YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Tayyip Erdoğan öngörülebilen bir lider.
Hangi durumda nasıl davranacağı, sıkıştığı noktalarda kimleri yolda bırakıp ne tür manevralar yapacağı, dikkatli bakıldığında anlaşılabilir.
Bu kural ABD ve AB ile ilişkilerde de bozulmadı.
Özellikle Reza Zarrab davası ve Suriye’deki yabancı savaşçıların desteklenmesine dair konuların ‘ileride’ başını ağrıtacağını gören Erdoğan uzunca bir zamandır ‘ABD ile çatışma senaryosu’nu uyguluyor.
Tıpkı 17 Aralık operasyonunun geldiğini gördükten sonra ansızın Cemaat’e dershaneler üzerinden savaş açması gibi, ABD’den gelebilecek ‘can sıkıcı’ durumlara karşı ön alıyor.
Şimdilerde ise bu stratejide vites büyütüyor.
Nitekim Afrin operasyonu ile çıta biraz daha yukarı kondu. Hatta ‘ABD ile sıcak çatışma’ söylemleri manşetlerden inmiyor.
Bu noktada iki konuyu not düşmekte fayda var: Erdoğan’ın ‘Zarrab korkusu’ bitmiş değil. Zarrab’ın ABD’li savcılarla ‘işbirliğine ne kadar istekli’ olduğunu mahkemede gördük.
Zarrab hakkındaki kararın açıklanacağı 11 Nisan’a kadar ‘savcılarla mesaide’ olacağını öngörebilmek için olağanüstü istihbarat bilgisine ihtiyaç yok.
Üstelik Hakan Atilla ile ilgili de sürpriz gelişmeler yaşanabilir. Bu konuda kulisler hayli hareketli. Yani 11 Nisan’a kadar ilginç gelişmelere şahit olabiliriz.
Henüz çok gündeme gelmedi ama Erdoğan’ın ABD’ye karşı uygulamaya koyduğu gerginlik stratejisinin bir nedeni daha var.
Bir süredir Washington’da, özellikle de düşünce kuruluşlarında dile getirilenlere göre Suriye’de yakalanan bazı ‘yabancı savaşçılar’ın anlatımları uzun vadede Türkiye’nin başına bela olacak türden.
YPG’nin elinde ‘hayli geniş bir arşiv’in olduğu konuşuluyor.
Gerçi bu konuda ‘arşiv oluşturan’ tek gücün YPG olmadığı sır değil. Ruslar’ın da bu konuda çalışmalar yaptığı biliniyor. Bu arada Afrin operasyonuna yeşil ışık yakan Rusya’nın bir yandan da ‘TSK’nın vurduğu siviller’ haberlerini manşetlere taşıması gözden kaçmamalı.
ABD başkentinde konuşulanlardan Ankara’nın habersiz olduğunu düşünmek anlamsız olur.
Böyle bir durumda bile, Erdoğan’ın Suriye’deki ‘yabancı savaşçılar’a kefil olması, onları TSK ile yan yana göstermesi tuhaf ve aynı zamanda çok riskli bir strateji. Bölgede kimin eli kimin cebinde belli değil ama Türkiye bir grup eli silahlı adama ‘kefil’ oluyor!
PARÇALI ABD ERDOĞAN İÇİN FIRSATA DÖNÜŞTÜ
‘Trump Amerikası’ her konuda olduğu gibi Afrin Operasyonu’nda da söylem birliği sağlayabilmiş değil.
Pentagon ‘bölgede Kürtlerle işbirliği içinde olmaya devam edeceklerini’ söylerken Dışişleri’nden ‘Türkiye’nin sınırlarını güvende tutma isteği anlaşılabilir’ türü açıklamalar geliyor.
ABD medyasına yansıyan uzman görüşlerine göre bu durum Ankara’nın cesaretini arttırıyor.
En dikkat çekici nokta ise Trump’a yöneltilen eleştiri okları.
Trump’ın Suriye politikasındaki çelişkilerinin Rusları güçlendirdiği eleştirisi hayli yüksek tonda dile getiriliyor. Türkiye’nin ABD’nin razı olmamasına rağmen Rusya’dan onay alarak Afrin operasyonuna giriştiği yorumları sıklıkla yapılıyor.
Yorumlarda öne çıkan bir başka nokta ise Erdoğan’ın iç siyaset odaklı olarak Afrin operasyonuna giriştiği, Kürtlerin ABD’nin müttefiki olduğu ve Washington’un Kürtleri koruması gerektiği yönünde.
Türkiye’nin Rusya eksenine kaydığı eleştirileri de sıklıkla yapılıyor.
Mesela Al Jazeera’ya konuşan Ortadoğu Uzmanı Jashua Landis “ABD, Türkiye’yi yitirilmiş müttefik olarak görüyor. Diktatörlüğe yönelen, giderek artan İslamcılık ve azalan demokrasi ile Türkiye’yi bu gidişattan çevirmek mümkün değil, ABD’nin de tersine çevirebileceği bir durum değil bu” diyor.
Atlantic Council’den Frederic C. Hof ise Afrin Operasyonu’nun muhtemel Türk-Amerikan çatışmasına dönüşebileceği uyarısını yapıyor. Hof’a göre Türkiye ile ABD arasında tırmanan gerginlik aslında Rusların bir tuzağı.
Öte yandan Batılı medya kurumları son günlerde Afrin Operasyonu nedeniyle artan sivil kayıplara dair haberlere daha çok yer vermeye başladılar. Sivil kayıplara yönelik haberler mevcut Türkiye aleyhtarı havayı daha da ağırlaştırıyor.
‘TÜRKİYE’Yİ RUSLARA KAPTIRMAYALIM’
Washington’da öne çıkan diğer görüş ise “Türkiye’nin stratejik konumunun çok önemli olduğu, YPG için Ankara’yı kaybetmenin mantıksız olacağı, her şekilde Erdoğan ile çalışılması gerektiği’ yönünde.
Sayıları az olsa da bu görüşü savunanların olduğunu not etmekte fayda var. Bu tezi dile getirenlerin en büyük argümanı ise ‘Erdoğan’ın alternatifsiz olduğu, yakın vadede iktidardan gitmeyeceği’ şeklinde.
Daha önce ifade ettiğim gibi, ABD başkentinde kafalar karışık.
Trump’ın sözlerinde, politikalarında bir netlik ve istikamet görmek mümkün değil. Hal böyle olunca da Erdoğan ‘nasıl olsa bana muhtaçlar, Türkiye gibi bir ülkeyi Ruslar’a kaptırmazlar’ rahatlığı ile iç politikada kendine kazandıracak hamleler yapıyor.
Bugüne kadar da hem ABD hem de AB’ye karşı ‘efelenme’lerin karşılığını iç politikada aldı.
‘ABD BÖLGEDE KALICI OLACAK’
Peki Türkiye, ABD askerlerinin olduğu Menbiç’e doğru yürürse ne olur?
ABD kaynakları bu konuda net. Amerika Merkez Kuvvetleri Komutanı Joseph Votel, Menbiç yakınlarında konuşlu askerleri çekmek gibi bir niyetlerinin olmadığını açıkladı.
Hatırlanacağı gibi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Amerika’nın “terör örgütüyle bağlantısını kesmesi, örgüte verdikleri silahları toplaması ve Membiç’ten hemen çekilmesi gerektiğini” söylemişti.
ABD askerlerinin Türk askerleri ile karşı karşıya gelme ihtimali olsa da Washington’da bunu gerçekçi bir senaryo olarak gören pek yok.
Öte yandan her ne kadar ABD için öncelikli hedef IŞİD’in yok edilmesi olsa da son dönemde ‘bölgede kalıcı olma fikri’ öne çıkmaya başladı. Yani IŞİD’e karşı mücadele bitirilse bile ABD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığını sürdürmesi planlanıyor.
Tabi bu durum Ruslar’ın tepkisini çekiyor.
ABD medyasında çıkan yorumlara göre Moskova’nın Afrin operasyonu için Türkiye’ye yeşil ışık yakmasının arkasında da ABD’nin ‘bölgede kalıcı olma politikası’na duyulan tepki var.
İşin özü şu: Suriye’nin geleceği Rusya ile ABD’nin beklentileri ve gelecek planlarına göre şekillenecek.
Erdoğan ise ‘kişisel ikbal endişesi’ ile yanaştığı Rusya’nın gölgesinde çok riskli bir kumar oynuyor. Türkiye bu operasyonun sonunda bir Kürt koridoru ya da İran-Irak-Suriye üzerinden Akdeniz’e uzanan bir Şii ekseni ile karşılaşacak.
Her ikisi ile de kavgalı olacağı kesin.
Mevcut denklemde Türkiye’nin kazanacağı bir şey yok. Fakat Erdoğan’ın ‘kişisel’ olarak kazanacakları var. Medyayı tamamen eline aldığı için estirdiği rüzgârla yelkenlerini şişirmeye devam edecek.
Erdoğan’ın yol haritasında tek hedef var: Kendi kişisel güvenliği. Bunun için de ABD ile Rusya arasında çok riskli bir oyun oynuyor.
Time Dergisi’nde yer alan Ian Bremmer imzalı analizden bir alıntı ile bitirelim: “Erdogan’ın Putin’e ihtiyacı, Putin’in Erdoğan’a ihtiyacından çok daha fazla. Erdoğan dikkatli olsa iyi olur!”
(tr724)