Alman Gazeteci: Türkiye, Erdoğan’ın Öncülüğünde Uçurumdan Aşağıya Yuvarlanıyor

Der Spiegel muhabirinin Türkiye ile ilgili matem yazısı büyük ilgi görünce Türkçe yayınlandı. Hasnain Kazim yazısında, Türkiye’de insanların Erdoğan’a muhalif olan herkesi ispiyonlamaları için muhbirlik yapmaları çağrısında bulunulduğu bir noktaya geldiğini söylüyor. Kazim’e göre demokrasinin can verdiği bir zamanda Türkiye Erdoğan’ın öncülüğünde uçurumdan aşağıya yuvarlanıyor
Der Spiegel muhabiri Hasnain Kazim’in “Bir Demokrasinin Ölümü” başlıklı yazısı büyük ilgi gördü. İlgi üzerine Spiegel Online yazının Türkçesini yayınladı.
Bir matem yazısı şeklinde kaleme alınan yazıda Kazim, Türkiye’nin demokrasinin can verdiği bir ortamda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde uçurumdan aşağı yuvarlandığına dikkat çekiliyor.
2013 yılından bu yılın başına kadar bu yılın başına kadar İstanbul’da gazetecilik yapan ve o gün bugündür vizesi uzatılmadığı için görevine Viyana’da devam etmek zorunda kalan Hasnain Kazim, şu sıralar Türkiye’de yaşamıyor olmaktan dolayı kendini şanslı hissetmesi gerektiğini söylüyor ve okurlarıyla şu duyguları paylaşıyor: “Kalbim kanıyor. Çünkü aynı Türkiye, kültürel zenginliği, güzel şehirleri, şahane kıyıları, zeytinlikler ve dağlarla süslü uçsuz bucaksız peyzajı ve her şeyden önce sayısız sevecen insanlarıyla yaşamdan keyif alınan rengârenk bir ülke olabilirdi. Orası refah içinde gelişen bir ülke olabilirdi. Bunun için gereken insanlara, kaynaklara ve potansiyele sahip.”
İNSANLAR MUHBİRLİK YAPMAYA ÇAĞIRILIYOR
Kazim’e göre Türkiye’yi seven insanların acılara dayanıklı olması gerekiyor ve bu sadece darbe girişiminden sonra geçerli olan bir durum değil.
Gezi olayları, intihar bombaları bu dayanıklılığı hep istedi. Darbe girişiminden sonra ilan edilen üç aylık olağanüstü hal ise gerçekte Erdoğan’ı eleştiren ve karşısında duran herkesi pervasızca bertaraf etmeye yönelik bir girişimden başka bir şey değil.
Başkanlık sistemini mutlak suretle getirmeye kararlı olan ve bu amaçla anayasanın değiştirilmesini talep eden Cumhurbaşkanı bugüne kadar ülkeyi otoriter bir biçimde yönettikten sonra artık bir diktatör izlenimi verdiğini anlatan gazeteci, bunun gerçekteki yansımalarını bir örnekle gözler önüne seriyor: “İnsanlar sanal ortamda, şüpheli buldukları kimseler hakkında bilgi vermeye çağrılıyor. İlk bakışta hükûmetin, darbecileri öven açıklamalarda bulunanları kastettiği düşünülse de, bu yöntemle aslında Erdoğan’ı ve onun partisi AKP’yi eleştiren bütün herkes hedef alınıyor. Günümüzde muhbirlik artık Türk hükûmet politikasının bir ögesi hâline gelmiştir.”
OLMAZ DEDİĞİMİZ HER ŞEY OLDU
“Erdoğan kesinlikle yapmaz bunu; buna da cesaret edemez, şunun da ötesine gidemez” dedikleri her şeyin beterin de beteri olacağını görecek şekilde yaşandığını anlatan Kazim, haber sitelerinin kapanmasından Güneydoğu’da iç savaşın tetiklenmesine kadar yaşanan bir dizi suç olaylarını sayıyor ve şu ifadeleri kullanıyor: “Bu dibe vuruşların sıralaması o kadar bariz, o kadar ucuz ve o kadar üzücü bir biçimde karşımızda duruyor ki: Erdoğan muktedir olmak istiyor, üstelik bunu itirazsız, tartışmasız ve uzlaşısız istiyor. Oyların yaklaşık yüzde 52’si ile seçilmiş Cumhurbaşkanı olduğu için, gücün yüzde yüzüne sahip olduğuna ve artık hiç kimseyi önemsemesine gerek kalmadığına inanıyor.”
AKP SEÇMENİ İLE İLGİLİ SORUN SADECE SİYASİ DEĞİL AYNI ZAMANDA PSİKOLOJİK
Kazim, Erdoğan’a bu cüreti veren seçmene de yükleniyor ve sorunun sadece siyasi değil aynı zamanda psikolojik olduğunu söylüyor.
Gazeteci, Erdoğan’ın kendisine insanüstü bir varlığa gösterilen hayranlığın gösterilmesini arzuladığını ve ‘Vur de vuralım! Öl de ölelim!! gibi sloganları ve ahlaka aykırı iltifatları düzeltmek şöyle dursun bu bağlılığı övdüğünü hatırlatıyor.
Kazim yazısında sadece Türklerin değil, başka uluslardan insanların da korku içinde beklediğini ve ülke ekonomisinin başta turizm olmak üzere bu korkudan dolayı yara aldığını anlatıyor ve sözlerini şu cümlelerle tamamlıyor: “Demokrasi, ya da en azından ondan arta kalan ne vardıysa, orada hepimizin gözleri önünde ölüyor. Ve tüm dünya seyrediyor. Bense artık sadece üzüntü duyuyorum, çünkü Türkiye’de yaşamadığım için kendimi şanslı kabul etmek durumundayım.”