Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden Julie Ward, İstanbul Anlaşması’nın kadına yönelik şiddeti engelleyen en etkin hukuki araçlardan biri olduğunu belirterek, anlaşmaya imza atan ülkeleri sorumlu davranmaya çağırdı. Anlaşmayı henüz onaylamayan ülkeler olduğuna dikkat çeken İngiliz parlamenter, ekonomik sebepleri öne sürerek imzaları geciktirenlerin bedelinin insan hayatları olduğuna vurgu yaptı.
Avrupa Parlamentosu’nda, milletvekili Elly Schlein’ın ev sahipliğinde EPN’in organize ettiği “İstanbul Anlaşması ve Kadın Hakları’nın İyileştirilmesi” başlıklı panele milletvekilleri, sivil toplum yöneticileri, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler temsilcileri katıldı.
Kadına yönelik şiddetin temelinde ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin bulunduğuna işaret eden İtalyan Avrupa Parlamenteri Elly Schlein, bu konunun İstanbul Anlaşması çerçevesinde ele alınması gerektiğini söyledi. Avrupa Kadın Lobisi’nden Asha Allen ise ekonomik sebeplerin anlaşmayı onaylamamak için mazeret gösterilemeyeceğini, kadına yönelik şiddet probleminin Avrupa Birliği’ne senede 220 milyar euro maliyeti olduğunun altını çizdi. İstanbul Anlaşması’nın kendi alanında yapılmış ilk uluslararası anlaşma olduğu için çok önemli olduğunu belirten Allen, anlaşmanın maddelerinin şiddetin her türlüsünü engellemeye yönelik oldukça kapsayıcı ve net olduğunu kaydetti.
17 BİN KADIN CEZAEVLERİNDE
Panelde söz alan Platform for Peace and Justice genel müdürü Dr. Uğur Tok, kadına yönelik şiddetin farklı ülkelerde farklı formlarda gerçekleştiğini, şu anda Türkiye’de yaşanan kadına karşı şiddetin boyutunun büyüklüğüne değindi. Uğur Tok, geçen sene yayınlanan OECD raporuna göre, Türkiye’deki kadınların yüzde 42’sinin bir şekilde şiddete maruz kaldığını, evliliklerin üçte birinin 18 yaş altı çocuk gelinlerle yapıldığını, bu evliliklerin büyük bir oranının zorla evlilik olduğu bilgisini verdi.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra cezaevlerine hukuksuzca koyulan yaklaşık 17 bin kadın bulunduğunu hatırlatan Tok, bu sayının içinde hamile kadınlar ve 6 aydan daha küçük çocuk sahibi olan kadınların olduğunu belirtti. Türk hukuk sisteminde hamile veya 6 aydan küçük çocuk sahibi olan kadınların cezaevinde tutulamayacağınına yönelik yasalar olmasına rağmen hükümetin OHAL şartlarını öne sürüp bu yasayı uygulamadıklarının altını çizen Tok, ”Şu anda 6 yaşından daha küçük çocuk sahibi 600’den fazla kadın çocuklarıyla beraber cezaevlerinde tutuluyor. Bu kadınlar hayatlarında herhangi bir suç işlememiş, polis veya cezaevleriyle herhangi bir alakası olmamış, dürüst, meslek sahibi, topluma faydalı insanlar. Fakat hükümetin bir gecede terörist ilan etmesiyle gece yarısı evlerinden polis zoruyla alındılar.” dedi.
Birleşmiş Milletler AB temsilciliğinden Elena Mancusi, mülteci kadınların yaşadıkları zorlukları ve bu zorlukların üstesinden gelmek adına uygulanan Birleşmiş Milletler programlarını paylaştığı program, panelin detaylı raporunun önümüzdeki günlerde çeşitli platformlarda yayınlanıp paylaşılacağının duyurulmasıyla sona erdi.