YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Arkadaşlarımız hatırlayacaktır, kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde ülkedeki inşaat çılgınlığını anlatırken ‘utanmasalar Süleymaniye’yi de yıkıp inşaat yaparlar’ diye konuşur dururduk. Bu yüzden haberi ilk gördüğümde bunun bir Zaytung haberi sandım. Twitter’de bir kara mizah hesabının ürettiği haber zannedip ciddiye almamıştım ama malesef öyle değilmiş. Elinde kazmadan ve beton mikserinden başka hiçbir şey olmayan bir güruh yeni inşaatlar yapmak için Süleymaniye’yi de hedefine almış, sanıyorum bundan sonra sıra Sultanahmet bölgesine gelecek.
Süleymaniye’nin etrafındaki tarihi alanları bırakın yıkıp yeniden yapmayı bunu dillendirmek bile herkesi dehşete düşürmesi gerekir. ‘Mona Lisa’ tablosunun bizde olduğunu düşünün, ‘onun renkleri biraz solmuş kavak pano üzerindeki resmi silip daha canlı renklerle yeniden yapacağız ve tablo herkesin ilgi odağı olacak’ desek dünya ayağa kalkar.
AKP hükümetinin bugüne kadar gerçekleştirdiği ve skandal olmayan neredeyse bir tane restorasyon örneği yoktur. İstanbul Narmanlı Han ya da Konya’da Sultan Kılıçarslan Köşkü’nün restorasyon adı altında ortadan kaldırılışı hafızalarımızda daha taptaze duruyor. Ya da İstanbul’daki Tekfur Sarayı’nı restore ederken klima ve merdiven takılıp, üzerine çatı yapılmasını ve bir kapalı mekana dönüştürülmesini de hatırlayacaksınız. Mimarlık tarihçisi Prof. Dr. Uğur Tanyeli restore edildikten sonra bu yer için ‘Antalya’daki temalı tatil köylerinden biri haline getirilmiş’ demişti. AKP döneminde bunun gibi yüzlerce restorasyon faciası saymak mümkün.
Süleymaniye gibi muhteşem Süleyman ile muhteşem Sinan’ın yadigarı bir yerin betonperestler tarafından yıkılıp yeniden yapılmasındaki niyeti AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan çok açık şekilde ifade ediliyor. Diyor ki ‘Oralar çok ciddi bir çekim haline gelecek.’ İşte en korkunç niyet bu cümlede açık açık ifade ediliyor. Süleymaniye ve çevresi yüzlerce yıllık geleneğinden ve otantikliğinden kopartılarak çirkin bir AVM’ye dönüştürülecek. Bir metrekarenin on binlerce dolar ettiği ve edeceği bir bölgede, imar tadilatlarının, genişlemelerin, plan değişikliklerinin, su-istimallerinin bini bir para olacaktır. Bu tür suiistimalleri de kimsenin denetleyebilmesi mümkün değildir. Bir yayın yasağı ile çalışmaların kamuoyundan gizlenmesi o kadar kolay ki! Üçüncü köprü yapılırken yaşananları hatırlayın. Helikopterlere o bölgeye uçuş yasağı getirildiğini, fotoğraf çekimlerin yasaklandığını unutabilir miyiz? En korkunç facialar bile tartışılmadan hemencecik sümenaltı ediliyor. Bu ülkede yayın yasağı getirmekten daha kolay ne var?
Hem önümüzde çok canlı bir Sulukule örneği var. AKP’nin kamuoyu baskısı ve yargı denetiminden kısmen korktuğu zamanlarda bile Sulukule’deki suiistimallerin haddi hesabı yoktu. Binlerce yıllık surların dibine, beton villalar yapan bir zihniyetin hiçbir denetimin olmadığı bir zamanda Süleymaniye’ye neler yapacağını düşünebiliyor musunuz? Yine az çok kamuoyu baskısının olduğu zamanlarda metro köprüsünün paslı hançerini Süleymaniye’nin yani medeniyetimizin siluetine saplamadılar mı?
Her şeyin oldu-bittiyle halledildiği bir ülkede Süleymaniye’nin beton çöplüğü bir rezidansa dönüştürülmesinde millete kalan ‘hazmetmekten’ başka bir şey olmayacaktır. Bu ülke hangi oldu-bittiyi hatmetmedi?
İMÇ Bloklarını, Vatan ve Millet Caddelerini, Laleli’nin, Fatih’in imara açılmasını, binlerce yıllık bir suriçini beton yığınağı haline getirilmesini, Boğazın her tarafını imara açıp, bütün medeniyetimizin üstünün gökdelenlerle karartılmasını, hepsini hazmetti.
Tarihi bölgelerin yeniden yapılmasının dünyada örnekleri var elbette. Mesela Almanya’nın tarihi Dresden kenti aslına uygun olarak yeniden inşaa edildi ve ediliyor. Ama oradaki niyet Alman kültürünün ana kentlerinden biri olan Dresden’i yeniden ortaya çıkartmaktan başka bir şey değildi. Ortaçağ’ın masal kenti Dresden bildiğiniz gibi İkinci dünya savaşının bitmesinden hemen sonra savaş uçakları tarafından yerle bir edilmişti. Uçaklardan atılan bombalarla bütün bir kent tek kelime ile harabeye dönmüştü. Bu bölge savaştan sonra Sovyetlerin kontrolüne verilmiş, onlar da yıkılan yerlere toplu konutlar inşaa ederek tarihsel mirası tamamen ortadan kaldırmışlardı. 1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Alman hükümetleri sonradan yapılan konutların hepsini kamulaştırıp yıktı ve Dresden’in savaş öncesi haliyle birebir yeniden inşa etmeye başladılar. Bunu da yaparken Almanları harekete geçiren tek şey Alman kültürel mirasının yeniden ortaya çıkartılmasından başka bir şey değildi.
Eğer sizin de derdiniz Osmanlı ise İstanbul’u zerre kadar dert ediyorsanız, Laleli’nin, Fatih’in ucube binalarını, yeni yapılmış kamu binalarını yıkıp tıpkı Dresden’de yapıldığı gibi 150 yıl önceki Sur içini yeniden inşa edin.
(TR724)