Freedom House’tan ‘küresel muhalif avı’ raporu: Türkiye kaçırmalarla gündemde

ABD merkezli Freedom House kuruluşu, otoriter rejimlerin dünyanın çeşitli ülkelerindeki muhaliflerini susturma çabalarını raporlaştırdı. 2014 yılından bu yana 31 ülkede 608 vakanın kaydedildiği belirtilen raporda, toplam 79 ülkede gerçekleşen bu takibatların yaklaşık 3,5 milyon kişiyi tehdit ettiği vurgulandı.

Perşembe günü açıklanan ve Out of Sight, Not Out of Reach (“Gözden Uzak, Dokunulmaz Değil”) başlıklı raporda, en çok bilinen vakanın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Riyad tarafından gönderilen 15 kişilik bir ekip tarafından Ekim 2018’de öldürülmesi olduğu kaydedildi.

EN ÇOK VAKA ÇİN’DE, TÜRKİYE İKİNCİ

Freedom House, kaydedilen vakaların en fazla görüldüğü ülkenin Çin olduğunu, bunu Türkiye’nin izlediğini ifade etti. Muhaliflere yönelik en çok kullanılan yöntemlerin söz konusu kişinin bulunduğu ülkenin de katkısıyla uygulanan baskı, dijital medya kanalları üzerinden takip, fiziksel tehdit olarak sıralanıyor. Bunun yanı sıra pasaportların kullanımına sınırlama getirilmesi, internet ortamında taciz, ajanlar tarafında takip edilme ve aile üyelerin baskı gibi yöntemlerin de kullanıldığı belirtiliyor.

TÜRK HÜKÜMETİNİN YURT DIŞINDAKİ SÜREK AVI

Freedom House’ın raporunda, Türk hükümetinin uyguladığı sınır ötesi baskılar ayrı bir başlık altında inceleniyor. Bu baskıların özellikle Gülen sempatizanları, Kürtlere ve devrimci solculara yönelik olduğu belirtiliyor.

Raporda, Türkiye’nin muhaliflere uyguladığı sınır ötesi baskının “yoğunluğunun, coğrafi erişiminin ve aniden gelişmesinin” dikkat çekici olduğu vurgulandı. Türk hükümetinin, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından Gülen sempatizanlarını ve muhalifleri 30 ülkede takibata aldığı kaydedildi.

Raporda, özellikle darbe girişimi sonrasında yurt dışında yaşayan şüphelilerin Türk hükümeti tarafından ülkeye geri getirilmesi vakalarında artış olduğu ifade edilerek “17 ülkeden en az 58 adam kaçırma” olayının kaydedildiğinin altı çizildi. “Bu çabalar, söz konusu kişilerin Türk yargısına yasa dışı yollardan transferinin kolaylaştırılması için Afrika, Avrupa ve Asya ülkelerindeki yerel güvenlik hizmetlerine rüşvet verilmesi ve onların ikna edilmesini de içeriyor” ifadesi kullanıldı.

Türk hükümetinin bu uygulamayı sürdürdüğü ve Ocak 2020’de Ukrayna’dan şüphelilerin getirildiği, bunun yanı sıra Gülen yapılanmasına mensup olduğu suçlamasıyla Kosova’dan veya Azerbaycan’dan Türkiye’ye getirilen Türk vatandaşları olduğu belirtildi.

15 TEMMUZ ÖNCESİ DURUM

Freedom House raporunda, darbe girişimi öncesinde Türk hükümetinin yurt dışında yaşayan vatandaşlarını “siyasi amaçlar” içinde kullanmaya çalıştığı, ancak sınır ötesi boyutta geniş çaplı baskı uygulamadığı belirtildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013 sonrasında tutumunu değiştirdiğinin gözlemlendiği ifade edilerek, Türk milliyetçileri ile daha sıkı bağlar kurduğu ve bunlar arasında Almanyalı Osmanlılar adlı grubun da bulunduğu kaydedildi.

Almanya’daki muhalif Türkleri tehdit ettikleri ve casusluk faaliyetlerinde bulundukları gerekçesiyle 2018 yılında Almanyalı Osmanlıların, Alman yetkililer tarafından yasaklandığı hatırlatıldı. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) de muhalifleri “izlemek için bir araç” olduğu kaydedildi.

YURT DIŞINDA FİZİKİ TAKİP RAPORDA

2016 yılındaki darbe girişimi sonrasında ise ülke sınırları dışındaki baskıların artırıldığı vurgulandı. Türk hükümetinin en çok başvurduğu yöntemlerin, ‘hareketliliğin kontrolü, tutuklama ve yasa dışı bir şekilde ülke dışında gözaltı olduğu’ kaydedildi.

Bunun yanı sıra Türkiye’nin yurt dışındaki vatandaşlarına yönelik olarak ‘Uluslararası Polis Teşkilatı’nı (Interpol) da suistimal etmeye çalıştığı’ ifade edildi.

Almanya’da yaşayan yazar Doğan Akhanlı’nın veya İsveç’te ikamet eden gazeteci Hamza Yalçın’ın yakalanması için çıkartılan kırmızı bültenler hatırlatıldı.

Rapor, eğer küresel otoriterleşme dalgasına karşı bir şeyler yapılacaksa, muhaliflere yönelen tehditleri savuşturmanın bunun önemli bir parçası olacağına değinerek son buluyor.