyasi otoritenin aksine iş yapan bir bürokrat adalet ve içişleri bakanlığının hışmına nasıl uğramazdı?
YILLARCA YALAN SÖYLENDİ
Yıllarca yalan söylendi, yalanın muhatapları da yalana gerçek muamelesi yaptı. Şimdi çok net bir gerçek var ortada: Yıllar önce Ahmet Şık’ı (ve diğer bazı gazeteci, bürokrat ve akademisyenleri) kim tutuklatmışsa şimdi de o tutuklatıyor. Dün ‘cemaate yakın’ diye niteledikleri bürokratlara emir verip gazetecilere hapse atanlar bugün Milli Görüşçü, Hak Yolcu, Ülkücü, Perinçekçi diye bilinen kişilere tutuklama emirleri veriyor.
Gözaltı ve tutuklamalardaki ölçü ne biliyor munuz: İktidar yağcılığı. Geçmişinizde ne yaşarsanız yaşayın eğer sivil diktanın tetikçisi olup onların ayaklarına kapanıyorsanız, sizi omuzlarına alıyor baş tacı yapıyorlar. Eğer gerçeklerin peşinde iseniz ve olaylara muhalif bir gözle bakıyorsanız güdümlü yargıda militanca görev yapanlar ellerinize kelepçe vurmak için sırada bekleşiyor. Örnek mi arıyorsunuz: işte iki çarpıcı örnek Ahmet Şık ve Nedim Şener.