HABER-YORUM | ERMAN YALAZ
Tanzimat’tan günümüze modernleşme ve batılılaşma sürecinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor Türkiye. Demokrasi tarihinin en buhranlı günlerini… Batı, Avrupa, Amerika düşman. Türkiye, aksından kaydırılmış. Demokrasi, insan hakları rafa kaldırılmış. Ergenekon ve İttihatçıların ortak paydası Avrasyacılık, müthiş bir kafa karışıklığı ile alternatif dış politika gibi takdim ediliyor. Perinçek ile Erdoğan en iyi anlaşan iki lider. Cemaati yok ediyoruz, diye ülkeye ve mazlumlara zulmediyorlar. Hata üstüne hata yapılıyor. Rusya’dan füze alırken ülkenin kaynakları ve siyasi opsiyonları ipotek altına aldırılıyor. NATO, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi kurumlarda hiç olmazsa 2002’den bu yana yani AK Parti döneminde inşa edilen iyi ilişkiler, itibar, saygınlık, söz söyleme hakkı yerle bir edilmiş vaziyette. Mimarı Tayyip Erdoğan ve iktidarı.
KENDİ HATALARIYLA KAVGALI BİR SİYASETÇİ
Her gün yeni bir hata ve ağır maliyet getiren bu tavırlarla ailesini ve şahsını boğazına kadar battıkları ‘hırsızlık, tek adamlık’ çıkmazından kurtarma hamleleriyle Türkiye’yi batıdan koparmaya devam ediyor Erdoğan. Bir yıl önce Rus Genelkurmay Başkanlığı’nın BM’ye sunduğu raporda Damat Berat ile birlikte maaile terörizm destekçisi ilan edilen kendisi. IŞİD, El Kaide gibi yapıların Suriye ve Irak’ı giriş çıkışları için sınırları kevgire çevirenler, ülkenin terörle mücadele ve itibarını yerle bir edenler de kendileri. Müslüman coğrafyasının hali içler acısı. Türkiye’nin yanı başındaki Suriye iç savaşı ve felaketinin de Irak’taki küllenen ayrılık alevlerinin de birinci aktörü Erdoğan.
MİT Tırları ile Ortadoğu’yu Esed ile aynı mantalite nedeniyle kan gölüne çeviren El Kaide El Nusra gibi örgütlere ‘ilaç diye silah gönderdiğini’ unutmuş, Suriye’deki PYD yapısına batılı ülkelerin gönderdiği TIR’ları ‘stratejik ortaklığa ihanet’ olarak değerlendiriyor. Habur Sınır kapısında resmî törenle PKK’yı karşılattığını, Barzani ile el ele Diyarbakır’da verdikleri pozları da unutmuş… Hamaset kükremeleriyle elindeki havuz ve biat medyasıyla Türkiye içine oynamaya devam ediyor. Dünyada, Avrupa’da, Amerika’da itibar sıfır. AB’yi şikâyet ediyor. 54 yıldır kapıda bekletiyorlar, diyor. ‘ABD stratejik ortağımız, DAEŞ (IŞİD) ile mücadelede PYD’ye 3 bin tır silah verdiler. Tankları ve ağır silahları var ‘ diyor… Devletin başındaki dünya lideri söylüyor. Yanı başında PKK’nIn Suriye sınırları içinde devlet kurduğunu anlatıyor. Barzani’nin bağımsızlık referandumunu ‘Kürdistan kuruluyor kabul edemeyiz’ yaygarasına çeviriyor.
2004’te Avrupa Birliği üyelik müzakereleri başlatan siyasi iradenin de batıdan geldiğini; en büyük siyasi desteği bu sayede kazandığını tarihe gömmüş. Şimdi batı iki yüzlü, kötü. İyi ama, BM’si AB’si ifade özgürlüğü diyor, demokrasi diyor. Türkiye’yi rayından çıkarttın diyor. Yani değişen onlar değil, Erdoğan. Barzani’yi ‘yuvanıza hoşgeldiniz’ sözleriyle karşılayıp “Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum” diyen ve ilk kez ‘Kürdistan’ı telaffuz eden oydu. Cumhuriyeti birlikte kurduk, İslam kardeşiyiz, vs. Şimdi ‘ayağını denk al’ diyor. Ya o gün yapılan yanlıştı, ya bugün. Erdoğan her alanda hata üstüne hata yapan, yalan söyleyen biri haline geldi bu 4 yıl içinde. 17 Kasım 2013’te Barzani’nin Diyarbakır’da meydandan söylediği hatırımda kalan önemli sözlerden biri “Barış yolu ne kadar uzunsa, 1 saat savaşmaktan daha iyidir” sözleriydi. Erdoğan savaşmaya karar verdi. Çözüm sürecini açtığı gibi kapatma sebebi bugün yandaş mahkemeleri eliyle hapsettirdiği HDP Lideri Selahattin Demirtaş’ın ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışıydı. Doğru belki Demirtaş’ın politik öngörüsü yanlış çıktı. Erdoğan, başkan oldu. Nasıl peki? Savaşarak. Doğu güneydoğuyu yıkarak, ülkenin demokrasini yok ederek. Şimdi herkesle ve her şeyle kavgalı.
MİRASYEDİNİN ŞİARI: O İŞ KOLAY
İttihat ve Terakki’nin Osmanlı’yı parçalayan hataları hatırlatılarak sorulan bir soruda İsmet İnönü, Enver Paşa ile Mustafa Kemal Atatürk kıyaslaması yapmıştı: “Enver Paşa penceresinden baktığında bütün Türkistan’ı görüyordu. Atatürk baktığında Ankara’dan Türkiye’yi görürdü.” Enver Paşa’nın şahsında ittihatçılığın macerayla ülkeyi sürüklediği noktayı, üç kıtada 7 asır sulh devleti ve sulh adaları kuran Osmanlı’yı nasıl heba ettiğini anlatır. Tabi buna karşı aynı ortamlarda neşet etmesine karşın Atatürk’ün reel bir politikacı ve lider olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunu da anlatır bu benzetme. Şahsını ve ailesini kurtarmak için koca Türkiye’yi yok eden Erdoğan’ın vizyonun-aslında vizyonsuzluğunun- ittihatçılardan bu yüzden farkı yok. Gücü ele geçirdiğinde, önünde kimse kalmadığına inandığında her tek adam gibi o da maceralara açılıyor. İçeriye yalan ve hamaset pompalıyor; dışarıya şantaj diplomasisi uyguluyor. Ülkeyi yakıyor, dış politikayı yakıyor, gelecek nesillerin istikbalini yakıyor…
Daha dün söylediği lafa bakın. Avrupa’yı tehdit ediyor: “Kararlarını versinler, bizimki kolay” Babasının mirasını yiyor ya, öyle kolay yani. Ülkeyi kapalı bir kutu haline getirdin. İstihbarat devletine, tek adam idaresine çevirdin. Şimdi sıra temelli batıyla Avrupa ile Amerika ile ipleri koparmaya geldi öyle mi?
(TR724)