Yorum | Abdülhamit Bilici |
Medyada para karşılığı ahlaksızca iktidara tetikçilik yapanlar var. Kabataş yalanı, Sümeyye suikasti gibi pis iftiraları onlar yazıp çiziyor.
Bunlara ilaveten bir de ahmak veya şaşı muhalifler var. Ya da muhalif görünerek iktidara hizmet edenler. Onlara göre AKP ve Perinçek kontrolündeki yargının hazırladığı mesela Cumhuriyet gazetesi, Can Dündar, HDP, Selahattin Demirtaş vb iddianameleri düzmecedir. Ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Ama aynı yargının cemaat hakkında hazırladığı iddianameler ve verdiği kararlar hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar doğrudur. Bu yüzden ciddiye alır, uzun uzun yazılar döşenirler bu iddianamelerden yararlanarak.
Şayet yargı siyasetin oyuncağı olmuşsa ve bu yüzden objektif ve adil karar verme yeteneğini kaybetmişse bu yargının kendi kesiminle ilgili kararlarını yok sayıp, cemaatle ilgili kararlarına doğru muamelesi yapmak nasıl bir körlük ve çifte standarttır?
Bunca gazeteciyi, milletvekilini, avukatı, yargıcı hapseden, Reza Zarrab’ı ve rüşvete bağladığı ‘kırmızı plakalı’ isimleri aklayan bir yargının kararlarını ciddiye alıp, bunlar üzerinden ahkâm kesenler çok büyük bir alkışı hak ediyor.
Biraz dürüst ve gerçeğin peşinde olan, şu listede yapılanların tümünün aynı yargının işi olduğunu bilir, ona göre bakar. Ama gerçeğe karşı duyarsız ve kindar ise bu kararlardan işine gelenleri alkışlar, işine gelmeyenleri yok sayar, yerden yere vurur.
İşte liste:
-17-25 yolsuzluk soruşturmasının kapatılması.
-Ergenekon ve Balyoz sanıklarının aklanması.
-Cemaatin terörist ilan edilmesi
-Farklı kesimlerden 200’den fazla muhalif gazetecinin hapsedilmesi
-Yüzlerce şirkete el konulması, belediyelere kayyım atanmadı,
-Muhalefet lideri Demirtaş’ın ve CHP ve HDP’li birçok vekilin hapse atılması
-Son referandumda mühürsüz oyların geçerli sayılması
-Onbinlerce KHK mağdurunun komisyona havale edilmesi
-İktidarın istemediği kararları veren hakimlerin hapse veyz sürgüne gönderilmesi.
Liste uzatılabilir ama bunların hepsi Erdoğan’ın kontrolündeki yargının verdiği kararlar.
Ayrıca tüm muhaliflere ve özellikle de cemaat mensuplarına karşı yargının nasıl çalıştığını en veciz şekilde Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay anlatmıştı. Aynı zamanda avukat olan Atalay aynen şöyle diyordu bugün yargının nasıl çalıştığını tarihe not düşen ibretlik savunmasında:
“28 Mart 2011’de EFT yoluyla 2.500 TL gönderdiğim Hüseyin Aktaş bir parkeci.
Oturduğum evin salonundaki parkeyi yenileme işinin karşılığı olarak kendisine yapılan bir ödeme söz konusu. İşte bundan yola çıkan savcı mealen ve mecazen diyor ki;
Ey Akın Atalay, bundan 6 buçuk yıl önce evindeki parke işlerini yaptırıp karşılığında 2.500 TL ödediğin Hüseyin Aktaş’ın bir oğlu var. Oğlunun adı Atilla. İşte bu Atilla bir gün Bursa’daki bir restoranda yemek yiyor. Yemek yediği restoranı işleten Boğaziçi Tic. Ltd. Şirketi ile bu şirketin sahibi olan Şaban Aydın hakkında MASAK’ın raporu var.
Ver bakalım hesabını!. Ne desem?”
Atalay’a yönelik bu absürt suçlamaları dinleyip hala bu süreçte hazırlanan iddianameleri, verilen kararları ciddiye alanlar, pardon ama ya çok kötü niyetlidir ya da aptaldır.
Bu süreçteki yargı kararlarını ve iktidarın yaklaşımlarını ciddiye alacaksanız, o zaman şunlara da itiraz etmeyeceksiniz: Reza Zarrab hayırseverdir.
Can Dündar ve Enis Berberoğlu casustur.
Hapisteki gazeteci yoktur, hepsi terörist veya hırsızdır.
Demirtaş haindir.
Ahmet Şık, Sözcü, Cumhuriyet cemaatçidir.
Veli Küçük ve Çetin Doğan demokrasi kahramanıdır.
Ev hanımları, öğretmenler, dişçiler, pideciler darbecidir.
Egemen Bağış google üzerinden İslama hizmet eden bir dindardır.
Akit medyanın yüzakıdır.
Cübbeli en saygıdeğer din adamıdır.
(tr724)