YORUM | AHMET DÖNMEZ
Bugünlerde en çok konuşulan konulardan biri, Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi halinde (hani olmaz ya) koltuğu bırakıp bırakmayacağı.
Pardon, yanlış oldu. O konuda bir tereddüt yok zaten.
Asıl merak edilen şu: Erdoğan’ın koltuğu bırakmamak için neleri yapabileceği, ülkeye ne kadar zarar verebileceği…
****
Ve ne zaman bu konu açılsa, söz konusu iddiaları bir vehim ya da komplo teorisi olmaktan çıkaran hayli önemli veriler var elimizde. ‘Sağolsun’ Erdoğan, bu noktada iyi çalıştı. Bir yönüyle karanlık ama diğer yönüyle de epey aydınlatıcı bir sicile sahip. Tereddüde yer bırakmayacak şekilde, elinden gelen-gelmeyen her türlü kötülüğü yapabilecek bir potansiyele sahip olduğunu kafamıza vura vura öğretti. Ustalığı tartışılmaz.
****
Bu berbat sicilin önemli parçalarından birini, hiç kuşkusuz ki 7 Haziran-1 Kasım arası zaman dilimi oluşturuyor.
2012 yılında AKP MKYK üyesi olan, 7 Haziran seçimlerinde de bu partiden milletvekili seçilen Anayasa Hukukçusu Osman Can’ın, dün Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’a verdiği röportaja bu gözle bir bakmakta yarar var. Can, o sırada CHP ile koalisyon müzakereleri için oluşturulan komisyonun da üyesiydi. Şu cümleler ona ait:
“Koalisyon için iyi bir zemin ve eğilim olmasına rağmen gerçekleşmedi. Seçimlerden sonra ilk MKYK toplantısında CHP ile koalisyon seçeneği ağırlık kazandı. CHP ile görüşmeleri yürüten ekipteydim. Sorumluluk alanım olan anayasa, hukuk ve özgürlükler konularında CHP’nin demokratik bir çizgiye yaklaştığını tespit ettik ve bunu Sayın Davutoğlu’na aktardık. Davutoğlu biraz da şaşırarak, bu kadarını beklemediğini, 1921 Anayasası’na referansın önemli olduğunu ve bu koalisyonun yapılabileceğini söyledi. Nihai brifingde de durumu aktardık. Davutoğlu’nun koalisyon eğiliminin devam ettiğini, ancak Cumhurbaşkanı’ndan gelen sinyallerin olumlu olmadığını gözlemledim. Nitekim zamana oynandı, koalisyon için somut adım yerine Başbakan görevi iade etti. Cumhurbaşkanı da hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu’na vermeyerek sürenin tamamlanmasını bekledi ve seçim kararı verdi. Davutoğlu’nun son yaklaşımı seçimlerde aynı sonuçlar geldiğinde artık CHP ile koalisyonun önünde bir engel olmayacağıydı. Ancak gelişmeler çok farklı yöne evrildi.”
****
O süreci Ankara’da Zaman gazetesi AKP muhabiri olarak yaşadım. Herkesin bildiği iki gerçek neydi: Bir; Ahmet Davutoğlu’nun CHP ile koalisyonu çok istediği, iki; Erdoğan’ın bunu engellediği ve erken seçimi dayattığı…
Osman Can bunu teyid ederken, önemli bir detay da veriyor. Davutoğlu’nun erken seçimde de sonucun değişmesini beklemediğini öğreniyoruz. Davutoğlu yine tek başına iktidar çoğunluğunu elde edemeyeceklerini ve bu kez CHP ile koalisyonun önünde bir engel kalmayacağını düşünüyormuş.
Öyle ya, 3-5 ayda ne olacaktı da partinin oyları yüzde 41’lerden 50’lere fırlayacaktı ki?
Fakat Osman Can diyor ki; “Gelişmeler çok farklı yöne evrildi.”
****
Ne oldu?
Gelişmeler hangi yöne evrildi?
Ne oldu da AKP’nin oyları 9 puan birden arttı ve yeniden tek başına iktidar oldu?
Şimdi size bir konuşmayı hatırlatmak istiyorum.
Tarih: 29 Temmuz 2015
9 gün önce IŞİD’in Suruç katliamı olmuş, 34 kişi hayatını kaybetmişti. Bundan 2 gün sonra da Ceylanpınar’da 2 polis gece evlerinde uyurken öldürülmüştü (Bu son derece karanlık cinayetlerin faili olduğu iddia edilen 9 sanığın 9’u da daha sonra beraat edecekti). Sonrasındaki terör saldırıları ile beraber şehit güvenlik görevlisi sayısı 10’u geçmişti.
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Meclis grup toplantısında şu mesajı veriyordu: “Koalisyon görüşmelerine başladık, bir odak terör örgütlerini harekete geçirdi”
Hangi odaktı o?
Koalisyondan rahatsız olan o odak neresiydi?
Kim istemiyordu koalisyon kurulmasını?
“Hedefte Türk demokrasisi var.” diyen Davutoğlu, saldırıların tam da hükümet kurma çalışmalarına girişildikten sonra başlamasına dikkat çekiyordu. 7 Haziran’dan sonra bilinçli ve kasıtlı bir terör dalgası oluşturulduğunu savunurken, “Perde gerisinde bir odak, birbiriyle ihtilaflı gibi görünen 3 örgütü harekete geçirdi” diyordu. Bu örgütleri de IŞİD, PKK ve DHKP-C olarak sıralıyordu.
****
Bugün çok daha iyi anlıyor ve bizatihi aktörlerinden de dinliyoruz ki o odak Erdoğan’dan başkası değildi. Yoksa kim, niye koalisyonu engellemek istesin ki? Erdoğan’ın tek başına ve keyfi bir şekilde yönettiği bir ülkeden çıkarı olanlardan başka…
Nitekim 1 Kasım seçimlerinden sonraPKK’nın terör saldıları bıçakla kesilir gibi kesilecekti. HDP’li belediyelere kayyum atanır, genel başkanları ve milletvekilleri bir bir hapse atılırken bile…
Davutoğlu’nun konuşmasını Meclis’te AKP grup salonunda dinlerken bu cümlelerin adresinin Erdoğan olduğunu düşünmüştüm. Nitekim haberimi de buradan görmüş ve başlığı ona göre atmıştım.
Aslında Davutoğlu herşeyin farkındaydı. Herkes farkındaydı. Şehit er Abdülhalit Aras’ın Van’daki cenaze töreninde yakınları, Erdoğan’a, “Başkan olamadı diye bunları yapıyor” diye boşuna tepki göstermiyordu. Sebebi buydu.
“400 vekili verin, bu iş huzur içinde çözülsün” sözü de ona ait değil miydi? Henüz kimse unutmamıştı. Unutturmuyordu ki zaten. Söz gelimi 6 Eylül’de Dağlıca’da 16 asker şehit oluyor, aynı gün Erdoğan, “400 vekil verilseydi bunlar olmazdı” diyebiliyordu. HDP’nin barajı geçmesini, AKP’nin tek başına iktidar olamamasını her daim insanların gözüne sokuyordu.
Belki biraz da bu yüzden, yani insanlar o ‘odağın’ neresi olduğunu gayet iyi bildiği için, korku ile, dehşet ile sandığa gidip AKP’ye oy verdiler. Sözcü gazetesinin, “Lanet olsun!.. Milleti sonunda bunu dedirtir hale getirdiler!.. HDP acil kapatılsın, erken seçim olsun, AKP 400 vekil alsın, Tayyip başkan olsun. Yeter ki akan kanlar dursun! Şehit cenazeleri gelmesin!…” şeklindeki 1. sayfası bu yüzden anlamlıydı.
****
Erdoğan, 7 Haziran’da milli iradeyi tanımadı. Saygı da duymadı. Osman Can, “Zamana oynandı” diyor ya, işte iki seçim arası o zaman zarfında tam 167 asker-polis, 242 de sivil şehit oldu. En son 10 Ekim Gar katliamında 102 kişi yaşamını yitirdiğinde Ahmet Davutoğlu oylarının ne kadar yükseldiğinden dem vuruyordu.
Nitekim Erdoğan 1 Kasım’da istediğini aldı.
Ve perde gerisindeki o odak, o gizli el Türkiye’yi karıştırmaktan hiç vazgeçmedi. 15 Temmuz da bunun şahikasıydı.
Nedense CHP’li Aykut Erdoğdu’nun, ‘bir gizli el’ açıklaması geldi şimdi aklıma. Birgün’e verdiği röportajda, TBMM 15 Temmuz’u Araştırma Komisyonu’nun neden çalıştırılmadığı ile ilgili olarak, “Bir gizli el komisyonun çalışmasını engelliyor. AKP’nin açığa çıkmasından çok korktuğu gerçekler var” demişti.
Hala var.
Artık çok daha fazlası var.
O yüzden de o el hiç rahat durmayacak…
Ve o odağı, o eli hepimiz tanıyoruz.
(TR724)