YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Tam yüz yıl sonra aynı ahmaklık, aynı basiretsizlik ve korkarım ki aynı oyunla yeni bir parçalanmanın daha arefesindeyiz.
Ham bir hayalden başka hiçbir şeyi olmayan burnunun ucunu göremeyecek kadar basiretsiz üç kafadarın savaşa soktuğu Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı’ndan, topraklarının onda dokuzunu kaybederek çıkmıştı. Geri kalan onda birinin geleceği de belirsizdi.
Ülkenin en yetişmiş, en kalifiye kadrolarını cephelerde telef eden İttihatçı ahmaklar gibi bu üçlü de önce devletteki en yetişmiş, en iyi kadroları tasfiye edip devletin ve ordunun içini boşalttı. Şimdi de ülkeyi Suriye bataklığına sapladılar.
Bu üç kafadardan Enver Paşa’nın bir sürü hayali vardı. Yüzyıllar içerisinde kaybettiği toprakları geri alacak ve Osmanlı Devletini yine ihtişamlı günlerine kavuşturacaktı. Teknoloji, silah, para, her şey Almanlarındı ama hayal bunun olduğu için filmin sonunda Osmanlı dünyanın en ihtişamlı devletlerinden biri olacaktı.
Osmanlı Devleti bu ahmakça hülyanın bedelini çok ama çok ağır ödedi. 20 yüzyılın en önemli zenginlik kaynağı olacak petrol sahalarının da içinde olduğu, milyonlarca kilometre karelik toprağı kaybetmenin yanında o güne kadar yetişmiş en kalifiye insan gücü de bu hadsiz maceranın uğruna telef edilmişti.
Mehmet Akif’e de feryat etmek düşmüştü:
Eşin var aşiyanın var baharın vardı ki beklerdin
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül nedir derdin?
Topraklarımızı, zenginlik kaynaklarımızı ve en önemlisi kalifiye insan gücümüzü kaybetmiş, devletimiz yıkılmış yeni kurulan Cumhuriyet’e ülkenin neredeyse posası kalmıştı.
Niye? Devletin ipini eline dolayan birkaç ahmağın reel dünyada hiçbir karşılığı olmayan aptalca hülyaları yüzünden!
Tam yüz yıl sonra aynı şeyleri yine yaşıyoruz. Çağı okuyamayan, savaşarak toprak kazanacağını ve yeniden Osmanlıyı kuracağını zanneden ahmak bir siyaset anlayışı ile girdiğimiz Ortadoğu’da tam bir bataklığın ortasında kalakaldık. Korkarım ki elimizdekini de bırakıp çıkmak zorunda kalacağız.
Muvazaalı bir tiyatro olan ‘One Minute’ efsunuyla bütün Arap Dünyasını emri altına alıp yeniden Osmanlı’yı ve hilafeti kuracağını ve bütün dünyanın da bunu oturup seyredeceğini zanneden ahmakların soktuğu rüyadan acı çığlıklarla uyanıyoruz.
Bu basiretsiz politikalar, yüzyılların bakiyesinden, Türklere güven, itimat, itibar adına elimizde ne kalmışsa onu da aldı iki paralık etti. İş bilmez, şımarık bir mirasyedi gibi Dimyata pirince giderken evdeki, bulgur, un ne varsa hepsinden olduk. Bitmedi; bulgurdan olduğumuz yetmediği gibi evden de olma tehlikesi altındayız.
7 Haziran seçimlerinden sonra Kürtlerin yaşadığı şehirleri bombalarla yerle bir eden Recep T. Erdoğan ve onun ‘kan kardeşleri’, Kürtlerin Türkiye ile bütün gönül bağını koparacak politikaları bir biri ardına gözlerini kırpmadan yürürlüğe koyuyor. Şiddeti arttırabildiğin kadar arttır, Kürtleri aşağılayabildiğin kadar aşağıla, horla, dışla sonra da bunu vatanperverlik olarak yuttur.
En acı kaybımız da 1000 yıllık kader arkadaşımız Kürtler olacak. On yıllardır bütün gayretlere, çabalara rağmen ayrıştırılamayan Türkler ile Kürtlerin birlikteliğine Recep T. Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek troykası öldürücü darbeleri vurmaya devam ediyor. Tıpkı Osmanlı Devletinin sonunu hazırlayan ahmak troyka gibi bugün de başka bir üçlü yeni bir yıkılış için var güçleriyle gayret ediyor.
Ülkenin en yetişmiş, en kalifiye kadrolarını cephelerde telef eden İttihatçı ahmaklar gibi bu üçlü de önce devletteki en yetişmiş, en iyi kadroları tasfiye edip devletin ve ordunun içini boşalttı. Şimdi de ülkeyi Suriye bataklığına sapladılar.
7 Haziran seçimlerinden sonra Kürtlerin yaşadığı şehirleri bombalarla yerle bir eden Recep T. Erdoğan ve onun ‘kan kardeşleri’, Kürtlerin Türkiye ile bütün gönül bağını koparacak politikaları bir biri ardına gözlerini kırpmadan yürürlüğe koyuyor. Şiddeti arttırabildiğin kadar arttır, Kürtleri aşağılayabildiğin kadar aşağıla, horla, dışla sonra da bunu vatanperverlik olarak yuttur.
Osmanlı’yı yıkan ahmak troykanın en azından samimi hayalleri vardı, bunlar bildiğin art niyetli.