Yorum | Tarık Toros
Başlığı şahsileştirmekten başka çarem yoktu.
Çünkü;
Türkiye’nin kurtuluş savaşı başka, Erdoğan’ın kurtuluş savaşı başka.
Nicedir, yüksek perdeden ifade edilen…
“Millet”, “devlet”, “Türkiye”, “milli irade” gibi kelimeleri kaldırın.
Yerine “Erdoğan” koyun, doğru maksada ulaşırsınız.
**
Türkiye bir kurtuluş savaşı veriyor mu, bilmiyorum gerçekten.
Veriyorsa…
Bu mevcut rejimden kurtulma ve bir an önce hukuka demokrasiye dönme mücadelesi olmalı.
Ve fakat, Erdoğan’ın bir kurtuluş savaşı verdiği muhakkak.
**
10 Mart 2016’dan bu yana Londra’dayım.
Geldiğimde “Brexit” referandumuna geri sayım sürüyordu.
Üç buçuk ay sonra, 23 Haziran 2016’da oylandı ve Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) seçmenleri, Avrupa Birliği’nden çıkma kararı aldı.
O günlerde arka arkaya dört yazıyla Özgür Düşünce gazetesinde yazmıştım önünü arkasını, geriye dönüp bakmaya ne hacet.
İki yıldır, Britanya’nın açık ara tek gündemi Brexit.
Zira faturası çok ağır, konuşulan rakam 40 milyar Sterlin.
Onun için, dünya karışsa birkaç gün bakıp sonra tekrar buna dönüyorlar.
ABD ile birlikte son Suriye bombalaması dahi, en fazla iki gün tartışıldı.
Ada’nın bambaşka gündemi var ve hiçbir şey kolay kolay bunun önüne geçemiyor.
**
Tayyip Erdoğan, üç gün Londra’daydı, Pazar, Pazartesi ve Salı.
Görünen iki amacı vardı:
-Başta Kraliçe, prensler ve İngiliz kabinesi ile görüntü vermek.
-Ekonomik fayda sağlamak.
15 Temmuz sonrası, İngiliz hükümeti ve elçilerinden istediği siyasi desteği fazlasıyla almıştı. Bu halen devam ediyor, pekiştirmesine lüzum yoktu.
Bir dipnot: Türkiye’de siyasi tutuklu İngiliz yok. Amerikalı, Fransız, Alman tutuklu oldu ama özellikle İngiliz gazeteciler için bu risk epey uzaktı.
**
Erdoğan’ın ziyaretini, onlarca gazeteden sadece üçü, o da iç sayfalarda yorum veya haber olarak verdi.
İki de karikatür çıktı: Türkiye’yi açık hapishane olarak resmediyor, İngiliz hükümetini kınayan karikatürler.
The Times, başyazısında Britanya’nın bakışını net biçimde ortaya koydu:
“Türkiye’deki sıkıntılar kaygı verici farkındayız ama seçimin favorisi Erdoğan, şimdi onunla iş yapma zamanı.”
**
Ada basınına göre, son iki yılda, İngiliz savunma sanayinin Türkiye’den 800 milyon Sterlin kazancı var. Devamı için el sıkışıldı.
Peki ya özel sektör, diğer yatırımcılar?
Londra, finansın başkenti.
Financial Times bu konuda en etkili gazete.
Oradan okuyoruz. Erdoğan’ın özellikle Bloomberg’te yaptığı açıklamalar olan kaygıların üzerine tuz biber ekti.
Erdoğan’ın tüm finans çevrelerince sert eleştirilen bir teorisi var: “Faiz sebep enflasyon neticedir.”
Peki İngiliz para babaları ne diyor, aynen Financial Times ve Bloomberg’ten aktarıyorum:
-Cumhurbaşkanı temel faiz teorisine inanmayan bir ülkeye nasıl yatırım yapacaksınız?
-Erdoğan ateşe benzin döktü.
-Artık umut yok, kimseyi dinlemiyor görünüyor.
-“Yasadışı para simsarları” dediği çevrelere saldırganlığı giderek artıyor.
-Erdoğan’ın sözleri kaygımızı artırdı, artık piyasaları dinlemiyor.
**
Üç gün Londra’ya gelmişsiniz.
Sizden pek bahseden yok.
Konuşan da bunları söylüyorsa…
Durumunuz, freni patlamış kamyondan farksızdır.
**
Erdoğan Londra’dayken…
Britanya’nın bir numaralı gündemi, Kraliyet düğünü (Royal Wedding) idi.
19 Mayıs Cumartesi günü, 1997’de Paris’te geçirdiği şüpheli trafik kazasında hayatını kaybeden Lady Diana ve Prens Charles’ın ikinci oğlu Prens Harry, “Suits” dizisi ile şöhret olan Amerikalı oyuncu Meghan Markle ile evleniyor.
Haftalardır gündem bu da, son hafta Meghan Markle’nın babası her gün manşetlerdeydi: “Kalbinden rahatsız baba, düğüne gelecek mi, gelmeyecek mi?”
**
Finans ve magazin gündemi böyle.
Peki ya gazeteciler?
Onlar ne düşünüyor, diye sorarsanız. Şöyle diyeyim:
Burada yaşadığım müddet boyunca, düzinelerce gazeteci ve politikacı ile buluştum, etkili isimlerle konuştum, onları dinledim. Ada basınını yakinen takip ediyorum.
Tamamı, Türkiye’yi bir diktatörün yönettiğini düşünüyor ve çok kaygılı.
Zulümleri anlatınca hayretle dinliyor, kaygıları öfkeye dönüşüyor.
Hemen herkes ne olup bittiğini biliyor.
Amma ve lakin, devlet politikası diye bir şey var ve tek başına gazetecilik çabası ile mesafe alma olanağı yok.
Avrupa’nın tümü için de benzer durum söz konusu.
Ne yazık ki devletler diğer devletlerle ilişkilerine ekonomik çıkar odaklı bakıyor.
**
İngiltere, İran’da tutuklu vatandaşı Nazanin Zaghari-Ratcliffe’i kurtarmak için yapmadığını bırakmadı. Dışişleri Bakanı Boris Johnson sırf bunun için İran’a gitti ama alamadı. Bilakis, İran yeni suçlamalarla karşılık verdi.
Yine İngiltere’de geçen hafta enteresan bir gelişme yaşandı.
Başbakan Theresa May, Libyalı siyasetçi Abdülhakim Bilhac’tan özür diledi. Karısına 500 bin Sterlin tazminat ödendi.
Niye mi?
Libya Lideri Kaddafi, Bilhac’ı muhalif olduğu için “terörist” ilan etmişti. 2004 yılında, İngiliz istihbaratının da dahil olduğu bir operasyonla hamile eşi ile birlikte, Malezya Kuala Lumpur havalimanında derdest edilip Kaddafi’ye teslim edilmişti. Tipik bir “paketleme” operasyonu idi. Bilhac, Kaddafi devrilene kadar 7 yıl Libya zindanlarında yattı.
Ve bugün İngiltere Başbakanı, majestelirinin hükümeti adına ondan ve ailesinden özür diledi.
Hatırlatalım, Bilhac şu anda Libya’da çok güçlü bir partinin lideri.
**
Çok uzadı.
Tekrar başlığa dönelim.
Türkiye’de bugün ilan edilmemiş bir ekonomik kriz, ucu açık bir devalüasyon var.
Kendi kurtuluş savaşını veren bir rejim, durumu çevirmeye çalıştıkça batıyor.
Paranın değil, tümüyle devletlerin insafına kalmış bir geleceği söz konusu.
O da öyle uzak bir gelecek değil.
(TR724)