YORUM | SEFER CAN
AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi’ni yeniden hedefe oturttu. Erdoğan’ın Boğaziçi ile ilişkisi çok inişli çıkışlı. Bir yandan oğlunu överken, “Mesela erkek oğlum katsayı engeline takılarak, ki o zaman aklımda kaldığı kadarıyla Boğaziçi’ne tutuyordu puanı. Mesela katsayı engeli nedeniyle farklı bir üniversiteye girmesi gerekti” diye gizli hayranlığını belli ediyor. Diğer yandan “Milletin değerlerine yaslanmadığı için” uluslararası alanda beklediği başarıya ulaşamadığını ileri sürüyor.
Yerli ve milli yemle beslenen akademisyenler için yeni kadro imkanı müjdesi verebiliriz. Öğrenci olarak bile giremeyecekleri Boğaziçi’nde hoca olacaklar. Ne demişti Erdoğan, “Normal zamanlarda yapamayacağımız pek çok şeyi OHAL sayesinde yapabiliyoruz.”
İki ay önceki tartışmada rektör Mehmed Özkan okulunun Türkiye’de 1. dünyada ise 190. sırada yer aldığını paylaşmakla yetinmiş; çok geçmeden ‘Sayın Cumhurbaşkanı’na yanıt vermek gibi bir amacım yoktu.’ Diyerek kendisi hakkında gereğini yerine getirmişti. Rektör demişken iki kelam da ona sarf edelim. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan, AKP Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay’ın kardeşi. Seçimlerde mevcut rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, oyların yüzde 86’sını alarak üniversite tarihinin rekorunu kırmıştı. Ancak Erdoğan, ’15 Temmuz Allah’ın lütfu darbesinin’ verdiği yetkiye dayanarak aday bile olmayan Özkan’ı atamıştı.
Erdoğan, bu defa hem söz olarak daha ileri gitti, hem de fiilen üniversiteye polis sokarak yapabileceklerinin sınırı olmadığını gösterdi. AKP Genel Başkanı,
Afrin Harekatı için lokum dağıtan gruba öğrencilerin ‘savaşın lokumu olmaz’ diyerek tepki göstermesiyle ilgili şunları söyledi: “Bu üniversite çok popüler bir üniversite, kalite, marka bir üniversite tamam da bu üniversitenin içinde bu tür teröristler olduktan sonra bu tür terörist öğrenciler olduktan sonra bunlar bu markaya leke sürüyor. Şu anda elimizden geleni yapıyoruz. Rektörün samimi gayretlerini biliyoruz. Bu terörist öğrencileri kamera görüntülerinden çıkarıp gereğini yapacağız.”
Öncelikle şunu belirtmeliyim, Boğaziçi, her türlü görüşün serbestçe tartışıldığı bir platform olarak öne çıkmıştı. 28 Şubat döneminde bile başörtülülere müdahale edilmeyen ender okullardandı. Bu özelliği korumak için öğrenciler başta olmak üzere bütün camianın çaba göstermesi gerekiyor. Herhangi bir standa fiili müdahale savunulamaz. Ancak bunun cevabı polis operasyonu olmamalı. Özgür tartışma ortamına yapılabilecek en büyük kötülük polisi işe karıştırmak. Erdoğan’ın özgür tartışma ortamı diye bir derdi olmadığını artık herkes anlamıştır. Tam tersine Boğaziçi’ne müdahaleye gün doğduğu için mutlu bile olmuştur.
BOĞAZİÇİ’Nİ ZOR GÜNLER BEKLİYOR
Erdoğan’ın asıl önemli ve tehlikeli cümlesi şu: “Bu üniversitelerimizdeki hocalarımızın da çok daha dikkatli olması gerekir. Hocaların bu öğrencilerle iltisakı olduğunu belirlediğimiz anda onlarla ilgili de gereğini yaparız.” ‘İltisak’ Kanun Hükmünde Kararname’li dönemin sihirli kelimesi. Ceza kanunlarında yeri olmamasına rağmen 667 sayılı KHK’deki “….yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen”ler ibaresiyle hayatımıza girdi. Bugüne kadar çoğunlukla ‘FETÖ’ saçmalığı için kullanıldığından pek oralı olunmadı. Fakat şimdi yeni bir döneme geçiliyor. Örgütle bile değil öğrenci ile iltisak gibi muğlak ötesi bir kavramla infaz edilmeyecek kaç öğretim üyesi çıkar Boğaziçi’nden?
15 Temmuz sadece Erdoğan için ‘lütuf’ değil, çok nemalanan oldu/olacak. Kaybedenler cemaat mensupları diye kenarda seyredenlere de sıra gelecekti. İşte o gün geldi çattı. Aynı gün hem ölü fiyatına Doğan’a el koyup, hem de Boğaziçi’ne dalmak hayaldi gerçek oldu!
KHK’daki kapsam alabildiğine geniş: “terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara…” Yetmedi, Anayasa Mahkemesi genel kurulu oy birliği ile öyle bir içtihat ortaya koydu ki tek kelimeyle korkunç. AYM, iki üyesinin yargısız infazını meşrulaştırmak üzere yazdığı gerekçede şunları yazdı: “Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle Anayasa Mahkemesi Üyeleri arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar”la bağ kurulması yeterli görülmüştür. Terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır.” AYM ispata bile gerek yok deyip Erdoğan’a sınırsız kıyım imkanı sundu. O da bu imkanı sonuna kadar kullanıyor. Son kurban ise Boğaziçili hocalar olacak gibi görünüyor.
Erdoğan’ın videodan tespit ettirdiği öğrencilerin odasına girip çıktığı, HTS kayıtlarından telefon irtibatı tespit edilen hocaları en iyi ihtimalle işini kaybetmek bekliyor. Yerli ve milli yemle beslenen akademisyenler için yeni kadro imkanı müjdesi verebiliriz. Öğrenci olarak bile giremeyecekleri Boğaziçi’nde hoca olacaklar. Ne demişti Erdoğan, “Normal zamanlarda yapamayacağımız pek çok şeyi OHAL sayesinde yapabiliyoruz.” 15 Temmuz sadece Erdoğan için ‘lütuf’ değil, çok nemalanan oldu/olacak. Kaybedenler cemaat mensupları diye kenarda seyredenlere de sıra gelecekti. İşte o gün geldi çattı. Aynı gün hem ölü fiyatına Doğan’a el koyup, hem de Boğaziçi’ne dalmak hayaldi gerçek oldu!
(TR724)