Yorum | Alper Ender Fırat
Bütün kirli çamaşırları bir kere daha ortaya dökülmüş, aldığı rüşvetler, işlediği suçlar, bakanlık zırhıyla çevirdiği dolaplar ayan beyan ortaya çıkmış, bütün dünya bunu konuşuyor; adam sosyal medyada son derece pişkin bir edayla poz verip altına yazıyor ‘üzülme Allah bizimle’. Arsızlığın nirvanası! İnsan azıcık utanır, biraz sıkılır, düştüğü durumu ıkına sıkına açıklamaya falan çalışır. Hiç oralı değil. Google’den şartlara en uygun bir ayet bulup yaz, sonra peşin satan tüccar gibi göbeğini kaşıyarak poz ver. Haşa Allah hırsızların koruyucusu kollayanı sanki! Allah çalan, rüşvet yiyen ve bunu sürdürebilmek için yapabildiği kadar zulüm yapan ve bununla da övünenlerin yanında öyle mi?
Bu nasıl bir hayasızlık, bu nasıl bir edepsizlik, bu nasıl bir yüzsüzlüktür.
Günahta hiçbir nedamet göstermeyen, aksine yaptıklarından dolayı Allah’ın yanında olduğunu düşünen ve gittikleri yolda daha da azgınlaşan hastalıklı bir zihin var karşımızda.
En önemli suç ortağı Reza Zerrab’ı, bütün pisliği ifşa etmeye başladığının ertesi günü cemaatçi ilan edip ahlaki sorumluluğu anında başkalarına yıkan ahlaksız bir hırsızlık çetesi bu.
Karşımızda, hiçbir ahlaki ölçüsü olmayan ahlaksızlar topluluğu var
Yani uğruna devleti temelinden yıktıkları, ülkede çivisi çıkmadık hiçbir şey bırakmadıkları, on binlerce insanı hapsedip yüzbinlerce insanı işsiz hale getirdikleri, yüzbinlerce ailenin üzerine zulüm olarak yağdıkları Reza Zerrab’dan bahsediyorum. Bu yüzsüz, arsız güruh, dört yıldır milli kahraman olarak kabul edipte her platformda savundukları, bakanların ödül vermek için sıraya girdiği Reza’yı bir günde ‘hain’ ilan ediyor; kimse ‘yok artık bu kadar da olmaz’ demiyor. Yahu daha üç beş gün öncesine kadar yüz Türk büyüğünden biri olarak kabul edip uğruna ABD’ye nota vermiştik diye hatırlatmıyor.
Bu nasıl bir güruhtur… Bu nasıl pervasızlık, bu nasıl ilkesizliktir. Bu nasıl bir yanardönerliktir.
Karşımızda, hiçbir ahlaki ölçüsü olmayan hiçbir kuralı, kaidesi, kırmızı çizgisi, kendisini bağlayacak inancı bulunmayan; her an her renk ve inanca bürünebilen bir güruh var. Omurgasız, şekilsiz, Makyevelliye pabucunu ters giydirecek ahlaksızlar topluluğu.
Siyasal İslam’ın iktidarın tadına varması, yüzlerindeki maskenin tuzla-buz olmasını ve din maskesiyle örttüğü gerçek görüntüsünün ortaya çıkmasını sağladı. İktidarın nimetlerini kaybetmemek için her şarta, iç dünyasında hiçbir direnişle karşılaşmadan uyum gösteren bu güruh; urbasını giydiği Siyasal İslam’ın ahlaki bozgununu da bütün dünyaya gösteriyor.
Organize bir şekilde kamu malını çalanlar
Geride ruhlarda nasıl bir enkaz bıraktıkları da hiç umurlarında değil. Daha önce İslami bir hayat yaşamasa da dine ve dindarlara sempati ile bakan, tanıdıklarımın çoğunun maalesef ya ateist ya da deist olduklarını gözlemliyorum. Organize bir şekilde kamu malını çalan, yüzü hiç kızarmadan yalan söyleyen, arsız, ilkesiz, küstah, dünya nimeti için her şeyi yapabilecek bu siyasal İslam profilini görenlerin maalesef İslam’la bağı kopma noktasına gelmiş durumda.
İnternette gördüğüm bir yazı da şöyle diyordu. Evrene, tabiata baktıkça ‘Allah elbette var ve ben ona iyi ki inanıyorum, Allah’ı çok seviyorum’ diyorum kendi kendime. Sonra ‘ama Allah her kötülüğün geldiği bu alçaklar topluluğundan yana olamaz’ diyor içimden bir ses. Bunlar benim Allah’la aramı bozuyor.
Bu yaşadıklarımızla çok daha iyi anlıyoruz neden Münafıklık, küfürden daha aşağı bir durum.
(tr724)