15 Temmuz sonrası hukuksuz operasyonlar kapsamında 18 Temmuz 2017’de gözaltına alınan ve sonra tutuklanan eski Anayasa Mahkemesi başraportörü Dr. Hüseyin Ekinci’nin AYM Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’a yazdığı açık mektubu kızı Rana Ekinci paylaştı. Başraportör Ekinci mektubunun yazma sebebinin kendisi gibi hakim olan ve tutuklu bulunan eşi Neslihan Ekinci’nin maruz bırakıldığı insanlık ve hukuk dışı muameleler konusunda bilgilendirmek olarak gösterdi.
“Eşim hakim Neslihan Ekinci tutuklanmasının ardından Bakırköy Kadın Cezaevine konuldu. 10 ay süreyle toplamda 3.5 metrekarelik bir oda yada hücrede tek başına tutuldu. Bu süre zarfında aylarca günlük yalnızca 45 dk- 1 saat süreyle küçük bir havalandırmaya çıkmasına izin verildi. Bu esnada da hiç kimseyle karşılaşmasına görüşmesine izin verilmedi. Bu süre zarfında mektup yazma ve alması yasaklandı.Kızımız, annesi ve kız kardeşi dışında hiçbir ziyaretçiye izin verilmedi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilip cezası kesinleşen mahkumlara dahi uygulanması mümkün olmayan bir infaz rejimi sistemli biçimde 10 aydan fazla süredir ne yazık ki tatbik edilmektedir.” dedi.
Aynı sürecin eşinin sevk edildiği Tekirdağ 1 No.lu T tipi cezaevinde devam ettiğini söyleyen Ekinci mektubunu şöyle bitiriyor: “Sayın Hocam…Şu an önünüzde 100.000’e yakın başvuru dosyası olduğunu biliyorum. Bütün haksızlıkları düzeltme imkanınızın da olmadığı ne yazıktır ki ortada. Ancak eşime yönelik hukuksuzluğu durdurmanız Tekirdağ 1 No.lu T tipi cezaevinde tek başına bir odada ve ağır tecrit koşulları altında tutulan eşim Neslihan Ekinci’nin sağlığı ve hayatı için çok şeyi değiştirecektir.”
İşte o mektup…
24 Mayıs 2017
TEKİRDAĞ
Sayın Başkanım, Değerli Hocam,
Size bu mektubu yaklaşık 10 ay süreyle tutuklu olduğum Silivri ve Maltepe Cezaevlerinden sonra Mayıs ayında sevk edildiğim Tekirdağ Cezaevinden yazıyorum. Mektubumun size ulaştırılıp ulaştırılmayacağı konularında endişelerim var.
Mektubu yazma sebebim bizzat yaşadığım haksızlık ve hukuksuzlukları anlatmak değil, mektubu sizi 18 Temmuz 2016 tarihinde birlikte gözaltına alınıp tutuklandığımız ve o tarihten beri tutuklu olan eşim hakim Neslihan Ekinci’nin maruz bırakıldığı insanlık ve hukuk dışı muameleler konusunda bilgilendirmek için yazdım.
Eşim hakim Neslihan Ekinci’yle Anayasa Mahkemesinin birçok programında karşılaştınız. Kendisi hatırlayacağınız üzere Adalet Bakanlığında ve HSYK’da tetkik hakimliği, daire başkanlığı ve Genel Sekteter Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştu. Daha sonra Ankara Adliyesinde asliye hukuk, İstanbul Anadolu Adliyesindeyse iş hakimliği yaptı. Geçen yıl Temmuz ayının başından itibaren memleketimiz Bartın’da aile büyüklerimizin yanında tatildeyken 15 Temmuz gecesi yaşanılan hain darbe girişiminin ardından HSYK tarafından önce görevden alındık ardından her ikimiz de tutuklandık. Her ikimizi tutuklayan hakim, İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hakimi Hasan Akdemir’dir. Gazete ve televizyondaki haberlerden adı geçen yargıcın FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında büyük bir inşaat firmasının sahibinden rüşvet alırken suçüstü yapılıp tutuklandığını öğrendim. Sırf bu olay dahi ne kadar şaibeli bir karara dayalı olarak tutuklandığımızı göstermeye yeter.
Sayın Başkanım,
Kendi yaşadığım sorun ve sıkıntılardan bahsetmek istemiyorum. 2015 yılında Başraportör olarak mahkemenizden ayrılırken talep ettiğim hal kağıtlarımda, önceki Başkanımızın HSYK’ya gönderdiği notta benden “kendini mesleğine adamış bir yargıç” olarak söz ettiğini görmüştüm. Bugün ise mesleğini, işini , aile yuvasını kaybetmiş, kızının eğitimini ise güç bela ancak 80 yaşındaki işçi emeklisi babasının emekli maaşıyla sürdürmeye çalışan bir baba, bir eş, bir evladım. 48 yaşında, 24 yıl hakim ve savcılık yapmış, bunun 8.5 yılında Anayasa Mahkemesinde çalışmış bir kişi olarak bugün toplam kapasitesi 8-10 kişi olduğu halde, ilave ranza yataklarla kapasitesinin iki katına çıkartıldığı, bu yetmezmiş gibi 5-6 kişinin de yerlerde yattığı, yerde yatanlardan biri ben olmam nedeniyle doğru düzgün uyku uyuyamadığım, tuvalet önünde her sabah ve akşam en az yarım saat sıra beklediğimiz, sıcak suyun yalnızca haftanın belli günlerinde sınırlı saatler arasında verildiğini, dışarıdan kitap ve hatta kanun kitaplarının dahi verilmediğinden bugüne kadar yapılan hak ihlallerinden bahsetmek yada şikayet etmek istemiyorum.
Sayın Başkanım,
Bildiğiniz üzere özellikle AİHM içtihadıyla konulan standardın Türk kamu makam ve kamu gücünü kullananların içselleştirmelerini sağlamak açısından Anayasa Mahkemesinin içtihatının oluşumunda, sistemin kurulmasında yüce heyetinizin yaptığı çalışmada yardımcı birimlerde görevli olarak üzerime düşen yükümlülükleri hakkıyla yerine getirmeye çalıştım. Bu görevden ayrılırkenki görüşmemizde bunları siz de yüksek gönüllülük göstererek dile getirmiştiniz.
Sayın Başkanım,
Sn Haşim Kılıç Mahkeme başkanıyken o dönem tutuklu olan akademisyen B. Ersanlı’dan aldığı bir mektubu sizin de bulunduğunuz heyetle paylaşmıştı. Bu sayede neler yaşadığını öğrenmiştik. Mektuptan Haşim Bey’in paylaştıkları hepimizin içini acıtmıştı. Bugün gibi hatırımda mektubun sahibi o mektubun Haşim Bey’e ulaşıp ulaşmayacağı konusunda endişeli olduğunu, ulaşsa bile onun okuma zahmetine katlanıp katlanmayacağı konusunda emin olamadığını anlatıyordu. O mektup Haşim Bey’e ulaşmış, hatta onunla da yetinmemiş içeriğini heyetle paylaşmıştı.
Sayın Başkanım,
Eşim hakim Neslihan Ekinci tutuklanmasının ardından Bakırköy Kadın Cezaevine konuldu. 10 ay süreyle toplamda 3.5 metrekarelik bir oda yada hücrede tek başına tutuldu. Bu süre zarfında aylarca günlük yalnızca 45 dk- 1 saat süreyle küçük bir havalandırmaya çıkmasına izin verildi. Bu esnada da hiç kimseyle karşılaşmasına görüşmesine izin verilmedi. Bu süre zarfında mektup yazma ve alması yasaklandı. Kızımız, annesi ve kız kardeşi dışında hiçbir ziyaretçiye izin verilmedi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilip cezası kesinleşen mahkumlara dahi uygulanması mümkün olmayan bir infaz rejimi sistemli biçimde 10 aydan fazla süredir ne yazıkki tatbik edilmektedir. Eşimle en son sorgu yargıcı önüne çıkarıldıktan sonra 10 ay boyunca ne yüzyüze, ne telefon nede mektupla görüşmeme izin verilmedi. Bu konuda yargısal başvurularım aylarca karara bağlanmadı. En son Silivri Ağır Ceza Mahkemesi karı-koca her ikimizin de cezaevinde olması durumunda eşler arasında telefon görüşü yapılması gerektiği yönünde karar verdi. Üzerinden 1.5 ay geçmesine rağmen karar infaz edilmedi. Onun yerine beni önce Maltepe’ye sonra da Tekirdağ Cezaevine gönderdiler. Bir hafta kadar önce eşimin de aynı cezaevine sevkinin yapılıdığını öğrendim. Bu arada eşimin uygulanan ağır tecrit koşulları nedeniyle sağlığının bozulduğunu, depresyona girdiğini, bu nedenle bir hafta hastanede yatarak tedavi gördüğü, aylardır rahatsızlığı nedeniyle sürekli ilaç kullandığı ve bundan sonraki yaşamında da bu ilaçları kullanmak zorunda kaldığını öğrenmek bir eş olarak benim için tahammül edilmeyecek elem ve ızırap haline geldi.
Tekirdağ Cezaevinde de eşim yine bir koğuşa, yalnız konulduğunu, Bakırköy Cezaevinde bir süredir içeri alınmasına izin verilen kitaplarına ve bir kısım eşyalarına el konulduğunu öğrendim. Bu uygulamanın dosya içeriği ile bir ilgisi bulunmamaktadır. İdari karar, Cezaevi İdari Gözlem Kurulu adı verilen heyetçe alınmaktadır. Bu yolla tutuklular odalarına yerleştirilmektedir. Ne var ki anılan karar yöntemince tebliğ edilmediğinden itiraz yolunu da etkin biçimde kullanma imkanı bulunmamaktadır.
Sayın Başkanım,
Tutuklanma bir tedbir, üstelik istisnai bir tedbir iken bizim açımızdan çoktan peşin infaza dönüştü. Maddi kaybıma, çok sevdiğim mesleğimi kaybettiğime, dostlarımı-arkadaşlarımı ve hatta aile çevremi kaybettiğime artık yanmıyorum. Artık eşimin sağlığını kaybetmesinden endişeliyim.
Sayın Başkanım ve Değerli Hocam,
Tutukluluğun, üstelik eşlerden her ikisinin de tutuklanmasının ne kadar ağır sonuçlarının olduğunu ve bunu 10 aydan fazla sürdürülmesinin ortaya çıkarttığı maddi ve manevi tahribatı bir eş, bir baba olarak çok iyi anlayacağınızı tahmin ediyorum.
Bir hikaye vardır bilirsiniz. Bir bilgenin talebeleri hocalarının okyanus kıyısında koşturduğunu ve bir kısım anlaşılmaz hareketler yaptığını görmüşler. Yanına yaklaştıklarında med-cezir hadisesinde cezir esnasında kumsalda kalmış zavallı deniz yıldızlarını toplayıp yeniden suya attığını, bu yolla onları kurtarmaya çalıştığını fark etmişler. Hocalarının bu çabasını birazda küçümseyerek gayretiniz neyi fark ettirecek, sahilde daha binlercesi var dediklerinde, bilge kişi elindeki deniz yıldızını okyanusa attıktan sonra, “bunun için çok şey farketti” cevabını vermiş.
Sayın Hocam,
Şu an önünüzde 100.000’e yakın başvuru dosyası olduğunu biliyorum. Bütün haksızlıkları düzeltme imkanınızın da olmadığı ne yazıktır ki ortada. Ancak eşime yönelik hukuksuzluğu durdurmanız Tekirdağ 1 No.lu T tipi cezaevinde tek başına bir odada ve ağır tecrit koşulları altında tutulan eşim Neslihan Ekinci’nin sağlığı ve hayatı için çok şeyi değiştirecektir.
Selam ve saygılarımla..
Eski hakim, başraportör
Dr. Hüseyin EKİNCİ
“Eşim hakim Neslihan Ekinci tutuklanmasının ardından Bakırköy Kadın Cezaevine konuldu. 10 ay süreyle toplamda 3.5 metrekarelik bir oda yada hücrede tek başına tutuldu. Bu süre zarfında aylarca günlük yalnızca 45 dk- 1 saat süreyle küçük bir havalandırmaya çıkmasına izin verildi. Bu esnada da hiç kimseyle karşılaşmasına görüşmesine izin verilmedi. Bu süre zarfında mektup yazma ve alması yasaklandı.Kızımız, annesi ve kız kardeşi dışında hiçbir ziyaretçiye izin verilmedi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilip cezası kesinleşen mahkumlara dahi uygulanması mümkün olmayan bir infaz rejimi sistemli biçimde 10 aydan fazla süredir ne yazık ki tatbik edilmektedir.” dedi.
Aynı sürecin eşinin sevk edildiği Tekirdağ 1 No.lu T tipi cezaevinde devam ettiğini söyleyen Ekinci mektubunu şöyle bitiriyor: “Sayın Hocam…Şu an önünüzde 100.000’e yakın başvuru dosyası olduğunu biliyorum. Bütün haksızlıkları düzeltme imkanınızın da olmadığı ne yazıktır ki ortada. Ancak eşime yönelik hukuksuzluğu durdurmanız Tekirdağ 1 No.lu T tipi cezaevinde tek başına bir odada ve ağır tecrit koşulları altında tutulan eşim Neslihan Ekinci’nin sağlığı ve hayatı için çok şeyi değiştirecektir.”
İşte o mektup…
24 Mayıs 2017
TEKİRDAĞ
Sayın Başkanım, Değerli Hocam,
Size bu mektubu yaklaşık 10 ay süreyle tutuklu olduğum Silivri ve Maltepe Cezaevlerinden sonra Mayıs ayında sevk edildiğim Tekirdağ Cezaevinden yazıyorum. Mektubumun size ulaştırılıp ulaştırılmayacağı konularında endişelerim var.
Mektubu yazma sebebim bizzat yaşadığım haksızlık ve hukuksuzlukları anlatmak değil, mektubu sizi 18 Temmuz 2016 tarihinde birlikte gözaltına alınıp tutuklandığımız ve o tarihten beri tutuklu olan eşim hakim Neslihan Ekinci’nin maruz bırakıldığı insanlık ve hukuk dışı muameleler konusunda bilgilendirmek için yazdım.
Eşim hakim Neslihan Ekinci’yle Anayasa Mahkemesinin birçok programında karşılaştınız. Kendisi hatırlayacağınız üzere Adalet Bakanlığında ve HSYK’da tetkik hakimliği, daire başkanlığı ve Genel Sekteter Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştu. Daha sonra Ankara Adliyesinde asliye hukuk, İstanbul Anadolu Adliyesindeyse iş hakimliği yaptı. Geçen yıl Temmuz ayının başından itibaren memleketimiz Bartın’da aile büyüklerimizin yanında tatildeyken 15 Temmuz gecesi yaşanılan hain darbe girişiminin ardından HSYK tarafından önce görevden alındık ardından her ikimiz de tutuklandık. Her ikimizi tutuklayan hakim, İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hakimi Hasan Akdemir’dir. Gazete ve televizyondaki haberlerden adı geçen yargıcın FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında büyük bir inşaat firmasının sahibinden rüşvet alırken suçüstü yapılıp tutuklandığını öğrendim. Sırf bu olay dahi ne kadar şaibeli bir karara dayalı olarak tutuklandığımızı göstermeye yeter.
Sayın Başkanım,
Kendi yaşadığım sorun ve sıkıntılardan bahsetmek istemiyorum. 2015 yılında Başraportör olarak mahkemenizden ayrılırken talep ettiğim hal kağıtlarımda, önceki Başkanımızın HSYK’ya gönderdiği notta benden “kendini mesleğine adamış bir yargıç” olarak söz ettiğini görmüştüm. Bugün ise mesleğini, işini , aile yuvasını kaybetmiş, kızının eğitimini ise güç bela ancak 80 yaşındaki işçi emeklisi babasının emekli maaşıyla sürdürmeye çalışan bir baba, bir eş, bir evladım. 48 yaşında, 24 yıl hakim ve savcılık yapmış, bunun 8.5 yılında Anayasa Mahkemesinde çalışmış bir kişi olarak bugün toplam kapasitesi 8-10 kişi olduğu halde, ilave ranza yataklarla kapasitesinin iki katına çıkartıldığı, bu yetmezmiş gibi 5-6 kişinin de yerlerde yattığı, yerde yatanlardan biri ben olmam nedeniyle doğru düzgün uyku uyuyamadığım, tuvalet önünde her sabah ve akşam en az yarım saat sıra beklediğimiz, sıcak suyun yalnızca haftanın belli günlerinde sınırlı saatler arasında verildiğini, dışarıdan kitap ve hatta kanun kitaplarının dahi verilmediğinden bugüne kadar yapılan hak ihlallerinden bahsetmek yada şikayet etmek istemiyorum.
Sayın Başkanım,
Bildiğiniz üzere özellikle AİHM içtihadıyla konulan standardın Türk kamu makam ve kamu gücünü kullananların içselleştirmelerini sağlamak açısından Anayasa Mahkemesinin içtihatının oluşumunda, sistemin kurulmasında yüce heyetinizin yaptığı çalışmada yardımcı birimlerde görevli olarak üzerime düşen yükümlülükleri hakkıyla yerine getirmeye çalıştım. Bu görevden ayrılırkenki görüşmemizde bunları siz de yüksek gönüllülük göstererek dile getirmiştiniz.
Sayın Başkanım,
Sn Haşim Kılıç Mahkeme başkanıyken o dönem tutuklu olan akademisyen B. Ersanlı’dan aldığı bir mektubu sizin de bulunduğunuz heyetle paylaşmıştı. Bu sayede neler yaşadığını öğrenmiştik. Mektuptan Haşim Bey’in paylaştıkları hepimizin içini acıtmıştı. Bugün gibi hatırımda mektubun sahibi o mektubun Haşim Bey’e ulaşıp ulaşmayacağı konusunda endişeli olduğunu, ulaşsa bile onun okuma zahmetine katlanıp katlanmayacağı konusunda emin olamadığını anlatıyordu. O mektup Haşim Bey’e ulaşmış, hatta onunla da yetinmemiş içeriğini heyetle paylaşmıştı.
Sayın Başkanım,
Eşim hakim Neslihan Ekinci tutuklanmasının ardından Bakırköy Kadın Cezaevine konuldu. 10 ay süreyle toplamda 3.5 metrekarelik bir oda yada hücrede tek başına tutuldu. Bu süre zarfında aylarca günlük yalnızca 45 dk- 1 saat süreyle küçük bir havalandırmaya çıkmasına izin verildi. Bu esnada da hiç kimseyle karşılaşmasına görüşmesine izin verilmedi. Bu süre zarfında mektup yazma ve alması yasaklandı. Kızımız, annesi ve kız kardeşi dışında hiçbir ziyaretçiye izin verilmedi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilip cezası kesinleşen mahkumlara dahi uygulanması mümkün olmayan bir infaz rejimi sistemli biçimde 10 aydan fazla süredir ne yazıkki tatbik edilmektedir. Eşimle en son sorgu yargıcı önüne çıkarıldıktan sonra 10 ay boyunca ne yüzyüze, ne telefon nede mektupla görüşmeme izin verilmedi. Bu konuda yargısal başvurularım aylarca karara bağlanmadı. En son Silivri Ağır Ceza Mahkemesi karı-koca her ikimizin de cezaevinde olması durumunda eşler arasında telefon görüşü yapılması gerektiği yönünde karar verdi. Üzerinden 1.5 ay geçmesine rağmen karar infaz edilmedi. Onun yerine beni önce Maltepe’ye sonra da Tekirdağ Cezaevine gönderdiler. Bir hafta kadar önce eşimin de aynı cezaevine sevkinin yapılıdığını öğrendim. Bu arada eşimin uygulanan ağır tecrit koşulları nedeniyle sağlığının bozulduğunu, depresyona girdiğini, bu nedenle bir hafta hastanede yatarak tedavi gördüğü, aylardır rahatsızlığı nedeniyle sürekli ilaç kullandığı ve bundan sonraki yaşamında da bu ilaçları kullanmak zorunda kaldığını öğrenmek bir eş olarak benim için tahammül edilmeyecek elem ve ızırap haline geldi.
Tekirdağ Cezaevinde de eşim yine bir koğuşa, yalnız konulduğunu, Bakırköy Cezaevinde bir süredir içeri alınmasına izin verilen kitaplarına ve bir kısım eşyalarına el konulduğunu öğrendim. Bu uygulamanın dosya içeriği ile bir ilgisi bulunmamaktadır. İdari karar, Cezaevi İdari Gözlem Kurulu adı verilen heyetçe alınmaktadır. Bu yolla tutuklular odalarına yerleştirilmektedir. Ne var ki anılan karar yöntemince tebliğ edilmediğinden itiraz yolunu da etkin biçimde kullanma imkanı bulunmamaktadır.
Sayın Başkanım,
Tutuklanma bir tedbir, üstelik istisnai bir tedbir iken bizim açımızdan çoktan peşin infaza dönüştü. Maddi kaybıma, çok sevdiğim mesleğimi kaybettiğime, dostlarımı-arkadaşlarımı ve hatta aile çevremi kaybettiğime artık yanmıyorum. Artık eşimin sağlığını kaybetmesinden endişeliyim.
Sayın Başkanım ve Değerli Hocam,
Tutukluluğun, üstelik eşlerden her ikisinin de tutuklanmasının ne kadar ağır sonuçlarının olduğunu ve bunu 10 aydan fazla sürdürülmesinin ortaya çıkarttığı maddi ve manevi tahribatı bir eş, bir baba olarak çok iyi anlayacağınızı tahmin ediyorum.
Bir hikaye vardır bilirsiniz. Bir bilgenin talebeleri hocalarının okyanus kıyısında koşturduğunu ve bir kısım anlaşılmaz hareketler yaptığını görmüşler. Yanına yaklaştıklarında med-cezir hadisesinde cezir esnasında kumsalda kalmış zavallı deniz yıldızlarını toplayıp yeniden suya attığını, bu yolla onları kurtarmaya çalıştığını fark etmişler. Hocalarının bu çabasını birazda küçümseyerek gayretiniz neyi fark ettirecek, sahilde daha binlercesi var dediklerinde, bilge kişi elindeki deniz yıldızını okyanusa attıktan sonra, “bunun için çok şey farketti” cevabını vermiş.
Sayın Hocam,
Şu an önünüzde 100.000’e yakın başvuru dosyası olduğunu biliyorum. Bütün haksızlıkları düzeltme imkanınızın da olmadığı ne yazıktır ki ortada. Ancak eşime yönelik hukuksuzluğu durdurmanız Tekirdağ 1 No.lu T tipi cezaevinde tek başına bir odada ve ağır tecrit koşulları altında tutulan eşim Neslihan Ekinci’nin sağlığı ve hayatı için çok şeyi değiştirecektir.
Selam ve saygılarımla..
Eski hakim, başraportör
Dr. Hüseyin EKİNCİ