Yazı Dizisi | Naci Karadağ
Galiba bu sorunun net cevabını bizzat MİT yetkilileri bile veremez. Bunun için filmi biraz geriye sarmamız gerekiyor.
Yüksel’in “Başkan” dediği kişi Muhammed Taha Gergerlioğlu’dan başkası değildi. Göksel Güler’in sürekli Gergerlioğlu ile görüşüp raporlar vermesi, polisin dinleme ve takip ağını genişletmesine neden oldu.
Almanya’da Erdoğan rejimi için Türk istihbarat ağı kuran bu üçlüye birçok kentten Skype, WhatsApp, Tango ve Viber gibi iletişim araçlarından bilgiler, fotoğraflar, isim listeleri yağdığı polis raporlarına yansıyordu. Casusluk ağının takibinde ise başta Kürtler ve Gülen Cemaati olmak üzere Erdoğan rejiminin muhalif isimleri vardı.
Alman polisi 17 Aralık 2014 günü Gergerlioğlu ve Güler’i Frankfurt havaalanında, Ahmet Duran Yüksel’i ise Wuppertal’da gözaltına alacak, “Almanya topraklarında istihbarat ağı kurmak” suçundan hakim karşısına çıkartacaktı. Bu isimler daha sonra Merkel hükümeti ile Erdoğan rejimi arasında yapılan pazarlıklar sonucu 10 Kasım 2015’te serbest kalacaklardı.
Yoğun bilgi akışı ve fişleme!
Alman resmi makamlarının ortaya çıkardığı belgelere göre Gergerlioğlu ve ekibinin 2011 tarihinden itibaren işin başında oldukları açıktı. Bu espiyonaj ve casusluk ağının gönderdiği bilgiler ise kurulan paravan şirkette toplanıyor, burada ayıklanarak Ankara’ya gönderiliyordu. Üstelik Gergerlioğlu bu şirket sayesinde hiçbir engele takılmadan Almanya’da ikamet edebiliyordu. Fakat Gergerlioğlu’nun faaliyet alanı sadece Almanya ile sınırlı değildi. Gözaltına alındığı sırada üzerinden çıkan pasaportunda İngiltere, Suudi Arabistan, Mısır, Lübnan, Slovenya, Bulgaristan, Birleşik Arap Emirlikleri ile Yunanistan’a sık sık seyahat ettiği görülüyordu. Almanya’daki belli başlı güzergahı ise Bonn, Bochum, Stuttgart, Frankfurt ve Köln kentleriydi.
Gergerlioğlu ve ekibi Eylül 2015’te Koblenz Eyalet Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarıldı. Federal savcı 40 sayfalık iddianame hazırlamıştı. Savcılık 4 bin telefon görüşmesinin gerçekleştiğini bunlardan bin tanesinin Almanya’da casusluk faaliyeti nedeniyle yapıldığını tespit etmişti. İddianamede Gergerlioğlu’nun görevi şöyle tarif ediliyordu:
“Sanık Gergerlioğlu, Türk istihbaratının (MİT) gezgin bir yönetici elemanıdır. Gergerlioğlu yönetici eleman olarak, gayri resmi bir istihbarat çalışanlarından oluşan karmaşık bir ağı denetliyor ve yönetiyordu. Almanya’da gözaltına alınana kadar birçok kaynak ile buluşmuş ve buradaki kişiler hakkında bilgi toplamış, istihbarat görevi yapmıştır. Topladığı bilgileri Türk emniyet sistemindeki, ardında bulunan kişilere iletiyordu.”
İddianamede ekibin ne kadar ayrıntılı çalıştığı ve bilgileri nasıl topladığı deşifre olmuştu. Alman polisinin tespit ettiği telefon görüşmeleri ve yazışmalarda Kürtlerle ilgili en çarpıcı bilgiler ise şunlardı:
– 9 Nisan 2014 günü DİTİB’in Bielefeld’de görev yapan Aziz Ateş isimli bir imamı Gergerlioğlu’na WhatsApp üzerinden Êzidilerin düzenlediği bir gösteriden fotoğraflar gönderiyor.
– Gergerlioğlu’nun kurduğu paravan şirketin ortağı Göksel Güler 9 Ocak 2014’te Mannheim kentinde Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için gerçekleşen gösteriden fotoğraflar gönderiyor.
Gergerlioğlu yakalandığı sırada üzerinde bulunan bir not defterinde birçok bilgi ve isim yazılıydı. Söz konusu defterde en çok dikkat çeken ise Türk askerlerine ilişkin bilgilerdi. Bu askerlerin çoğu Güneydoğu’da görev yapıyordu.
Bunlara rağmen nasıl olmuşsa bir miktar para karşılığı dava düşürülmüş ve Gergerlioğlu serbest kalmıştı!
Almanya’da serbest bırakıldıktan sonra Ulusal ve Uluslararası Resmi Kurumlar Koordinatörlüğü ile Uluslararası Sivil İnisiyatif Merkezi koordinatörlüğüne atandı.
Kirli ilişkiler ağı!
Türk istihbaratının kimleri fişlediğine, Avrupa’da nasıl çalıştığına bakarak bir tahminde bulunmak mümkün.
MİT’in Avrupa’daki hedefleri arasında devlete muhalif olan ve muhalif olma potansiyeli olan her grup var. Dönemsel olarak grupların devletle ilişkisine göre bazı gruplar daha sıklıkla fişlenirken, tehdit olmaktan çıkanlar daha seyrek fişleniyordu. Bu mantığa bakılırsa Avrupa’da fişlenmeyen Kürt ve Türk yok denebilirdi! Aslında ister Kürt olsun, ister Türk, ister Alevi olsun, ister ülkücü fark etmiyordu. Aslolan gerçek şuydu: Her gurbetçinin bir fişi vardı! Değişen şey konumuna ve yerine göre fişlerin yazıları da renkleriydi!
Fişlemeler nasıl yapılıyor?
Avrupa’da fişleme faaliyeti devlete yakın dernekler ve insanlar kullanılarak yapılıyordu. Avrupa’da AKP teşkilatı olarak kullanılan UETD Avrupa’daki fişleme işlerinin odak noktasında yer alıyordu. Ancak özellikle son yıllarda bu fişleme işi artık bir tür vatan görevi olarak algılanıyor ve istisnasız her Türk vatandaşı doğal bir istihbarat elemanı olarak kabul ediliyordu. Mantık şuydu: Fişlemiyorsan hainsin!
AKP iktidarı öncesi kendileri fişlenen eski Milli Görüşçü, yeni AKP’liler fişleme faaliyetlerini gönüllü yapıyordu. Bu vazifeyi o kadar samimi bir şekilde icra ediyorlardı ki, pek çok kişi aynı camiye gittiği arkadaşını ya da komşusunu rapor eder hale gelmişti.
Bunlar gün yüzüne çıktıkça, AKP iktidarı fişleme ve sair operasyonlarını yer altına indirmişti. İşte Germanian Osmanen de böyle bir sürecin doğurduğu yapıydı. Ana konumuza tam olarak geçmeden önce spesifik bir dava üzerine birkaç kelam edelim.
Ajan krizi!
2016 Aralık ayında Almanya Hamburg’da kaldığı evde, “ajanlık faaliyetleri suçlamasıyla” yakalanan birinden bahsetti gazeteler. Avrupa Postası’nın haberine göre, Karlsruhe’de bulunan Federal Başsavcılık yaptığı açıklamada, 31 yaşında bir Türk vatandaşını “ajanlık faaliyetleri suçlamasıyla” Hamburg’da gözaltına aldıklarını duyurmuştu. Üç yıl evli kaldığı eski eşinin polise şikâyeti üzerine açığa çıkan haber, gerek bölgede yerel yayınlanan Türkçe gazetelerde, gerekse de Türkiye’deki havuz medyasında adeta görmezden gelindi!
Alman basınında genişçe yer bulan haberlerde, Mehmet Fatih Sayan’ın Almanya’da Demokratik Kürt Toplum Merkezi Başkanı Yüksel Koç ve Brüksel’de Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal’a yönelik suikastı gerçekleştirmek için, onlarla önceden röportajlar yaparak güvenlerini kazanmak istediği, suikast için de Kasım ayı sonlarında Türkiye’den görevlendirilmiş şahısların Almanya’ya geldiğine yer verilmişti.
Sayan, hakkındaki ajanlık suçlamalarının hepsini kabul etti ama suikast iddialarını ısrarla reddediyordu.
Deutsche Welle Türkçe’nin haberine göre, Hamburg Eyalet Yüksek Mahkemesi, Sayan’ın, 2016 yılının Ocak ve Kasım ayları arasında Almanya’daki Kürt çevrelerde gözlem ve keşif yaptığını ve bunun karşılığında da yaklaşık 20 bin 950 Euro para aldığını tespit etmişti.
Mahkeme, Mehmet Fatih Sayan’ın iki yıl tecilli hapis cezasına çarptırılmasına hükmetmişti. Yargıç gerekçeli kararında, “Türkiye içindeki çatışmaları Almanya’ya taşımanın” söz konusu olduğuna dikkat çekmişti. 32 yaşındaki şahsın, kendisi hakkında bilgi almak için Bremen’de yaşayan Avrupa Kürt Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Yüksel Koç ile temas kurduğu da doğrulanıyordu ancak satır aralarında istihbaratın bu işi eline yüzüne bulaştırdığı da ironik bir tarzda ele alınıyordu. Türk istihbaratının komik duruma düşürüldüğü davada yargıç, daha önce ceza almamış ve profesyonel davranmamış olmasını sanığın lehine değerlendirmişti!
Sanığın avukatının savunması ise evlere şenlikti. Avukatı, “Eğer ortada alınmış bir görev varsa, bu başarısızlığa uğramıştır” demişti. Nihai kararda Fatih Sayan’ın mahkeme masrafları ile ajanlık faaliyeti için aldığı belirtilen 20 bin 950 Euro parayı ceza alarak ödemesine hükmedildi. İlginç bir ayrıntı: Savcı, sanığın eşine de MİT adına çalışması için Temmuz 2016’da girişimde bulunulduğunu, ancak kadının teklifi reddettiğini ileri sürüyor.