12 Eylül sonrasında üniversiteden atılan ‘’1402’lik akademisyenler’’ arasında bulunan Prof. Dr. Gençay Gürsoy, “Bugün, 1980 askeri darbe dönemindeki tasfiyelerle karşılaştırılamaz boyutlarda bir tasfiye var” dedi. Gürsoy, 12 Eylül darbe döneminde üniversitelerden atılan ve uzaklaştırılan öğretim üyesi sayısının 500’ü geçmediğine dikkat çekti.
12 Eylül’ü aşan bir tasfiye!
-Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bünyesinde kurulan OHAL Komisyonu’nca devlet ve vakıf üniversitelerinde toplam 6 bin 792 akademik ve idari personel hakkında işlem başlatıldı. Bunlardan toplam 5 bin 342 personel hakkında görevden uzaklaştırma kararı alındı. YÖK’ten yapılan açıklamada Gülen Cemaati’ne yakın kimsenin üniversitelerde görev yapmasına müsaade edilmeyeceği belirtildi.
Üniversitelerde cadı avı son durum şöyle:
– Fişlemeler neticesinde devlet ve Vakıf Üniversitelerinde görevli toplam 5 bin 247 akademik personelle ilgili inceleme yapılıp 4 bin 225’i görevden uzaklaştırıldı.
– Devlet ve Vakıf Üniversitelerinde 1545 idari personele ilişkin işlem başlatıldı toplamda 1117 personel görevden uzaklaştırıldı.
– Toplamda devlet ve Vakıf üniversitelerinde 6 bin 792 akademik ve idari personel hakkında MİT’in yaptığı fişlemeler neticesinde 5 bin 342 personel hakkında görevden uzaklaştırma kararı alındı.
BÖYLESİ DÜNYADA GÖRÜLMEDİ!
12 Eylül darbesi sonrasında üniversiteden atılan “1402’lik akademisyenler’’ arasında bulunan Prof. Dr. Gençay Gürsoy “12 Eylül’de başarıya ulaşmış bir darbenin sonucu 1402 sayılı kanuna uyarak bu işlemler yapıldı. Bugün ise başarıya ulaşamamış, bastırılmış bir darbe girişiminin ardından iktidar tarafından uygulanan bir tasfiye söz konusu.
Gürsoy tasfiye edilenler arasında Hizmet Hareketi’yle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar olduğunu “Kendim kadar emin olduğum insanlar var. Hekimler, öğretim üyeleri var’’ sözleriyle anlatıyor.
1983 yılında 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile büyük çoğunluğu solcu, yaklaşık 80 öğretim üyesi YÖK tarafından üniversiteden atılmıştı.
400 civarı öğretim üyesi de güvenlik soruşturması alamama, görev süresi uzatılmama gibi yollarla üniversiteden uzaklaştırılmış, yaklaşık 60 akademisyen de bu durumu protesto için istifa etmişti.
Prof. Gürsoy’la, iki dönem üzerine konuştuk.
‘Sarı zarf’la atıldılar
– Önce 33 yıl öncesine dönelim. Üniversitedeki görevinizden neden uzaklaştırılmış, kararı nasıl öğrenmiştiniz?
1983 başında solcu olarak tanınan öğretim üyelerine birer birer “sarı zarflar” gelmeye başladı. İçinden çıkan yazıda, “1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’nın 2. maddesinin son fıkrası uyarınca, bir daha kamu hizmetinde çalıştırılmamak üzere görevinize son verilmiştir” deniliyordu. Hakkımızda kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmadığı gibi isnat edilen herhangi bir suç da yoktu. 1990’da 7-8 yıllık bir yasal mücadelenin ardından görevlerimize döndük. Ancak bıraktığımızdan çok farklı bir üniversiteye dönmüştük. YÖK’ün merkeziyetçi yapısı ve rektör atamaları eliyle dinci ve milliyetçi kadrolaşma hep devam etti.
– 12 Eylül Darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası akademisyen tasfiyeleri… Farklılıklar, benzerlikler var mı?
12 Eylül’de bir askeri darbe başarıya ulaştı ve bu işlemler kanuna uyularak yapıldı. Bugün ise bastırılmış bir darbe sonrasında iktidarın uygulamasıyla karşı karşıyayız. 1980 dönemi ile karşılaştırılamaz boyutlarda bir tasfiye var. 15 üniversitenin Cemaat’le ilişkisi olduğu öne sürülerek bütünüyle kapatılması, öğrencisiyle, personelle sokağa bırakılmasının bir örneği yok dünyada.
‘Acı acı gülüyorlar’
– Diğer kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de bir kadrolaşma olduğu gerçeği de var. Sizce nasıl bir yol izlenmeliydi bu konuda?
Bu kişiler arasında tanıdığım Cemaat’le uzaktan yakından ilgisi olmadığına emin olduğum insanlar var ama üniversitelerde bir yuvalanma olduğu da ortada. Soruşturma açılır, inceleme aşamasından sonra karar verilir. Bütün bunlara ön ayak olanların, siyasi iktidarın hesabı nasıl sorulacak? Kadrolara usulsüz atamaların hesabı ne olacak? Hemen her üniversitede yıllardır tepeden inme atamalar var.
– Bu uygulamalara karşı ne yapılabilir?
‘Ne yapabiliriz’ diye sorduğumda herkes acı acı gülüyor. Yasal bir uygulama olmadığı için ‘yasayı ihlal ettiniz’ diye mücadeleye girme olanağı da yok.
YÖK yarın ‘bütün üniversiteleri kapattık’ da diyebilir. Sonra yeniden açar.
(Cumhuriyet)