Atatürk, Erdoğan kadar Şanslı Değildi!

[SEFER CAN]

Eskiden ‘siyaset ısınıyor’ şeklinde bir klişe vardı. Bilhassa Ankara gazetecileri, kulislerin hareketlenmeye başladığını, politik aktör ve olaylarda bir hareketlenme gözlendiğini bu ifadeyle anlatırlardı. Parlamentoda temsil edilen küçük partilerdeki kımıldamalar bile dikkatle takip edilirdi.
Şimdilerde Ankara’da yaprak kımıldamıyor desek yeridir. Hoş kıyamet kopsa onu yazacak gazete ve gazeteci de kalmadı. Son bir yıl içinde 7 binden fazla gazeteci işsiz kaldı, yüzlerce (evet yüzlerce) medya organına kilit vuruldu. Bu susturma da Ankara’daki ölü toprağı serpilmiş halin sonucu. Ankara ve siyaset böylesine bitkisel hayatta olmasıydı, iktiadar medyayı boğazlama gücü bulamazdı.
SON DURUM RAPORU

Hayati fonksiyonları durmuş ve makinaya bağlı yaşayan siyasetin son durum raporunu şöyle özetleyebiliriz:
İktidar partisi AKP, tek parti döneminin CHP’sinin birebir kopyası. Tek adam diktasının basit bir manivelası konumunda. Siyaset üretmiyor, sadece talimat yerine getiriyor. Herkes ‘Reis’in lütfettiği kazanımları korumanın derdinde. Bunun yolu ise gözden düşmemek. Yalakalıkta bütün sınırlar aşılmış durumda. Yüzde 50 ile seçim kazanmış Başbakan Ahmet Davutoğlu, gerekçe gösterilmeksizin azledildi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Atatürk’ten şanslı kılan da bu. ‘Gazi Hazretleri’ kendi eliyle yazdığı listelerin göstermelik seçimlerle onanmasıyla oluşan parlamentoya hükmediyordu. Reis Hazretleri, güya doğal yoldan seçilmiş ve içinde muhalefeti barındıran Meclis’le istediğini yapıyor. Atatürk, “İsmet sen biraz kenarda bekle, Ali Fethi sen Başbakan ol!” diyebiliyordu. Dünya ve Türkiye’nin şartlarında o gün daha kolaydı. Bugün şartlar daha zor ama muhataplar kolay lokma. İnönü, başvekillik benim hakkım diyemezdi, ancak Davutoğlu’nun böyle bir şansı vardı, kullanmadı.
MUHALİF GÖRÜNÜMLÜ PARTİLER
Erdoğan’ın Atatürk’le kıyasla en büyük şansı muhalefet. Mustafa Kemal, o günün şartlarında dahi tek adam görüntüsünde rahatsız olmuş ve kontrollü bir muhalefet çıkarmaya çalışmıştı. Fethi Okyar’ın Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda yaşandığı üzre muhalefetin sahtesi bile halkta heyecan uyandırmıştı. Parti apar topar kapatılarak risk bertaraf edilmişti. Erdoğan güya organik bir muhalefetle muhatap ama halkta SCF kadar heyecan uyandıramıyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi için siyaseten en uygun zamanlardayız. Onlar ise otobanda karşıdan gelen kamyonun farına kilitlenmiş geyik pozisyonundalar. Vatandaşa bir faydalarının dokunmasından geçtik, kamyonun altında kalacaklarını anladıkları anda iş işten geçmiş olacak.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, salı günleri grup toplantısında esip gürlemeyi yeterli görüyor. Yenikapı gösterisinde figüran olarak kullanılmanın hesabını soramıyor, tepkisini ortaya koyamıyor. En yakın örnek 15 Temmuz’u Araştırma Komisyonu. AKP önce aylarca üye vermeyerek Komisyonu çalıştırmadı. Ardından kör parmağım gözüne anlamına gelecek üyeler vererek adete dalga geçti.
Komisyon, emekliler kahvehanesi şeklinde çalışıyor. Darbe günü görevbaşında olan ve asıl dinlenmesi gereken Genelkurmay Başkanı ve onunla saatlerce darbeyi konuşup Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın telefonlarına çıkmayan MİT Müsteşarı listede yok. Ama bütün o konumun emeklileri var. Asıl dinlenmesi gerekenleri masaya getirmek bir yana gelenlerde de AKP’nin şovuna alet oluyorlar.
MHP: DAĞILMA SÜRECİNDE
Seçimlerden önce 17-25 Aralık dosyalarının en ateşli savunucusu MHP Lideri Devlet Bahçeli’ydi. İçinde ‘Bilal’ geçen çok dayıda vecize üretmişti. Şimdilerde pek çok AKP’liden daha fazla başkanlık müdafaası yapıyor. ‘Parti içi muhalefetin bitirilmesi karşılığında teslim oldu’ iddiaları durumu izahta yeterli değil. Zira 7 Haziran seçimlerinde daha sayım tamamlanmadan koalisyona kapıyı kapatarak Erdoğan’a soluk aldırmıştı.
Erdoğan MHP’nin içini boşaltıyor, Bahçeli de ona zemin hazırlıyor. Son emniyet müdürleri kararnamesindeki tablo, Erdoğan’ın MHP tabanına oynayacağını netleştirdi. Güneydoğuda 90’lı yılları hatırlatacak sertlik yanlısı bir kadro iş başında.
Bahçeli’nin başkanlık konusundaki ‘fiili durumu legalleştirelim’ savunması inandırıcılıktan uzak. O halde PKK’nın oluşturduğu fiili durumlar ya da mafyanın işgal ettiğ araziler konusunda da teslim olalım. Başkanlığın ülkeye faydası ya da zararını konuşacağına Erdoğan’ın tatmin olmasını öne çıkarıyor.
İnönü bile yenilgiyi kabul edip partiyi Bülent Ecevit’e teslim edebilmişti. Bahçeli bu olgunluğu gösteremediği için ‘Erdoğan’ın koltuk değneği ve AKP’nin stepnesi’ tahkirlerine muhatap oldu.
HDP: EN BÜYÜK KAYBEDEN
HDP, bu sürecin en büyük kaybedeni. 7 Haziran’da kendisine yönelen umutları çarçur etti. PKK’nın sabotajlarına yerinde ve yeterince tepki veremedi. PKK da Erdoğan’la birlikte Kürt siyasetini bitiriyor. Bunu Hakkari’nin dağlarındaki kaçakçılar görüyor, Selahattin Demirtaş ve arkadaşları göremiyor.
Kobani olayları sırasında İstanbul’un merkezinde bayram ziyaretinden dönememiştik. O gün çözüm sürecini bitişini fatura etmek adına halkı sokağa dökmek gerekiyordu. O eylemler de doğal değil manipülatifti. Bunu bile göremediler. Şimdi her iki taraf şiddeti artıracak, siyaset şamar oğlanına dönecek. Her iki taraftan darbe yiyecek. (TR724)