Gülen’ı Getirteceklerdi, Kendileri Gidecekler!

ERGUN BABAHAN
Interpol’den Kırmızı Bülten çıkaracaklar, mahkemeden karar alacaklar, Obama ile anlaşacaklar… Her türlü yalanı yazdılar. Fethullah Gülen’in ‘terör örgütü’ lideri olarak Amerika’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi an meselesiydi. Hepsi fos çıktı. Hukuku paspas yapanların hukuk sistemi sağlam ülkelerde istedikleri gibi bir sonuç almalarının imkansız olduğu ortaya çıktı. Görüldü ki Gülen gelmiyor ama AKP’liler New York yolcusu olabilir. Zarrab’ın yanındaki hücreler boş onları bekliyor.
Savcı Bharara’nın Zarrab’ın kefalet talebine karşılık olarak mahkemeye gönderdiği dilekçe uluslararası toplumun saygın üyesi bir ülke için utanç vesikası niteliğinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşinin adı Zarrab’la bağlantılı olarak geçmekle kalmıyor, genç iş adamının AKP’li bakanlara verdiği iddia edilen rüşvet, detaylarıyla yer alıyor. Ayrıca Türkiye’nin yargı sisteminin işleyişi hakkında çok ağır tespitlere yer veriliyor. Bir ülkenin duvara vurduğu an bu olsa gerek.
Türkiye’nin uluslararası arenadaki durumu gerçekten içler acısı: Rusya ile ilişkiler, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana olabilecek en kötü seviyede. Ruslar, IŞİD’e kimyasal silah yapımında kullanılan maddeleri sattığını iddia ettikleri şirketlerin listesini Birleşmiş Milletlere resmen verdi. Adana’da, üstü yargı eliyle kapatılan kimyasal madde davası hatırlandığında bu, ciddi bir sıkıntı kaynağı olmaya aday. Hele Bharara’nın Türkiye yargısı üzerine yaptığı tespitlerden sonra.
‘Dünya beşten büyüktür’ diye eleştirdiğiniz Birleşmiş Milletler, sivil Kürt halka uygulamalarınızı gündemine almış durumda. İnsan Hakları Yüksek Komiseri Cizre’de katliam iddialarını seslendiriyor. İstanbul’da ev sahipliğini yaptığınız Dünya İnsani Zirvesi’nin ortak bildirgesini bile bu yüzden imzalayamadınız.
Avrupa Birliği ilişkiniz, mülteci krizi üzerinden şantaj ilişkisine dönmüş durumda. Almanya Başbakanı Merkel’in sabrı bile taştı. Batı kamuoyu nezdinde IŞİD ve türevlerinin iş birlikçisi ve destekçisi konumundasınız.
Stratejik ortağınız(!) Amerika ile ilişkileriniz, Rusya’nın hallicesi. Cumhuriyet tarihinin aynı anda iki dünya gücüyle kötü olan tek yönetimi olmakla kalmadınız, bu sayede ülkenin barış ve birliğini tehlikeye attınız. NATO’daki müttefikiniz, Suriye’de sizin ‘terörist’ yaftası takmaya çalıştığınız Kürt Silahlı Güçleri’nin armasıyla, onlarla omuz omuza çarpışıyor. Sizin itirazlarınız, ‘Ey Amerika, bizimle misin, Kürtlerle misin’ çıkışlarınızı ciddiye bile almıyor.
Böyle bir tabloda kurtuluşu, Filistinlilere muamelesi nedeniyle dünyadaki itibarı ciddi şekilde sorgulanan İsrail’le dostluk ilişkisi kurmakta arıyorsunuz.
Ortadoğu’da dengelerin yeniden kurulduğu böylesi kritik bir dönemde her taraftan kuşatılmış, Suudiler’den başka dostu kalmamış bir ülke yarattınız. Suriye’nin kuzeyi, Amerika ve Rusya’nın varlığı nedeniyle sizin için ‘Uçuşa Yasak Bölge’ haline geldi. Dünya, Kürt meselesinde size Saddam muamelesi yapıyor, farkında değilsiniz. Kürtleri eşit yurttaş olarak kabul etmemenin, çatışmayı tırmandırmanın bedelini, bu ülkeyi birlikte kurduğunuz bir halkı kendinizden tamamen soğutarak ödüyorsunuz. Türkmenleri kardeş, Kürtleri düşman olarak görmenin sonucu işte bu.
Savaşarak bitmesi imkansız bir gerilla savaşının içindesiniz. Ülkenin genç insanları her gün beşer onar ölürken tek övündüğünüz konu, öldürdüğünüzü iddia ettiğiniz rakamlar oluyor. Ölümle övünen bir yönetimin bu ülkeye vereceği bir şey kalmamış demektir. Sorun, kendinizle birlikte ülkeyi felakete sürüklemeniz.

Evet, Erdoğan liderliğindeki Türkiye ciddi bir felakete sürükleniyor. İtibar, güç ve dost kaybeden bir ülke olarak geleceğe umutla bakması imkansız hale geliyor. Ustalık dönemi böyle bir şeymiş belli ki.

 
(Kaynak: Özgür Düşünce)