Hizmet’ı Ihtilalden Yargılama Kararı 2,5 Yıl Önce Verilmiş

Allah’ın lütfu darbenin üzerinden tam iki ay geçti. Mahkumu belli olsa da, faili hala meçhul…
17-25 Aralık soruşturmaları da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için Allah’ın bir lüftu olmuştu. Bu vesile ile AKP iktidarı Emniyet içinde operasyon inisiyatifi kazanmış ve bu vesileyle emniyet kadroları hallaç pamuğu gibi atılmıştı.
Hükümet 17-25 Aralık soruşturmalarından da habersiz gibi davranmıştı. Aslında haberi vardı. Medyaya da yansıyan MİT’in 18 Nisan 2013 tarihli raporunda Reza Zarrab‘ın bazı bakanlarla ilişkisinin polis tarafından sorgulandığı ve “bakanların Zarrab ile ilişkisi ortaya çıkarsa, bu durumun hükümet aleyhine kullanılabileceği” vurgulanıyordu. MİT yolsuzluk yapanı takibe almak yerine, yolsuzluk yapanların korunmasını hedefleyen bir rapora imza atıyordu ama bu problem değildi. Çünkü Yeni Türkiye’de işler artık bu şekilde yürüyordu.
17 Aralık sonrası Emniyet halledilmişti ama ortada deve dişi gibi duran askeriye vardı. Oradaki pamuğun da hallaca verilmesi için lütuf düzeyinde çok önemli ve geçerli bir gerekçeye ihtiyaç vardı.
Türkiye 17-25 Aralık’tan iki buçuk yıl sonra bu kez asker kökenli bir darbe ile sarsıldı. Peki bundan da hükümetin haberi var mıydı? Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe henüz bastırılmamışken havaalanında yaptığı ilk açıklamada darbe için “Allah’ın lütfu” ifadesini kullanmıştı. Yanında duran damadı Berat Albayrak’ın sevincini çok da gizleme ihtiyacı hissetmemesi ise dikkatleri çekmişti.
Zaten haberinin olduğunu daha sonra kendisi de söyledi. Öğrendiği vakti bir kaç kez değiştirse de, öğrendiği kişi olarak en son eniştesini söylese de durum değişmeyecekti. Lütfa gark olunmuş ve bu sayede at alınıp Üsküdar’ı çoktan geçilmişti.
Darbeyi kimin yaptığı ise aşağıdaki yazıya göre iki buçuk yıl öncesinden belirlenmişti.
Haber Vitrini sitesinde 3 Şubat 2014 tarihinde (Tarihe dikkat. 17 Aralık’ın üzerinden 50 gün geçmiş. TIR’lar durdurulmamış, Hüseyin Gülerce hala cemaat saflarında) Metin Özer tarafından yazılan “Cemaatin başına ne gelecek?” başlıkla yazıda şu ifadeler yer alıyordu.
“Cemaate 3 ayrı konuda dava açılacak.
1- Uluslararası casusluk
2- Vatana ihanet
3- Yasadışı örgüt
Bütün bunlara ilaveten halkın seçtiği bir iktidarı, yasadışı yollarla devirmek için de ayrı bir dava geliyor. Kısaca ‘paralel yapı’ihtilal yapmaktan da yargılanacak.”

İfadeler aynen böyle. Yani ihtilalden yargılanma kararı ikibuçuk yıl önce verilmiş. Sadece kararın uygulanması için ihtilal’in doğumu beklenilmiş. İhtilal doğdu mu, yoksa doğurtuldu mu konusu ise ayrı bir araştırma gerektiren husus.
İki hafta önce Almanya’nın etkin bir sivil toplum kuruluşunun üst düzey yöneticisi beni aradı. Konu mecburen darbeye geldi. “Darbeyi sizin yaptığınız artık belli.” deyince ben kendisine “Bir numaranın ve darbeye katılan cemaat mensuplarının ismini biliyorsunuz herhalde” deyince şaşırdı. “Bilmiyorum ama yarın gazetelere bakıp söyleyebilirim” dedi.
Ben de “Bak bakalım, bulursan söylersin. Biz iki aydır bakıyoruz hala göremedik” dedim.
AKP’nin algı operasyonu karşısında avam-havas, cahil-entelektüel, halk-aydın çok fark etmiyor. İş cemaat olunca hepsi cellat kesiliyor ve hepsi aynı zokayı yutuyor.
O idareci de hala beni arayıp bir numarayı ve darbecilerin ismini söyleyecek.
Darbenin üstünden tam iki ay geçti. Darbenin hala bir numarası belli değil.  Darbe başarılı olsa kim başa geçecek, kimler onun yardımcısı olacak bilinmiyor. Binlerce subay ordudan atılmasına ve tutuklanmasına rağmen darbenin harekat planı hala ortada yok. Darbeye katılan cemaat mensubu subaylar kim açıklanmış değil.
Cezalandırılan onbinlerce kişiye rağmen, suçluların kim olduğunu hala öğrenebilmiş değiliz. AKP dönemindeki bütün kirli işlerin faili meçhul bırakılması gibi, darbe de faili meçhuller kervanına katılmış bulunuyor.
Tam mahiyeti anlaşıldığında inşallah iş işten geçmiş olmaz…