YORUM | TARIK TOROS
Firavunlar çağı ile günümüz arasında tek fark: O dönem başa gelenlerin kendini tanrı ilan etmesiydi.
Onun dışında:
-Şahsına kutsiyet atfetme,
-Seçilmiş olduğunu düşünme,
-Kitlelere de bu yönde propaganda yapma, gibi saplantılar aynen devam ediyor.
***
Çağın liderlerinde tuhaflıklar da yok değil.
Dünyaya özel olarak gönderilmiş olduklarını düşünürler, buna inanırlar.
Koltukta kalmak için türlü hilelere başvurmaktan çekinmezler.
Oysa kutsanmış kişi böyle mi yapar?
O zaten “seçilmiştir”, görevde kalmak için dalavere çevirmeye ne hacet!
***
Şu ara Rusya seçimleri gündem.
Rusya’da şunlar varsa..
Oturup seçim sonuçlarını tartışabiliriz:
-Adaylarda/partilerde fırsat eşitliği
-Serbest propaganda
-Demokratik yarış
-Hür basın
-Bağımsız/uluslararası denetim, vs.
***
Putin…
Eski Sovyetler Birliği döneminde KGB geçmişinin ardından…
1996’da Kremlin’de Yeltsin’le çalışmaya başladı.
1998’de Rus istihbaratının başına geçti.
1999’da Yeltsin başbakanlığa atadı.
Yeltsin birkaç ay sonra başkanlığa veda ederken yerine onu bıraktı.
2000’deki ilk seçimde koltuğunu koruyup iki dönem üst üste başkanlık yaptı.
2008’de koltuğu anlaşmalı olarak Medvedev’e bıraktı, başbakanlığa geçti.
Çünkü Rus anayasası “Başkanın görev süresi 4 yıl, bir kişi üst üste iki kez seçilir” diyordu.
Yetkiler başkan olarak Medvedev’deydi fakat “başbakan” olarak ülkenin fiili lideri belliydi, dünya da öyle baktı. (Şu anda mesela başbakanın kim olduğunu kimse bilmez: Viktor Zubkov.)
Medvedev döneminde anayasa değiştirildi. Başkanın görev süresi 6 yıla çıkarıldı, “üst üste iki kez” kuralı korundu.
Putin, dört yıllık zorunlu aradan sonra 2012’de üçüncü kez…
Ve geçen pazar, dördüncü kez başkan seçildi.
65 yaşında.
Anayasa değiştirilmedikçe 2024’te aday olamaz, bir dönem ara vermek zorunda.
6 yıl sonrasını planlamış mıdır?
Kimse bilmiyor.
***
Rusya’da bir tür egemen demokrasisi var.
Seçimle gelen ve gitmeyen nice lider gibi Rusya’nın Putin deneyimi de öyle olacak gibi.
Dünya üzerinde devlet yöneten herkes bir süre sonra kendini nimetten sayıyor.
Çin mesela…
Devlet Başkanı Şi Jinping…
Anayasadaki, “bir kişi 5 yıllığına seçilir, en fazla iki dönem görev yapar” düzenlemesini kaldırdı. Hayat boyu başkanlığını ilan etti.
64 yaşında.
Kendi ideolojisini inşa ediyor ve bunun dünyaya da huzur getireceğini vaat ediyor.
***
Trump…
Yakın çevresini dahi kontrol edemiyor.
Kurmay heyetindeki 10 isimden fazlası bir yılı doldurmadan gitti, Beyaz Saray’da bırakanların sayısı 40’ı aştı.
71 yaşında.
Sorsanız, hayat boyu ABD’yi idare etmek ister.
Şu ara sadece esprisini yapıyor.
***
ABD’de “bir kişi iki dönemden fazla başkanlık yapamaz” diye bir yasa yoktu.
Bu, kurucu başkan George Washington’ın başlattığı ve sonra çiğnenmeyen bir gelenekti.
Yegane istisnası: Franklin Delano Roosevelt.
Üst üste dört dönem seçildi.
1940 başkanlık seçimleri geldiğinde dünya savaşı patlamış…
ABD, ilk sekiz yılından son derece memnun olduğu tecrübeli bir başkanla yürümek istemişti.
1944 seçimlerinde de durum değişmedi.
Roosevelt 1945 başındaki dördüncü yemin töreninden 11 hafta sonra öldü, 63 yaşındaydı.
Aslında geleneği bozan başka bir Roosevelt olmuştu.
Yüzü Rushmore dağına da kazınan dört başkandan biri olan Theodore Roosevelt, iki dönemden sonra bir dönem ara vermiş, 1912’de üçüncü kez aday olmuş ama kazanamamıştı.
Roosevelt’ten sonra ABD Anayasasında yapılan 22’nci değişiklikle, başkanın görev süresi iki dönem, maksimum sekiz yılla sınırlanmıştır.
***
Şöyle veya böyle.
İktidarın doğası budur.
Taviz verilmeyen kanunları, gelenekleri ile ünlü ülkelerde dahi durum değişmez.
İnsanoğlunda kendini vazgeçilmez görmek gibi bir gen var.
Bu, ebediyet duygusu ile ilgili esasen.
Ölümden sonra yaşama inanç olmayınca…
Dünyaya kazık çakma derdine düşüyor.
Öldüğünde bedenini veya beynini dondurmayı düşünenlerin sayısı az değil.
Bir gün tıp ilerleyip tekrar dirilebilmek için.
***
Emin olun, yukarıda birkaçını andığım 70’ine merdiven dayamış liderlerin tamamı ölümden fena halde korkuyor ve ölümsüzlük iksiri için yoğun kafa yoruyor.
Bu olmayınca…
Yaşamlarını uzatmanın derdine düşüyorlar, 80 veya 90, nereye kadar giderse.
***
Berlusconi, 81 yaşında.
Yığınla estetik operasyon geçirmiş yüzü için “balmumu heykellerini andırıyor” yorumları yapılıyor. Madame Tussauds müzesine uğrasa kimse canlı olduğunu düşünmez.
Forbes’a göre 8 milyar dolar serveti var.
Siyasi yasaklı olmasına rağmen son İtalya seçimlerinde en çok konuşulan konuydu.
Partisini sağ ittifakın içinde seçime soktu.
İttifak, hükümet kurmaya yetmese de en fazla oyu aldı.
***
Bakın Zimbabve’ye:
Mugabe diye bir adam, ülkesini 1980’de Birleşik Krallık’tan koparıp başa geçti. Dört ay önce darbeyle indirildiğinde 94 yaşındaydı. Buna rağmen yerine karısını geçirmeye çalışıyordu.
Bağımsızlık önderleri bile böyle.
Krallıktan bağımsızlığını kazanıyor, sonra dönüp kendi krallığını inşa ediyor.
Devrik lider ama halen aktif.
Üç gün önce baktım, röportaj vermiş. Darbe yönetimini “yasa dışı, utanç verici” kelimeleriyle eleştiriyor. “Davet edilirsem yardımcı olurum” diyor.
***
Sonda diyeceğimizi başta dedik zaten:
Dünya üzerinde devlet yöneten herkes bir süre sonra kendini nimetten sayıyor.
Dünya ve içinde yaşayanlar için en büyük tehdit de bu.
Her lider, iç-dış düşmana ve yeni zaferlere ihtiyaç duyuyor…
Konumunu güçlendirmek, halklarını bir arada tutmak için.
Ne çare, dünya vatandaşları henüz bunun farkında değil.
(tr724)