Davutoğlu: Beni kenara iten ve 15 Temmuz sonrası eksen dönüşümünü gerçekleştiren koalisyon aynı

Youtube’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan eski başbakan Ahmet Davutoğlu, kendisinden düşük profilli başbakan olmasının istendiğini, ancak kendisinin bunu kabul etmediğini söyledi. Davutoğlu, kendisini devre dışı bırakan açık koalisyon tabiriyle Erdoğan-Bahçeli ittifakına, gizli koalisyon tanımıyla Erdoğan’ın bürokrasiyi şekillendirmek için Doğu Perinçek’le girdiği ittifaka işaret etti.

Yeni parti kurma hazırlığında olduğu ileri sürülen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘Bidebunu İzle’de Yavuz Oğhan, Akif Beki ve İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AKP MKYK’sında kendisine “Sen başbakan gibi görün ama başbakan olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma” dediğini aktarak  “Ben kendimi bilirim, benden her şey olur da düşük profilli olmaz” yorumunda bulundu.

15 Temmuz ve devamındaki seçim süreci büyük senaryonun parçası

Kendisinin görevden alınmasının kapsamlı bir planın parçası olduğunu ileri süren Davutoğlu, 15 Temmuz ve sonrasındaki seçim sürecinin Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasını hedefleyen büyük senaryonun parçası olduğunu kaydetti. Davutoğlu, Pelikan bildirisi ile başlayan süreci şöyle özetledi: ”Bu Pelikan çetesinin bildirisi çıktığında önce ben bunu muhteris bir grubun elde ettikleri menfaat karşılığında bir şahsiyet katliamı olarak değerlendirmiş, biraz da acıyarak yapmıştım. Böylesine zelil yöntemlere başvurulduğu ve bir yol ayrımında bulunduğumuzu hissettiğim için de Başbakanlık makamını bırakmayı, partinin bölünmesi, kriz çıkması gibi opsiyonların gerçekleşmemesi için tercih ettim. Ama o zamandan biraz farklı kanaatteyim. Benim muhteris bir grubun çıkarları için yayınladığını düşündüğüm o paçavra aslında daha sonra yaşanılanlara baktığımızda, Türkiye’nin istikrarına ve dört yıl seçimsiz geçmesi beklenen bir istikrar dönemiyle ekonominin büyümesine ve Türkiye’de bir takım heveslerin ortaya çıkmasına zemin hazırladığını görüyorum. Sadece muhteris bir grubun bunu yazmış ve deklere etmesi değildi mesele. 2 Kasım günü bu ülke yeni bir umuda uyanmıştı. İstikrarlı bir hükümet kurulacak, 4 yıl seçimsiz, ekonomide tedbirler alınacak. Biz 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Asgari ücrete enflasyonun beş katı zam yapmışız. Bütçe açığı yüzde 1.8’lere inmiş, ÜFE yıllık yüzde 3.2 idi. Şimdi aylık o düzeylerde. Avrupa’da vize muafiyeti aşamasına gelinmiş. Böyle bir ortamdaki Türkiye’nin yaşamasını istemeyen kimlerse, bunu sadece Erdoğan’la aramızda kişisel bir ihtilaf olarak görmeyin lütfen, ben o zaman böyle düşündüğüm için çekilmemle meselenin çözüleceği ümidiyle bıraktım. O konulara tekrar gireceğiz. Ama şimdi düşününce bunun saha kapsamlı planın, arka arkaya gelen seçimler ve son derece özünden koparılan koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye’nin yüzde 50+1’e muhtaç edilerek yürütme erkinin, gizli-açık bir koalisyonlara zorlanmak gibi bir senaryonun çıkması için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu. Şimdi hissettiğim bu. Hedef sorusu bu işte.”

‘Türkiye’nin Babacan’a ihtiyacı var’

Davutoğlu, neden AKP’den ayrılan Ali Babacan ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le birlikte hareket etmediği sorusuna “Onlar da parti kurma konusunda bir irade beyan etmiş değiller. Sayın 11. Cumhurbaşkanı Gül ile bir yıldır falan görüşmedik. Ali bey ile aramızda derin bir hukuk var. Hep güvenmişimdir kendisine. 1 Kasım’da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlardan biriydi. Türkiye’nin Ali Babacan’a her zaman ihtiyacı vardır. Yetişmiş devlet adamlarından bir kişiyi bile israf etmek milletin yapabileceği en ağır israftır” yanıtını verdi.

Davutoğlu yeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ilgili de “Çarpık bir parlamenter sistemden çarpık bir başkanlık sistemine geçtik. Bunda benim de payım var. Daha net tavır almalıydık” yorumunu yaptı.