EŞEK KULAKLI MİDAS

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Kral Midas için anlatılan bir hikayedir. Midas zenginlik peşinde koşan, hırslı, altını çok seven bir kraldır. Altını o kadar sever ki rüyalarında bile onu sayıklar, dualarında sürekli onu talep edermiş. Bir gün tuttuğum altın olsun diye ettiği dua kabul olmuş ve bir sabah uyanmış ve bakmış ki gerçekten de tuttuğu her şey altına dönüşüyor. Kaleme dokunuyor altına dönüşüyor, mermere dokunuyor altın oluyor. Çılgınca bir mutlulukla kalkmış ayağa ve her şeye dokunmaya başlamış, önüne çıkan her eşyaya dokunup altına çeviriyormuş. Artık istediğim kadar zengin olabilirim diye haykırmış altına dönüşmüş sarayın sütunlarına.

Mutluluk içinde oturmuş sofraya yemek yemek isterken, yediği lokmalar altına dönüşmeye başlamış, sonra çok sevdiği kızına dokunmuş, kız altına dönüşmüş, sevdiği ve dokunduğu herşey altına dönüyormuş.


Elinde bir güç kazığı, her şeyi onunla düzeltip bütün meselelerin bu yolla çözülebileceğini zannetmeye devam ediyor. Güç sarhoşluğu içinde düzelttiğini zannettiği şeyleri nasıl öldürdüğünün farkında bile değil.

Güç ile sermest olan Recep T. Erdoğan’a her baktığımda bu hikaye gelir aklıma. Altınla her istediğini yapabileceğini, yeryüzü mutluluğunun dünyalar dolusu altın sahibi olmaktan geçtiğini düşünen Midas’ın altın isteği gibi Erdoğan da güç istiyordu.

Güç ile bütün problemleri çözebileceğini önündeki her engeli aşıp yeryüzü cennetini kurabileceğini düşünüyordu. Güç ile önüne engel çıkarmak isteyen düşmanları (!) hemen bertaraf edilebilecek, itiraz edebilen olmayacak, güç zenginlik getirecek zenginlik te mutluluk getirecekti. İstediğini kaldırıp istediğini devirecek, ol deyince olduracak öl deyince öldürebilecekti. Elindeki sopada ne kadar çok güç olursa insanlar o kadar çekinecek, güç ile doldurulmuş sopa ile her engelin hakkından kolayca gelebilecekti.

Tıpkı Midas gibi Erdoğan’ın da istediği oldu. Bir ülkede erişebileceği bütün güçlere erişti, devlet erkiyle elde edebileceği bütün güçleri üzerinde topladı.

Ama Eşek Kulaklı Midas çok geçmeden bunun nasıl lanetli bir istek olduğunun farkına varmış, ondan kurtulmanın yollarını aramaya koyulmuştu. Çünkü sadece yemek yiyebilmek bile yeryüzünün bütün altınlarından daha değerli bir şey olduğunu bizzat görmüştü.

Gücüyle her şeyi düzeltebileceğini, sorun gördüğü her şeyin üstesinden bu yolla gelebileceğini zanneden Erdoğan ise istediği şeyin nasıl lanetli bir talep olduğunu fark edecek gibi görünmüyor.

Onda, Devlet yönetirken güçten daha çok adalete ihtiyacının olduğunu anlayacak bir ruh derinliği yok maalesef. Etrafında hak adına itiraz eden birilerinin olmasının ne denli bir nimet olduğunu anlayacak, bunun yok oluşa giden yollarda çok önemli bir uyarıcı olduğunu kavrayacak bir bilgeliği de bulunmuyor.

Her istediğini, istediği zaman yapabilme gücünün, ne denli tehlikeli bir şey olduğunu, toplumdaki adalet duygusunu yok edeceğini adalet duygusunun bittiği yerde her şeyin biteceğini de anlayamıyor. Hukukun iktidara şerik değil gerçekte sırtta dolaşan yılanları akrepleri gösteren bir bilgelik olduğunu anlamasını beklemek de faydasız.

Elinde bir güç kazığı, her şeyi onunla düzeltip bütün meselelerin bu yolla çözülebileceğini zannetmeye devam ediyor. Güç sarhoşluğu içinde düzelttiğini zannettiği şeyleri nasıl öldürdüğünün farkında bile değil.

(TR724)