Erdoğan ve iktidar partisine yakın gazeteciler Cem Küçük ve Fuat Uğur’un televizyonda ‘Hizmet Hareketi’ne yönelik işkence ve kötü muamele çağrılarına Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği’nden sert tepki geldi. “İşkenceyi Savunmak ya da Övmek İnsanlığa Karşı Suçtur.” başlıklı yapılan açıklamada, ““Gazeteci” Cem Küçük’e Hatırlatırız: İşkence Mutlak Olarak Yasaktır.” dendi.
Açıklamada öne çıkan başlıklar şöyle;
“İnsan haklarına saygıyı ayaklar altına alan utanç verici bu durum”
“Dün bir televizyon kanalında katıldığı canlı yayın sırasında “Başka türlü de konuşturma teknikleri var” diyen “gazeteci” Cem Küçük, şüpheli ve sanıkların konuşturulması için işkence yapılmasını önerdi ve işkenceyi övdü. İnsan haklarına saygıyı ayaklar altına alan utanç verici bu durum, maalesef her yıl 10 – 17 Aralık tarihleri arasında ülkemizde ve tüm dünyada kutlanan “İnsan Hakları Haftası” sırasında yaşandı.
Gazetecilik mesleğinin bağımsızlığını ve etik ilkelerini hiçe sayan bu zatın, sırtını dayadığı siyasal iktidardan güç alarak böylesine pervasızca konuşması insanın sahip olduğu onur ve değere saygı duyan hiç kimse tarafından kabul edilemez.
“İşkence uluslararası hukuk açısında mutlak olarak yasaktır”
Çünkü işkence gerek iç hukuk gerekse uluslararası hukuk açısından mutlak olarak yasaktır. Bu yasak uluslararası hukukta normlar hiyerarşisi açısından üstün bir kural, başka bir deyişle buyruk kural niteliğindedir. Bu nedenle işkence yasağı hiçbir koşulda istisnaya tabi tutulamaz, işkence yasağının esnetilmesi için herhangi bir çekince ileri sürülemez.
Nitekim “İşkenceye Karşı Sözleşme” olarak anılan “İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi”nin 2. maddesinin 2. paragrafında da “Hiç bir istisnai durum, ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, dâhili siyasî istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hâl, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” denilmektedir. Keza benzer vurgular diğer uluslararası sözleşme ve belgelerde de yapılmaktadır:
“İşkence yasağı, savaş ya da ulusun varlığını tehdit eden bir tehlike nedeniyle dahi sınırlandırılamaz.” (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 15/2)
“Ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü hallerde dahi devletler işkence yasağı konusunda yükümlülüklerini azaltamaz.”(Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi md. 4/2)
“İşkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza, her koşulda ve özellikle de gözaltında, sorgulama sırasında ve kişinin terör eylemleri ile suçlanması ya da bu suçtan ceza almış olması durumunda dahi, mahkûmiyet kararına neden olan suçun doğası ne olursa olsun mutlak olarak yasaktır.” (Avrupa Konseyi, İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Rehberi, 11 Temmuz 2002, m.IV)
Tüm bu uluslararası düzenlemeler, Anayasa’nın 90. maddesi gereğince aynı zamanda birer iç hukuk kuralı niteliğindedir. Kaldı ki Anayasa’da da işkencenin yasak olduğu açıkça ifade edilmiştir: “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” (madde 17, fıkra 3) ve “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” (madde 38, fıkra 5)
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) işkence suçunu düzenleyen 94. maddenin gerekçesinde de “Türkiye, taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde işkencenin yasak olduğunu kabul ederek, işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir” denilerek bu yadsınamaz gerçeklik, yani yasağın amir hüküm niteliği bir kez daha vurgulanmıştır.
“Cem Küçük suç işlemekte; Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyoruz”
Mesleğin etik ilkeleri gazeteciyi halkı doğru ve yansız bir şekilde bilgilendirmekle sorumlu kılar. Ancak, işkence yasağının mutlak karakterini belirten ve istisnasız hepimiz için bağlayıcı olan bunca uluslararası ve ulusal düzenlemeye rağmen “gazeteci” Cem Küçük pervasızca “darbeci/terörist” olarak nitelediği şüphelilerin/sanıkların işkence ile sorgulanabileceklerini söyleyebilmektedir. Böylece halkı yanlış bilgilendirerek hem meslek etik ilkelerini ihlal etmekte hem de suç işlemektedir.
Meslek etik ilkelerini çiğnediği için bağımsız basın örgütleri elbette gereğini yapacaktır. Ancak biz, yukarıda belirtilenlerin ışığında Cumhuriyet Savcılarını göreve davet ediyor ve “gazeteci” Küçük hakkında resen soruşturma başlatmalarını talep ediyoruz. Zira “gazeteci” Küçük, işkence suçuna teşvik edip suç işlemeye yardımcı olarak TCK’nın 39. maddesini ihlal etmektedir. Bu düzenlemeye göre eğer bir kişi, başkalarını suç işlemeye teşvik eder, suç işleme kararını kuvvetlendirir ya da suçun nasıl işleneceği hususunda yol gösterici olursa, işlenen suçtan “yardım eden” sıfatıyla sorumlu olur. Ayrıca “gazeteci” Küçük, işkence suçunu alenen överek TCK’nın 215. maddesini de ihlal etmektedir.
“Bu zihniyetin güçlenmesi medeniyet ve insanlığa karşı tehdittir”
Kısacası “BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin kabul edilişinin 69. yılında ve “BM İşkenceye Karşı Sözleşme”nin kabul edilişinin 30. yılında insan haklarını lafzi ve şekli olarak bile içine sindirmeyip bizzat düşman bir kavram gibi gören bir zihniyet ile karşı karşıyayız. İnsan haklarına saygıyı yükseltmek için onlarca yıldır verilen mücadeleye rağmen bu zihniyetin yeniden güçlenmesi, sadece insan hakları karşısında değil, toplum olma hali karşısında, daha da ötesi medeniyet ve insanlığımız karşısında ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle insan olarak sahip olduğumuz onur ve değeri korumak için duyarlı herkesi bu zihniyete karşı demokratik tepkilerini göstermeye çağırıyoruz.
İnancımız sonsuzdur ki, insanlık onuru işkenceyi yenecektir.”