Yorum | Naci Karadağ
Dün çok ilginç bir haber çıktı. TBMM’nin aylarca üzerinde çalıştığı 15 Temmuz Darbe Komisyonu’nun raporu bir türlü basılmıyormuş. Sebebi ise raporun Türkiye aleyhine olmasıymış. Yarım yamalak, büyük bölümü çarpıtma ve eksik olan bir raporu bile yayınlamaya korkar duruma gelmişlerse artık mızrak çuvala sığmıyor demektir!
15 Temmuz’un en net olan kısmı zannedersem sonraki kısmıdır.
Öncesi ve o lanetli gece ile ilgili bildiğimiz şeylerin neredeyse tamamının çarpıtma olduğu gibi, gerçeklerin büyük kısmının ise şu ana kadar bir şekilde üzerinin örtüldüğü kanaatindeyim.
Çok az ve nadir de olsa hala birkaç onurlu gazeteci ve hukukçunun çalışmaları bile bu kanlı balonu patlatmaya yetiyor.
Aksi olsa raporu hemen basar, bir milyon dile çevirir tüm dünyaya yayarlardı.
Bu yazının konusu 15 Temmuz darbesi değil tabii ki.
O gece katledilenlerden biri AKP reklamcısı Erol Olçok’tu.
Olçok Tayyip Erdoğan’ın şahsi dostu ve kuruluşundan beri AKP’nin reklamcısıydı. Sadece Türkiye’deki kampanyalarını değil, başta Kıbrıs olmak üzere, Balkanlar, Mısır gibi Arap ülkelerinde Erdoğan adına çalışmalar yapıyordu Arter reklam personeli. Zamanla bunların hepsi teker teker ortaya çıkacaktır.
Doğrusu beni en çok şaşırtan kayıp rahmetli Erol Olçok ve genç evladı olmuştu.
Garip bir şeydi bu. Erol Bey, saldırıya uğrayacağını bilse oralara gidecek bir adam değildi. Zaten keskin nişancı kurşunuyla şehit edildiği söyleniyor kendi ajansının yaptığı belgeselde de.
Bizzat rahmetlinin eşi de “sniper”dan bahsediyordu ama sonra unutturuldu bu kişiler!
Dahası merd-i kıpti misali bir takım SADAT’çılar sağda solda nasıl adam öldürdüklerini, kaç mermi harcadıklarını, tank paletlerini nasıl attırdıklarını filan anlatıyordu ama medya bunun yerine Erdoğan’ın tank egzozuna tişört tıkayan kahramanlar hikayesine yoğunlaşıyordu. (BKZ)
Ajansın işleri ailenin en genci Cevat’a kalmıştı. Erdoğan’ı kuşatan pek çok kişi rahmetli Erol Olçok’tan da rahatsızdı ama diş geçirebilecek kudrette değillerdi. Cevat’ı alt etmek daha kolay olacaktı şüphesiz.
Vaktiyle aralarında bulunmuş, kendisine danışılmış, strateji önerisi ciddiye alınmış bir kreatif beyin beni şaşırtan şu cümleyi sarf etmişti: “Göreceksin Erdoğan hemen değil, bir miktar bekledikten sonra Cevat ve şirketine yol verecek. Ama bunu doğal seyrinde yapacaktır. Yoksa başka sorularla muhatap olma riski var!”
Doğrusu hem anlam verememiş, hem de içimden “Erol Olçok’un seni niye çizdiği belli oldu. Bu nasıl öngörü, Erdoğan kadar vefalı biri Arter ile iş ilişkisini asla bitirmez!” diye düşünmüştüm.
Gerçekten de öyleydi.
Rahmetli Osman Yağmurdereli ile olan hukuku, Yağmurdereli’yi Meclis’e kadar taşımış, vefatından sonra ise aynı vefa hissiyle eşi ve yeğeninin film şirketine saçma sapan TV dizileri yaptırarak destek çıkmıştı.
Yağmur Ajans’ın ne proje yaptığı önemli değildi. Bizzat TRT yetkilileri Esin Hanım ve yeğeni Çağrı’nın bir projelik hakkının her sezon mahfuz olduğunu söylüyordu. Zira direktif böyleydi. Yıllarca sürdü bu sadakat kıyağı.
Ancak, ‘ex’ danışman haklı çıktı. Hem AKP’nin oy oranı, hem Erdoğan’ın popülaritesinin düşmesi bahane gösterilerek reklam işi Arter’den alındı.
Lakin başka bir hataya yöneltti Erdoğan’ı kuşatan çevreler Reis’lerini.
Bir anket firmasına verdiler reklam işini.
Uzman oldukları alan anket manipülasyonu ve PR’dı bu şirketin.
Muharrem İnce’nin şaşırtıcı performansı Erdoğan’ı hem geriyor hem de çaresiz bırakıyordu.
Erdoğan ve Binali Bey artık boş meydanlara konuşuyor ve bu durum canlarını sıkıyordu.
Seçim için hazırladıkları kampanya AKP’nin tarihindeki belki de en ilkel ve alt düzey olanıydı.
“Vakit Türkiye vakti” gibi ikisi farklı üç kelimeden oluşan mottoyu kim teklif ettiyse ona başarısızlık ödülü verilmeliydi kesinlikle.
‘Her müdür müdür müdür’ türü ergence kelime oyunlarına dayanan reklamcı diliyle bir ‘gargara’ mantığın koskoca siyaset kampanyasını taşıyabilmesi ihtimal dışıydı zaten.
O nedenle Erdoğan siyasi tarihinde ilk kez boş alanlara konuşuyordu.
İktidar medyası çarpıtıyordu ama muhalif medya da yanılıyordu. Mesele liste krizi filan değildi. Zira hepsi çok iyi biliyordu ki Erdoğan, “uzaya 4 şerit otoban yapacağız” dese inanmaya hazır bir kitle vardı. Liste filan önemli değildi Erdoğan için.
Ajans ilk işinde çuvallıyordu ve kendi anketleriyle beraber, Adil Gür’ün üfleyerek şişirdiği anketler olmasa hain damgası çoktan yemiş olacaklardı!
Bir şeyler yapmak lazımdı ama ne?
Tilkinin bütün türküleri kümese dair olur ya, anket ve PR şirketinden iletişim ve etkileşim stratejisiyle ürettiği reklam kampanyası çıkması mümkün değildi.
Yeni ajansın getirdiği her proje tam Reis’in damak tadına hitap ediyordu…
Bunlardan birisini de geçen gün uyguladılar. Proje ismi şahaneydi:
“Reis ile sahurdayız!”
Ne o öyle “inanç, erdem, cesaret”
Wilyım Vallıs mıyız aga biz?
Önce şöyle bir twit atıldı:
Ardından yaklaşık 20 dakika sonra şu ‘mention’ geldi:
Ve olaylar gelişti. Ne kadar AKP vekil adayı ve ekibi varsa hepsi birden bir şekilde bu ‘menşın’da yerini almak üzere kanat çırpmaya başladılar.
AKP’nin seçmen kitlesi hareketlendi…
‘Reisle sahurdayız’ kampanyası iki açıdan Erol Olçok’un eksikliğini gösteriyordu.
Birincisi; Erdoğan başka hiçbir seçimde bu kadar acemi bir PR çalışmasına imza atmamıştı.
İkincisi ve çok daha önemlisi; Erdoğan bu seçimde milliyetçi oylara yönelmesi gerekirken, kendi tabanının altından kaydığını hissettiğinden elde olanı tutabilmek için bu PR çalışmasına olur vermişti.
Yoksa herkes biliyordu ki Erdoğan sosyal medyaya “makara kukara” diyor ve burada vakit geçirenleri avuttuğu gibi, esas halkın, sosyal medya dışındakiler olduğunu defalarca söylüyordu.
Sonrası malum, Erdoğan ve ekibi tam tekmil daveti yapan çocuğun yurduna gittiler.
Gelsin “reisle sahur keyfi”, gitsin selfiler…
Kaldı ki biliyorsunuz Erdoğan selfiden hazzetmezdi. Hatta “Hayatımda hiç selfi yapmadım” diye beyanatı vardı.
Yok… Bu görsel yanlış oldu…
Pardon bu da değil… Bir dakika…
Reis uyumamış, gran tuvalet, gençlerle selfi çektiriyordu. ve saat sabahın 4’ü olmuştu. Siz meydana gitmezseniz, Reis size gelir. İşte bu kadar!
Saat sabahın 4’ü idi ve enteresandır medyasından danışmanlarına kadar hemen herkes tam takım hazırdı olay yerinde.
Biriniz de aceleyle saçı dağınık, pijamayla filan gelin değil mi? Doğal süsü verin hiç olmazsa!
Neyse biz böyle düşünürken, işin iç yüzü ortaya çıkmaya başladı. Mesajı atan çocuğun partili olduğu ortaya çıktı ki bu doğaldı. Doğal olmayan çocuğun hemen sonra devreden çıkarılması ve tıkır tıkır işleyen bir organizasyonun uygulanmasıydı.
Aynı yurtta kalan bir çocuk şöyle diyordu: (tabii ismini korkudan saklayarak)
“Gece yarısı ani gelişme deniyor ama akşamdan sonra yurt temizlendi, görevlilere yeni kostüm verildi, menü ona göre değiştirildi…”
Başka bir yurt öğrencisinden:
“Arkada müzik çalıyor, tabaklara, yemeklere bak, ortada pideler, salatalar, herkese su… Biz sahurdan 1 saat önce yemekhane kapısında kuyruk olup anca bir peynir, yumurta alıyoruz. KYK’da kalan kimseye o görüntüleri yutturamazlar.”
Reise özel hazırlanmış menü, özel tepsisinde getirildi ve şen şakrak sahur operasyonu tamamlanmış oldu!
Yazıyı bitirirken Reis’in yeni ajansına sevabına birkaç kampanya uygulaması önerelim.
“İnanç, erdem, cesaret” gibi sözlük kelimelerinin Türk milletinde karşılığı yoktur.
Tuzu para birimi olarak kullanan (Çok tuzluymuş deriz ya) bir millete Cesuryürek filmi repliğiyle seslenmek anlamsız.
Reis ile sahurdayız, özellikle AKP seçmen kitlesi yutabilir. Ama fazla zorlamayın elinizde patlar.
Onun yerine;
Reis ile iftar çadırındayız. (Burada Reis yemek dağıtacak)
Reis ile davuldayız (motosiklet olsa daha iyi olur)
Reis ile Çarşamba pazarındayız (Reis yufka ve lor tezgahında)
Reis kırmızı ışıkta (cam sileceği ve temiz bez unutulmayacak)
Reis ile nargileni ateşle (Çorlulu ve At meydanı gençlerinin gönlü kalmasın)
Reis bizi denize götür (Sarayburnu trafiğine dikkat edilecek, haşemalar unutulmayacak öbür türlü görüntü şık durmuyor)
ve Reis All Star (Turabi – Adem kapışması ilgiyi yükseltti, bir şey yapmak lazımdı, Acun medya ile Havuz medyası da gösteri maçı yapar, Seda Sayan’ın oğlu 5 gol atar)
Hadi kolay gelsin…
Gençlerle sahurdayız… https://t.co/HRQHAahpW9
— Recep Tayyip Erdoğan (@RT_Erdogan) May 31, 2018