İslam İşbirliği Teşkilatı Kimi Temsil Ediyor?

Mümtaz’er Türköne

Bir kaziye-i muhkeme gibi verilen ‘İslâm dünyasını’ cevabı üzerinde tekrar tekrar düşünmenizi öneririm. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahibi sıfatıyla yaptığı, İstanbul’daki İİT toplantısındaki konuşmasında söylediği “Terör örgütleri İslâm’ı asla temsil edemez.” sözü ne kadar doğruysa “İİT İslâm’ı asla temsil edemez.” sözü de o kadar doğru. Doğruluğunu 51 ülkeden gelen temsilcilere bakarak test edebilirsiniz. 33 ülke kral, emir, cumhurbaşkanı, başbakan, cumhurbaşkanı yardımcısı, 18’i de bakan düzeyinde bu toplantıda temsil edilmiş. Peki, bu temsilciler geldikleri ülkede halklarını ne ölçüde temsil ediyorlar?

Müslümanların temsil sorunu

‘İslâm’ kelimesi aynı zamanda ‘Müslüman’ anlamında kullanıldığı için, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nı, İslâm dinini değil Müslümanları temsil iddiasında bir kuruluş olarak görmemiz bekleniyor. Zaten adında ‘işbirliği’ lafzı bulunan bu teşkilat, yaptırım gücü olmamasına karşılık ortak maslahatı ele alıyor ve kararlar veriyor. Kısaca bu teşkilat dinî konularda karar veren ilmî bir heyet değil, siyasî konularda gevşek bağları olan ortak bir platform niteliği taşıyor. Temsil sorunu da doğrudan, halkın rızasına ve iradesine dayanmak gibi siyasî bir nitelik kazanıyor. Sorumuzu tekrarlayalım: Gelen temsilciler, geldikleri ülke nüfusunun ne kadarını temsil ediyor? ‘İslâm’ ortak paydasını, bu teşkilata üye sıfatıyla gelen temsilcilerin, gerçekte temsil ettikleri çıkar hesaplarının önüne ne ölçüde koyabiliriz?

Bu toplantı için ‘İslâm dünyası’ veya ‘İslâm toplumu’ başlıkları cömertçe kullanılmasına rağmen gerçekte gelen temsilciler ‘İslâm’ lafzıyla hiçbir şekilde yan yana koyamayacağınız mutlak monarşilerin, azınlık diktalarının temsilcileri. İstanbul’un iki gününü işgal eden zenginlik ve şatafat görüntüleri ile İslâm dünyasının çok bilindik yoksulluk ve sefalet fotoğrafları arasındaki yaman çelişki bu temsil sorununu yeteri kadar gösteriyor olmalı.

İslâm dünyası zorbalığa ve zulme esir düşmüş durumda

Mesele, “Daha iyi şartlarda olabilirlerdi.” diye geçiştirilecek bir sorun değil. İslâm dünyasının içine düştüğü yoksulluk, kaos ve şiddetin tek sorumlusu işte bu temsil sorunu. Gerçekten halkın rızasını almış, insan hakları, hukuk ve toplumsal barış peşinde toplumu adalet duygusu içinde geliştirmeyi amaç edinmiş yönetimler işbaşında olsaydı, İslâm dünyası bu halde olur muydu?

Suriye iç savaşı, temelde bir temsil sorunuydu. Küçük bir azınlığı temsil eden yönetim, geniş kitlelerin ‘temel insan hakkı’ niteliğindeki taleplerine ‘iktidar elimizden kaçacak’ diye karşı çıkmasaydı, bugün Suriye dünya devletlerinin güç yarışı yaptığı bir zemine dönüşür müydü? Hâlâ sorun bir temsil sorunu ve bu sorun çözülemediği için ülke yangın yeri halinde ve yüzbinlerce Müslüman ölmeye devam ediyor.

Irak bir despot tarafından maceralara sürüklenmeseydi, Amerikan müdahalesine uğrar mıydı? Sömürge paylaşım savaşı olan I. Harp’ten benzin istasyonu şeklinde tasarlanan petrol zengini şeyhlikleri ve onların Batı ile menfaat özdeşliği temelinde oluşan statükoları ‘İslam ülkesi’ nitelemesini nasıl hak edebilir?

Peki ya Türkiye?

İğneyi başkalarına çevirmeden önce çuvaldızı kendimizi batırmalıyız. İslâm İşbirliği Teşkilatı toplantısının yapıldığı günlerde Türkiye ‘demokrasi ve insan hakları sicili’ konusunda herbiri korku filmini andıran üç ayrı rapor yayımlandı. AP raporu için “Beğenmedik iade ediyoruz.” dediğiniz zaman o rapordaki gerçekler buharlaşıp yok olmuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı rapordaki 70 sayfalık Türkiye bölümü de öyle. Peki “Bu raporlar ne işe yarıyor?”, “Elin gavurundan bize ne?” diyenlere cevap, bir çıkar çatışması yaşandığında geliyor. Medenî dünyada yer alamayacak kadar geri, zorba bir yönetim altında kaldığınız için sizi topaç gibi çeviriyorlar, içeriye karşı aslan gibi kükreyen dışarıya karşı kedi gibi miyavlayan yönetimlere istediklerini kolayca kabul ettiriyorlar.

İslâm dünyasının temel sorunu yönetimlerinin halkı temsil yeteneğinden kaynaklanıyor. Siz buna ister demokrasi, ister insan hakları, ister hukuk sorunu deyin, hiçbirinin İslâm’la alâkası yok. Zorbalık ve keyfilik bütün dinlerde aynı şekilde ortaya çıkıyor. Görmüyor musunuz, somut delilleri İstanbul’da ihtişam içinde dolaşıyor!