Üç kuşaktır ailesi ticaret yapan bir işadamı ilginç bir hadiseyle yüz yüze gelir birkaç ay önce. Çocuklarıyla havaalanına gelen iş adamına, “Pasaportunuz kayıp görünüyor.” ikazı yapılır. Şaşırmıştır. “Nasıl olur, bakın bu pasaportla ülkenize geldim, buradan da şu ülkeye geçmek istiyorum.” der. Havaalanı görevlisi kibar bir dille: “Anlıyorum ama benim yapabileceğim bir şey yok. Siz kendiniz başvurmuşsunuz, ‘pasaportum kayıp’ demişsiniz.”
Olacak şey mi bu şimdi!
Bir insan Türkiye’de olmadığı halde dilekçe verip pasaportunun kaybolduğunu resmi makamlara nasıl bildirebilir!
Meselenin aslı kısa sürede anlaşılır. Meğer iktidarın hoşuna gitmeyen ve bazı arkadaşları gibi birilerinin kirli topuklarını öpmeyen bu iş adamı adına bir dilekçe yazılmış ve sahte imza atılarak pasaportuna zayi işlemi yapılmıştır.
İş adamı mahsur kaldığı ülkede Interpol’e başvurur. Oradaki yetkililer burunlarından solumaktadır. Üst seviyeden biri der ki, “Maalesef Türkiye evrakta sahtecilik yaparak çok sayıda insanın pasaportunda kayıp işlemi yapıyor. Bu, üçüncü dünya ülkelerinde ve diktatörlükle yönetilen ülkelerde sıkça rastladığımız bir durum. Eskiden Türkiye’de böyle şeyler yapılmazdı ancak son bir yılda bu çok yaygınlaştı. Artık Türkiye’nin bu tarz kayıtlarına güvenmiyoruz…”
Bir kindarlık uğruna Türkiye rezil ediliyor ona mı yanarsın, yoksa masum insanların başına açılan belaya mı? Benden söylemesi: Pasaportlarında oynama yapıldığını öğrenen kişiler önce Interpol’e resmen müracaat edip sahteciliği devre dışı bırakıyor; ardından da dava açıyor. Bu hukuksuzluk uluslararası mahkemelere taşınır, AİHM’den de çok ağır cezalar gelir. Hepsi bir yana; sahte imza atanlar da attıranlar da yakasını kurtaramaz…
Hangi cüretle Emniyet’in Pasaport dairesine hukuksuz emirler veriliyor. İnsanların pasaportu kayıp olmadığı halde zayi işlemi yapılmasına hangi aklı evvel hükmedebiliyor. Hangi memur o kanunsuz emri yerine getirebilmek için insanların imzasını taklit edebiliyor?
Mesele tekil olsa, ‘sorumsuz bir adamın haddini aşan bir uygulaması’ der geçersiniz. Öyle değil ki! Her meslekten mağdur insan var bu zayi sahteciliğinde. Dünya bu dalaverenin farkında. Ya bizimkiler? Emniyet müdürlerinin bu sahtecilikten haberi var mı? Emniyet genel müdürünün? İçişleri bakanının? Onların bilgisi dâhilinde yapılıyorsa topluca suç işlenmiş olmuyor mu? Haberleri yoksa bu kriminal uygulamayı kim, hangi cesaretle yapmaya yeltenebiliyor?
Pasaport, siyasetçilerin ya da bürokratların oyuncağı değildir. Nüfus cüzdanı (kimlik) gibidir; hiç kimse ona el koyamaz. Anayasaya da evrensel hukuka da aykırıdır yapılan işlemler…
Pasaport hilelerinin başka versiyonları da var. Mesela insanları (kriteri bilinmeyen bir liste ile) Türkiye’ye almıyorlar. Adam öz vatanına gelmiş ama evine gidemiyor. Katmerli zulüm! Yargı kararı mı var hakkında? Hayır! Fişleme anayasal bir suç! MİT de yapsa Emniyet de yapsa suçun mahiyeti değişmiyor. Adamı ne ile suçluyorsun, delilin nedir; daha önemlisi; insanlara savunma hakkı vermemişsin ki ihbarın doğruluğu anlaşılabilsin…
Aynı hukuksuzluk yurtdışına çıkarken de yaşanıyor. Bazı kişilerin pasaportuna hava limanında el konuyor. Yine bir kara liste operasyonu. Fişlemeyi gölgelemek için bazen sulh ceza hâkimlerinden alınan yurtdışına çıkma yasağı. Peki, muhataplarının bundan haberi var mı? Haklarındaki iddiaları (varsa) biliyorlar mı? Savunma yapmışlar mı? Hayır! İnsanlar (özellikle iş adamları) tam yurtdışına çıkarken durumu öğreniyor ve pasaportları o esnada ellerinden alınıyor. Tam kabile hukuku. Neyle suçlandıkları bilinmiyor, yargılama sürecine dâhil olmamışlar, savunma yapmamışlar…
Bugünler elbette geçecek; bile bile suç işleyenlerin bir gün hukuk karşısında, ‘emir kuluyum’ deyip mazeret beyan etmesinin hiçbir anlamı kalmayacak…
(Kaynak: Yenihayat gazetesi)