Mavi Marmara’dan Geriye Ne Kaldı?

6 yıl önce 6 yıl sonra mavi marmara faciası-3
AYDOĞAN VATANDAŞ
Hükûmet yetkilileri askerlere, Deniz Kuvvetleri’nin Mavi Marmara’ya refakata hazır olup olmadığını sordu. Askerler, “Refakat ve koruma için hazırız. Ancak bu durumda İsrail ile aramızda çatışma an meselesi olacaktır.” deyince hükûmet üyeleri, “Mavi Marmara’ya koruma ve refakat için savaş gemileri göndermeyelim, ama basına ‘Savaş gemilerimizi gönderdik’ diye bilgi verelim” görüşünü bildirdi.
nusretgunerDönemin Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner, verdiği bir söyleşide, Mavi Marmara katliamından önce hükümet yetkilileriyle yaptıkları bir toplantının içeriğine dair şunları anlatmıştı: “Toplantıda Mavi Marmara gemisine refakat ve koruma gündeme geldi. Hükümet yetkilileri Deniz Kuvvetleri’nin buna hazır olup olmadığını sordu. Mavi Marmara’ya refakat ve koruma için kuvvetin hazır olduğunu belirtip ‘Refakat ve koruma için hazırız. Ancak bu durumda İsrail ile aramızda çatışma an meselesi olacaktır. Angajman kurallarını uygulama yetkisi Deniz Kuvvetleri’ne verilmeli’ dedim. Hükümet üyeleri ‘Mavi Marmara’ya koruma ve refakat için savaş gemileri göndermeyelim ama basına ‘Savaş gemilerimizi gönderdik’ diye bilgi verelim görüşünü bildirdi.”

Harp için 48 saat yeter

Orgeneral Güner, hükümetin teklifi üzerine yaşananları ise şöyle anlatmıştı: “Teklifi duyunca şiddetle karşı çıktım. Söyledikleri şey çok riskliydi. Gemilerimizi gönderip basına göndermediğimizi söylersek daha az risk alırdık. Bunu ifade ettim. Bir kez daha söz istedim: Türk Deniz Kuvvetleri olarak operasyona hazırdık. Genel harp için bize 48 saat yeterdi. 6-8 saat içinde Deniz Kuvvetleri’nin yüzde 90’ı harekete geçebilir. Fakat karşı karşıya kaldığımız durumda iki ülke arasında harbe gidilebileceğini bildiğimden, karar vericilerin neye karar vereceklerinin bilincinde olmaları gerektiğini düşünüyordum. Bir-iki gün sonra yine Başbakanlık’a çağrıldık. Bu sefer toplantı, ülkeye dönen Başbakan tarafından yürütüldü.”
Mavi Marmara olayı olduğunda, Başbakan Vekili olan Bülent Arınç ise, 2015 yılında verdiği bir röportajda olayla ilgili şüphelerini şöyle anlatmıştı: “Bazen bir yere sevk edilen insanlara hamasi bir nutuk etkili olabilir. Birisinin bir kararı etkili olabilir. Aklınıza yatmayan bir işte yönlendirilmiş olabilirsiniz. Daha tatmin olsunlar diye söyleyeyim; Mavi Marmara olayı benim Başbakan vekilliğim döneminde oldu. Fevkalade üzüldüm… Mavi Marmara’ya uluslararası sularda İsrail’in tecavüzüne uğradı. Korsanlıkla 9 yurttaşımız hayatını kaybetti… Bu Mavi Marmara İstanbul’dan nasıl yola çıktı? Bandırasında neden Türk Bayrağı yoktu? Kim bunu sevk etti? Kendilerine yola çıkmayın dendiği ya da denmediği var mı? Bu konuları ta tecavüzün olduğu noktaya kadar bilgilerim dahilinde kafamda topladım.”

Zaman haklı çıkardı

Zaman, hakarete varan yoğun eleştiriler karşısında sessiz kalarak“Her şeyin bir vakti merhunu vardır; bekleyip, görelim. … mesele kendiliğinden tavazzuh edecek.” diyen Fethullah Gülen Hocaefendi’yi haklı çıkardı. Gerek yapılan yorumlar, gerek hükümetin açıklamaları, gerekse Başbakan Erdoğan’ın Ömer Çelik başkanlığında bir heyeti ABD’de AKP karşıtlığı bağlamında yükselen tansiyonu aşağıya çekmek için Washington’a göndermesi bu haklılığın ilk işaretleriydi.
Diğer taraftan, Türkiye’nin yoğun çabaları sonuncu BM’nin çıkarttığı İsrail’i hedef alan “olayın kabul edilemez” açıklamasının arkası gelmedi. Olayın üzerinden bir hafta geçtikten sonra Cenevre’deki BM toplantısında uluslararası soruşturma kurulu kurulması teklifine ABD “hayır” oyu verdi. Böyle bir komisyon kurulması durumunda gözlemci vermeyeceğini bildirdi. Türkiye’de gazetelerin bu iki gelişme üzerine “kaçıyorlar, saklanıyorlar” diye manşet atmaları maalesef bir şeyi değiştirmiyordu. Daha da üzücü olan ABD Başkanı Barack Obama’nın Başbakan Erdoğan’a Türkiye’nin uluslararası araştırma komisyonu kurulması talebiyle ilgili olarak, “Bu Türkiye’nin aleyhine olur.” sözleriydi.
Adeta Hocaefendi’nin bir sohbetinde söylediği şu sözler gerçekleşiyordu: “Yarın altından kalkamayacağımız şeylere girmek doğru değil. A ülkesi, B ülkesi destekliyormuş. Bazı Batı ülkeleri destekliyormuş. Hayır, bunların kendi hesapları vardır, menfaatlerine uygun olmadığı an seni yarı yolda bırakırlar.”

fethullah-gulen

FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ KRİZDE TARİHİ ROL OYNADI

Fethullah Gülen Hocaefendi, Mavi Marmara çıkışıyla, zincirlerinden boşalan ve cihad havasına giren Türkiye’nin ayağının yere basmasını sağlamış ve Türkiye’nin daha tehlikeli sulara girmesini engellemişti. Hükümete verilen desteğin, Türkiye’nin menfaati gereği olduğunu; Türkiye’nin menfaatlerine ters bir durum söz konusu olduğunda hükümete ters düşmek pahasına doğru minval üzerinde ilerleneceğini göstermişti.
Şehitler nedeniyle duygusallığın zirve yaptığı ve devlet yetkilileri dâhil herkesin hissiyatıyla hareket ettiği bir anda, akılla hareket edilmesi gerektiğini göstererek, Türkiye’nin bin bir güçlükle eriştiği uluslararası ilişkilerde gelinen noktanın zarar görmesinin önüne geçmek istemişti.
Pek çok şeyler yaşandı ve sonuç ortada: Türkiye Mavi Marmara olayının üzerinden altı yıl geçtikten sonra başladığı yere döndü. “İzin alınmalıydı” sözlerinden ötürü Hocafendi’ye 6 yıl boyunca saldıran Erdoğan ve AKP, Gazze’ye yardım için “İsrail’den izin alınması” noktasına geldi.

‘Mesele aydınlanınca özür dileyenler olacak’

Mavi Marmara hadisesi sonrası Hocaefendi’nin verdiği röportajdaki sözleri nedeniyle Türkiye kaynıyordu. Çevresindekilere gelen telefonlar, akan haberler bunun devam edeceği istikametindeydi. Nitekim öyle de oldu.
O sıralarda yaptığı sohbetlerden birinde kendisine bu konuyla alakalı bir soru da yönetildi: “Türkiye’de ve Arap dünyasında bunu (yaptığı açıklamayı) anlamayanlar çıkacaktır. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?”
Soru netti, cevabı da o ölçüde net olmuştu: “Bir sürü gıybet eden, dedikodu eden insan çıkar; günahlara girerler. Mesele tebeyyün edince (aydınlanınca) de yüzlerce özür dileyen, helallik dileyen olur. Kendileri gibi konuşmamızı bekliyorlar herhalde! 50 tane askeri ve yardım gemisi ile, uçaklarla gidelim Gazze’ye dayanalım… Bu problemi çözmek değildir. Hamasi destanlarla bir yere varılamaz. Allah’ın rızasına iktiran etmeyen işler bir mana ifade etmez. Yanlış anlaşılmalara meydan vermeyecek gayretleriniz olduysa, gerisi Allah’ın muradıdır.”
Not: Bu yazının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı Sayın Ahmet Kurucan’a teşekkür ederiz.