İzmir’de 20 Ekim 2020’de, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı şirketlerde çalışan 16 kişiye telefon geldi.
Acil biçimde şirkete gelmeleri gerekiyordu, telefonda bilgi verilemezdi.
Bu kişilerin ellerine, iş akdi fesihleri tutuşturuldu. Artık işiniz yok denildi.
DİSK’e bağlı Genel İş üyesi olmaktan başka “suçu” olmayan 16 kişi, fişlenmişler, işten çıkartılmaları için bakanlıktan da onay alınarak valilik eliyle işsiz bırakılmışlardı. Kimisi CHP’nin adalet yürüyüşüne katılmıştı, kimisi sadece bir basın açıklamasına…
İşten çıkartma yasağının olduğu dönemde, hareket alanı kısıtlı. Bu yüzden fesih belgesine de “genel ahlak, taciz, hırsızlık vb.” suçların sıralandığı madde yazıldı. Kimin ne yaptığı da anlatılmadı.
Adli sicil belgelerinde tek bir eylem yokmuş, haklarında açılan dava ve soruşturma bulunmuyormuş, ne gam!
İşten çıkartıldıktan hemen sonra deprem nedeniyle konuyu gündeme bile getiremeyen işçiler, hâlâ adalet bekliyor. Yürütmeyi durdurma istemiyle açtıkları davadan henüz sonuç çıkmadı. Neden işten çıkartıldıklarını bile bilmiyorlar.
İçlerinden biri şöyle haykırıyor yaşadıklarını:
“Kim olduğunuzun, yaşamınızın, sevdiklerinizin, hissettirdiklerinin, yoksulluğunuzun, işsizliğinizin açlığınızın hiçbir önemi yok. Ülkenin refahı için mücadele ettiğini iddia edenler bunu hep beraber yaptılar. Tıpkı Ermenekli madencilere yaptıkları gibi tıpkı Somalı madencilere yaptıkları gibi. Tıpkı tüm canlılara ekmeğini nefesini veren doğaya yaptıkları gibi. İzmir Valiliği İzmir’deki yoksullukla, işsizlikle, eşitsizliklerle mücadele edeceğine bizimle etti.”
Yargı ne der, kararlar uygulanır mı, en kötüsü bu ülkede kimse bütün bunların yanıtını bilmiyor.
16 kişi daha işsiz kalmış ne önemi var?
Depremden sonra ne halde olduklarının, neden bunları yaşadıklarının bir önemi var mı?
Ve nasıl ayakta kalacaklar?
Artık, ağaç kökü yemeleri tavsiye edilenlerin ülkesinde, herkes hayatta kalmak için fazladan becerilere ihtiyaç duyuyor.
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.