[Haber-Analiz: Kemal Ay]
İstanbul’da önceki gece aynı noktadaki iki bombalı saldırıda, 38 kişi hayatını kaybetti, 155 kişi yaralandı. İlk haberlere göre saldırıyı PKK’yla ilişkili TAK isimli terörist grup üstlendi. Bombalı aracın patlamasının ardından polisin tespit ettiği canlı bombanın kalabalık polis grubunun içinde kendini patlatması, 30 polisin hayatına mal oldu.
7 Haziran 2015 seçimlerinden iki gün önce HDP Diyarbakır mitinginde patlayan bombadan bu yana Türkiye, irili ufaklı 33 bombalı saldırıya saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılarda 446 kişi hayatını kaybetti, 2 binden fazla kişi yaralandı. 18 ayda gelen 33 saldırı… Neredeyse ayda iki kez, Türkiye bir bomba haberiyle sarsıldı.
‘Bilinen’ terör örgütleri
Bu saldırıları gerçekleştiren terör örgütleri ‘bilinmez’ değil. Hepsi de IŞİD, TAK ya da PKK’nın eylemleri. Yani ‘terör’ün amacı aşağı yukarı belli. PKK’nın Güneydoğu’daki ‘eylemliliği’ eskiden beri takip altında. Dahası, neredeyse bir buçuk yıldır Güneydoğu’da fiilî bir sıkıyönetim ve askerî operasyonlar var. TAK’ın ismi 2005’ten bu yana medyada yer alıyor. Kuruluşu 1999’a uzanıyor. ‘Şehirli güç’ TAK, fedai tarzı eylemler yapıyor. IŞİD, bölgemizin gerçeği, Türkiye’deki IŞİD hücrelerine konjonktürel operasyonlar yapılsa da, kısa süre içinde bütün militanları serbest kalıyor.
Buna karşılık her terör saldırısından sonra yetkililerden benzer cümleler duyuyoruz. Son saldırıdan sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘intikam’ alınacağından bahsetti. Bu, emniyet görevlilerinin dili. Belli ki Soylu, polislere “Yanınızdayız” mesajı vermek istiyor. Ancak bu dilin siyasete tercümesi, ‘daha sert önlem’. Yani öyle olması gerekiyor, öyle olması bekleniyor.
Devlet ne yapıyor?
Peki, bu saldırıların önlenmesiyle ilgili güvenlik birimleri ne yapıyor? 7 Eylül 2016’da Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli şu istatistikleri paylaştı ‘terörle mücadele’ adına:
– Kars Kağızman, Bingöl Merkez, Tunceli Merkez, Diyarbakır Hani, Şırnak Ilıcak, Şırnak Merkez, Hakkari Şemdinli ve Çukurca bölgelerinde operasyon düzenlenmiştir. Bu bölgeler uzun süredir operasyon yapılmayan bölgelerdir. Türkiye’de operasyon yapılmayan bölge kalmamıştır.
– Kamu ile paylaşılmayan dataları paylaşmak istiyorum. 13.1 ton, 15 ağustos- 7 Eylül arasında bölücü terör örgütü mücadelesinde amonyum nitrat ele geçirildi. 129 el yapımı patlayıcı bulunarak imha edilmiştir. Bugüne kadar 229 tane önemli olay önceden engellenmiştir.
Bununla beraber ‘sınır güvenliğini korumak’ maksadıyla bir süredir Türk Ordusu, Suriye’de ucu belirsiz bir operasyonun içinde. Nurettin Canikli, Fırat Kalkanı Operasyonu’nu açıklarken de, Gaziantep ve Kilis’e yönelik IŞİD saldırılarını öne sürüyor.
‘Kıyamete kadar sürecek’
Terörle mücadele edilmesine karşılık, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu saldırı sarmalının sonu gelmeyeceğini söyleyip durdu. 7 Haziran 2016’da, İstanbul Vezneciler’deki polis aracına düzenlenen saldırıdan sonra, “Terörle mücadele kıyamete kadar sürecek” dedi. 5 Temmuz 2016’da yaptığı bir başka konuşmada “Şu anda terörle ciddi bir mücadelenin içerisindeyiz ve ciddi kayıplar verdik ama bizim kayıplarımızın bir vasfı var. Onlar şehit, onlar şehit…” sözlerini kullandı.
Terörle mücadelenin hedefi de aynı şekilde belirsiz. İşi terörle mücadele etmek olanlar “Son terörist yok oluncaya kadar” ifadesiyle popülizm yapıyor.
Erdoğan ise bir süredir şehitlik makamına atıf yapmakla, ölümü sık sık dile getirmekle, aslında ülkede yaşanan bu şiddet sarmalını ‘normalleştiriyor’. Ona yakın isimler de, terörün amacının “AKP’yi durdurmak” ya da “Erdoğan’ı indirmek” olarak açıklıyor. Bu da, yaklaşık 3 yıldır bir çeşit ‘beka mücadelesi’ verdiğini iddia eden parti ve tabanını her türlü ‘olağanüstü’ duruma angaje ediyor.
Olağanüstülük rejimi
Yani 15 Temmuz’dan sonra adı konulmuş olsa da, Türkiye aslında Gezi Parkı protestolarından bu yana bir çeşit ‘olağanüstü hâl’ yaşıyor. Normalde bir hükümet için ‘suç’ olan şeyler, AKP’nin sandık destekli rejiminde ‘suç’ olmaktan çıkıyor.
O günlerde Gezi’de polis şiddetini meşrulaştırmak için icat edilen “Yedirmeyiz!” söylemi, ardından gelen 17-25 Aralık soruşturmalarında da kullanıldı. Bugün ‘terörle mücadele’ bu muğlak “Yedirmeyiz!” söylemi etrafında şekilleniyor. Bir başka deyişle, ‘terörle mücadele’ iktidarın her türlü enstrümanı kullanarak dilediğinin hayatını karartmasına imkân tanıyacak şekilde genişletilmiş durumda.
Bu geniş, muğlak anlamı sayesinde AKP iktidarı ‘terörle mücadele’ kapsamında özgürlükleri kısıtlamakta, gazetecileri hapse atmakta, toplumu daha baskıcı bir ortamda yaşatmakta ve ‘Olağanüstü Hal’ yöntemlerini ‘olağanlaştırmakta’ bir beis görmüyor. Terörü bir kaldıraç gibi kullanarak her türlü yasa dışı ve etik dışı eylemini meşrulaştırıyor.
Gerçek terörle mücadele yok
Ama gerçekte olan, sokaktaki terörle mücadele etmiyor. Ediyor gibi görünüyor yalnızca.
Şehirlerdeki terörle mücadelenin olmazsa olmazı olan emniyetteki terör ve istihbarat şubelerini her 4-5 ayda bir hallaç pamuğu gibi atıyor. Buralardaki deneyimli personeli oradan oraya sürdüğü yetmezmiş gibi yeni personelin tecrübe kazanmasına dahi imkân tanımıyor.
Bunun sonucu olarak tonlarca bomba imal ediliyor Türkiye sınırları içerisinde ve hiç kimse bundan haberdar değil. Eylemlerle ilgili istihbarat kırıntıları geliyor belki ama bunu analiz edecek önleyecek bir güvenlik gücü yok. PKK, TAK ve IŞİD militanları ellerini kollarını sallayarak şehirler arası seyahat ediyor ancak hiçbiri takip altında değil.
Düşünün, dünkü saldırıdan bir gün önce 81 ilde ‘huzur operasyonu’ adı verilen ve binlerce polisin katıldığı bir tatbikat yapıldı.
Terörün etkisini sonuna kadar kullanıyor
Gerçekte olanla ilgilenmeyen Erdoğan rejimi, bir süredir gerçeğin görüntüsüyle, imajıyla meşgul. Sürekli iktidarın ve o iktidarın sembolü olan Erdoğan’ın ‘tehdit altında’ olduğu yaygarası koparılıyor. 15 Temmuz darbe girişimi, bunun en ‘gerçekçi’ örneğiydi. Ve Erdoğan’ın ‘düşmanları’ nasıl oluyorsa sürekli Erdoğan’ın işine yarayacak hamleler yapıyorlar.
15 Temmuz’dan bu yana ‘terör’ gerekçesiyle onlarca medya kurumu kapatıldı. Yüzden fazla gazeteci hapse atıldı. Yine ‘terör’ gerekçesiyle Meclis’teki bir partinin eş başkanı tutuklu. Bütün bunlar, ‘terörü bitirecek hamleler’ görüntüsüyle satılıyor.
Ancak gerçekte olan öyle değil. Terör örgütleri her defasında daha kalabalık bir yerde bomba patlatıyor. Güneydoğu’daki operasyonlarda verilen şehit sayısı 1,000’i aştı. Suriye’deki operasyonda henüz sıcak bir çatışma yaşanmadığı hâlde kayıplar veriliyor. “Güneydoğu PKK’dan temizleniyor” dense de, Güneydoğu’da hâlen PKK saldırıları sürüyor. IŞİD’le mücadele ediliyor ancak IŞİD militanları Türkiye’de serbest geziyor. TAK’la ilgili ne yapıldığı ise tamamen muamma.
Kendimizi kıyasladığımız Fransa’da OHAL gerçek teröristlerin oyun planını bozmaya yararken, Türkiye’de OHAL sahada fiilî terörle mücadeleyi zayıflatmaya yarıyor.
İktidarı perçinlemek için
Bunun yerine AKP terörü bir çeşit ‘zihniyet’ olarak kodlayıp bütün muhalefeti o ‘terör’ kapsamında susturmaya, canından bezdirmeye çalışıyor. Böylece tek yaptığı kendi iktidarını perçinlemek. Bir buçuk yılda 17 kez şehirlerinde bomba patlatılan bir ülkenin en büyük gündeminin ‘başkanlık’ olması düşünülebilir mi?
OHAL altında yaşayan bir toplumun ‘sözleşmesi’ yazılabilir mi? Terörle sürekli sarsılan ve yaptığı tercihleri ‘panik ataklar’ hâlinde olan bir toplumun geleceği, böyle bir ortamda belirlenebilir mi?
Aslında yapılan tam da budur. Zengin kimselerin hastalığından faydalanıp onlara zorla vasiyet imzalatılması ve mirasına konulması gibi bir durum. Terörle, hastalıkla mücadele etmeyip toplumun zaafları üzerine inşa edilen bir rejim bu. Sürekli başkalarını suçlayarak üste çıkan bu ‘fırsatçı’ akraba, terörün/hastalığın sürekliliğinden alenen, hiç çekinmeden faydalanıyor.
Haziran 2015’ten bu yana ölen 446 kişinin hesabını kimse soramıyor. Kimse hesap vermiyor bu ülkede çünkü. Hesap vermesi gerekenler, iktidarını büyütme peşinde. (TR724)