Gazeteci Oğuz Usluer’in eşi Sunay Usluer, 10 Aralık’tan beri tutuklu olan eşi, akademisyenlikten ihraç edilişi ve Silivri Cezaevi’nde yaşananları anlattı. Artıgerçek internet sitesinden Fatma Yörür’ün haberi, bir akademisyen bir gazeteci iki çocuklu bir ailenin yaşadığı dram ve zulmü gözler önüne seriyor.
ABD Houston’daki Baylor College of Medicine’da Statistical Genetics Bölümü’nde doktora sonrası araştırmacı olarak işe Kabul alan Sunay Hanımın hayatı önce 1 Nisan’da eşinin Habertürk’teki işini kaybetmesiyle altüst olmuş. Sonra 4 Ağustos’ta Sunay Usluer’in, Boğaziçi Üniversitesi Genetik Bölümü’ndeki doktora araştırmacılığı sözleşmesi iptal edilmiş KHK’lar gerekçesiyle. 10 Aralık’ta Oğuz Usluer gözaltına alınıp 18 gün sonra tutuklanmış.
Şimdi 8 aydır 7 ve 11 yaşandaki çocuklarıyla her hafta Silivri yollarında. Sunay Hanım, “Haftada bir saatlik buluşma hayatımız oldu” diyor.
Usluer ailesi gibi 258 gazeteci ailesi halen haksız yere cezaevlerinde tutuklu.
Artıgerçek’te yayınlanan Usluer ailesinin hikayesi ve yaşadıkları şöyle:
Türkiye’nin en iyi gazetecilerinden ve nadir genetik bilimcilerinden birinin hikayesi..
Türkiye’de son dönem en çok yıpranan kurumların başında medya ve akademi geliyor. Bilgi ve bilimle aramız açık. Usluer Ailesi’nin hikayesi bir gazeteciyle bir akademisyenin tanışmasıyla başlamış.
Oğuz Usluer, 1 Nisan 2014’te Haber Türk’teki yayın koordinatörlüğü görevinden atılıyor. Nedeni Haber Türk’ün 17-25 Aralık’ta yaptığı haberler…
Sunay Usluer, Boğaziçi Üniversitesi Genetik Bölümü’nde doktora sonrası araştırmacıyken 4 Ağustos 2016’da sözleşmesi iptal ediliyor.
Oğuz Usluer 10 Aralık 2016 tarihinde gözaltına alınıp 18 gün sonra tutuklanıyor. 8 aydır Silivri’de geçen hayatında Sunay Usluer biri 7 ve 11 yaşlarındaki çocuklarıyla işsiz bir genetik bilimci olarak ve dimdik hayat mücadelesine devam ediyor.
Sunay Usluer ile çiftin on ikinci evlilik yıldönümlerinde Çengelköy’de buluşuyoruz. Sunay Hanım’la Çağlayan Adliyesi’nde geçtiğimiz günlerde görülen on üç gazetecinin yargılandığı duruşmada Themis heykelinin altında tanıştık.
Sunay Usluer bu kadar kaba ve zorba ülke için çok fazla düşünceli ve hassas… Themis’in terazisi gibi bir yılı aşkın süredir yaşadıklarına rağmen sözlerini terazilerden geçirerek bana ve kimseye zarar vermeden kullanmak için ölçüp tartıyor.
‘MUTLUYDUK BİZ’
-Türkiye’de son dönemde hem akademi hem de medya hedefte ve sizin deneyiminiz beni çok etkiledi.
“İkimiz de mesleklerimizden çok eziyet çektik!
Biz çok uyumlu bir kombinasyon olduğumuzu düşünüyorduk. İkimiz de birbirimizin işinden hiçbir şey anlamayarak mutlu mesut yaşıyorduk. Mutluyduk biz.
Ben öğrenci raporları okurken o siyaset programı seyrederdi. Bir şey anlamazdık ama çok eğlenceliydi. Şimdi maalesef ben kocamın alanını tanımak zorunda kaldım, hiç eğlenceli değilmiş.
Son zamanlarda politik gündemin içine çekilmeye çalışılsa da Boğaziçi genel olarak apolitik bilinir. Oğuz benimle dalga geçerdi ‘Siz apolitik Boğaziçililer’ diye. Kabineyi sayabildim diye çok mutlu olmuştu bir kez.”
Gazetecilik mesleğinin zorluklarını sıralıyor ve “Çok özverili çalışıyordu. İş hassasiyetine sahip bir gazetecidir Oğuz” diyor Usluer “ve bu hassasiyeti Oğuz Usluer’in şu deneyimiyle kazandığını aktarıyor:
“Yeni muhabir olduğu zamanlarda uydurma ve ekleme sağlık haberleri yaygın. Bir gün bir yerde yaşlı bir amcaya denk geliyor Oğuz Usluer. Amcanın elinde bir dosya ve defter, sağlık haberlerini arşivliyor ve oradaki bilgileri kullanıyor. ‘Bundan sonra anladım’ diyor Oğuz Usluer, ‘Biz bu mesleği yaparken insan hayatı işin içinde ve ne kadar insanların hayatlarına dokunuyoruz.’
Sokaktaki insanı takipteydi sürekli Oğuz. Dışarıdayken bir yerde otururken insanlara temas ederdi. Farklı kimliklerdeki insanlarla sürekli halkın nabzını tutardı. Bir yerde oturuyoruz mesela Oğuz gidip amcalarla muhabbete başlardı. Ben şikayet ederdim.”
HTS kayıtlarında en çok görüşülen listesinde birinci sırada kendini görüyor Sunay Hanım. Bunu söylerken gözlerinin içi gülüyor.
-Genetik bilimi üzerine konuşuyor muydunuz?
“Onu çözdüm diyordu, kız halaya oğlan dayıya çeker… Ama anlattım sonra gendir kromozomdur öğrendi.
Şimdi, ‘Eğitimimizi tamamlamamışız ‘bu mesleğin stajı hapishanede yapılıyor. Burayı bitirdiğimde gerçekten gazeteci olacağım’ diyor. Gazetecilik maalesef hep ucu oraya çıkan bir meslekti…
Ama akademinin bu kadar hedef alınması, kalitesizleştirilmeye başlanması çok tehlikeli. Bir sürü alanda çok hasar var ama akademide verilen hasar çok uzun süre tedavi edilemeyecek. Bu insanlar atıldı vs. bahsi değil, akademinin kendisi ve gelecek kuşaklar için büyük sorun.
Bir yandan geride kalan insanların üzerine çok ağır bir iş yükü oluştu. Diğer sorun kaygılar yerleşti: ‘Bir şey için çaba sarf etmeyeyim, başıma ne geleceği belli olmaz.’ Güvencesi kalmadı insanların. ‘Bir şey üretmesem de o tekerleği döndürürüm’ diyen insanlar var. Hepsi böyle değil elbet çok değerli bilim insanları hala var ama çok zor şartlarda mücadele ediyorlar.”
GENETİK BİLİMİ ÜZERİNE ÇALIŞMAK İÇİN ABD’DEN DAVET ALIP HER HAFTA SİLİVRİ’YE GİTMEK…
Genetik alanı Türkiye’de sınırlı bir alan. Az sayıda insan, kısıtlı şartlarda burada çalışmalar yapıyor. Sunay Usluer Türkiye’nin, akraba evlilikleri nedeniyle, genetik sorunlar açısından gelişkin olduğunu ancak bilime saygısızlıklar ve araştırma alanı pahalı bir alan olduğu için doktora sonrası yurtdışı koşullarında daha verimli olacağını düşünerek bir proje hazırlamış. ABD Houston’daki Baylor College of Medicine’da Statistical Genetics Bölümü’nde doktora sonrası araştırmacı olarak işe kabul edilmiş.
“Oğuz Türkiye’de işsiz kalınca, ben projemi geliştirerek ABD’de araştırmalarımı sürdürmeye odaklandım. Temmuz’da darbe olayları olurken ben Skype’dan iş görüşmesi yapıyordum. Oğuz o arada master tezini bitirdi. O da yurtdışında ‘basın özgürlüğü ve sansür’ ilgili araştırma yapmayı planlıyordu. Ben Houston’daki üniversiteden davet aldım.
Sunay Hanım TOEFL sınavını güncelleyip, Usluer Ailesi diğer prosedürlerle uğraşırken 10 Aralık’ta Oğuz Usluer gözaltına alınıyor. Ardından medyada “Oğuz Usluer, yurtdışına kaçma hazırlıkları yapıyordu” haberleri çıkıyor.
“Sanki insan kaçakçılarıyla görüşmüşüz. Botların üzerinde kaçıyoruz” diyor Sunay Usluer. Bir başarı hikayesinden bir facia yaratan Türkiye onları şimdi tecride almış. Oğuz Usluer’e içerde uygulanan tecrit dışarda eşine uygulanmış. Korku ile pek çok yakını uzaklaşmış ailenin yanından telefonla aramaya bile çekiniyor tanıdıkları, üniversiteden hocaları. Daha önce iş teklifi yapan kurumlar maillerine cevap vermemiş Sunay Hanım’ın.
“Houston’da çocukların okulunu ayarlamıştık. Emlakçıyla görüşüyorduk. Uçak biletleri alınmıştı. Çocukların ruh hali bir yanda, bir yanda medyada çıkan haberler, bir yanda tüm masraflar, bir yanda Oğuz’u ilk açık görüşte gördüğüm hali. 18 gün tuttular Gayrettepe Emniyet’te. Cinayet sonra gasp aldı. Orada koşullar çok ağırmış. Özbek tecavüzcüden çete elemanlarına…”
Amerika’da araştırmaların planını yaparken kocasının gözaltı şartlarını gelen kirlilerden anlamaya çalışmış Sunay Usluer, “İnsanın aklına her şey geliyor işkence var mı yok mu? diye. Gayrettepe insanların aklında her zaman 90’lardaki imajla var. Çamaşırları inceliyordum. Sigara kokuyordu leş gibi. Kendisi içmez ama duman altıymış her an.”
“Açık görüşte onu o kadar kötü görünce bir haftam çok kötüydü. Açık görüşteki bir saatten bir resim kalıyor aklınızda her hafta. O hafta gözümün önünden gitmedi o resim.”
Bundan sonrasına ve kariyerine dönük ciddi endişeleri var Usluer’in, “Doktoradan sonraki süreç çok kritiktir. Genetik çok dinamik bir alan, her gün her şey güncelleniyor takip edemiyorum. Bazen motivasyonumu toplayıp araştırıyorum, okuyorum sonrasında ‘Her şey yalan oldu, daha ne okuyorsun ne yapıyorsun?’ diyorum kendime… Şu an Oğuz çıksa, bile tekrar normale dönmemiz çok zor…”
‘HAFTADA BİR SAATLİK BULUŞMA HAYATIMIZ OLDU’
Hapishane koşullarını sormak zor ama söz oraya geliyor elbette, en çok yatak ve kitap giriş çıkışlarını merak ediyorum. “Fiziki koşullar zaten kötü, silikon yastık, soğuk yemeklerin kettleda ısıtılması vs. ama psikoloji önemli” diyor Sunay Hanım. “Biz her zaman güçlü durduk. Başka çaremiz yoktu.”
“Silivri dokuz numara Türkiye’nin vitrini. Herkes çok kibar çok nazik vs. ama ağır bir tecrit var. İlk başta kitap veremiyorduk. Silivri’nin kendi kütüphanesinden alıyordu. Birkaç aydır biz kitap verebiliyoruz.”
Usluer çifti bu süreçte birlikte kitap okumaya başlamış, Sunay Hanım’ın okuduğu kitaplar sonra Oğuz Usluer’e gidiyor. Görüş günlerinde bunlar değerlendiriliyor. “Önemli bir hayat deneyimi, çok öğretici bir süreç” diyor Sunay Hanım…
“Oğuz bu yoğun gündemde yeterince kitap okuyamamaktan şikayet ederdi, şimdi bu fırsatı buldu. Al sana rahat zaman dedim” diyor ve gülüyor: “Ben de doktorayı bitirirken ev hanımı olacağım derdim, ev hanımı oldum.”
Oğuz Usluer aynı avluya bakan üç odada kalıyor. Diğer odaların tutukluları sürekli değişmiş ve ‘Bu çeşitlilik iyi oluyor’ diyor Sunay Usluer. Odaların konuklarından biri Oğuz Güven olmuş.
İkinci görüşe çocuklarla gidiyor Sunay Hanım, Oğuz Usluer biraz toparlanmış. Oğuz Bey çocuklar etkilenmesin diye avluda nasıl top oynadıklarını, yatıp dinlendiğini anlatıyor. Küçük çocuk çıkışta başlıyor ağlamaya “Babam bizsiz otele gitti” diye.
“Normal bir hayatımız varmış gibi oynuyorduk birbirimize, ne zaman ki Oğuz Güven içerden çıktı ve Usluer’in sabırlı ve metanetli olduğunu söyledi. O zaman rahatladım.” Sunay Hanım “Yoksa” diyor “Görüşlerde oynuyoruz birbirimize.”
“Çocuklar haftalık yaptıkları işler için ‘Babamıza anlatacak şeyler biriktiriyoruz’, diyorlar. Yolda konuşuyoruz ne anlatacağız ne konuşacağız.”
Anlatılacak her hikaye çok önemli, küçük kendi kendine bisiklet sürmeyi öğrenince koşarak gitmiş Silivri’ye ve anne yolda tembihlenmiş, ‘Bunu ben söyleyeceğim babama sakın söyleme.’ Normalde kapalı görüş şartları çocuk psikolojisi açısından çok ağır ve götürmek istemiyorum. Onlar da o ortama girmek istemiyorlar artık.”
Şartların gittikçe nasıl ağırlaştırılmaya çalışıldığını ve amacın moral bozmak olduğunu anlatıyor Sunay Hanım. Eskiden çocuklarla buluşmaya gelirken getirdiği çikolatalar engellenmiş Oğuz Usluer’in, “Çocuklar açık görüşte Oğuz’un üstüne atlayıp elindekileri alıyorlardı. Oğuz geldi bu kez poşet yok benim küçük ağlamaya başladı ‘Niye hiçbir şey getirmedin?’ diye. Onun derdi başkaydı amcası berbere götürmüş saçını kestirmişti, ‘babası saçın güzel olmuş’ demedi. O gün fark ettim Oğuz kendini çok zor tuttu, moraliyle karakteriyle oynuyorlar insanın.”
En son renkli ve üzerinde herhangi bir şey yazan tişörtleri toplamışlar. Bir görüşe giderken alınan tişörtün üzerine aile fertleri kumaş boyasıyla el izlerini bırakmışlar. “Onu toplamışlar bu son yasakla, Oğuz ‘Ona iyi bak o benim için çok değerli’ diyor. O da bana zeytin çekirdeklerinden kolye yaptı. Biz dik duracağız.”
‘BUNLAR SİYASİ DAVALAR’
-Duruşma esnasında yanınızda bir tutuklu yakını kendini kaybetti ve gözyaşları içindeydi. Gidip ona peçete buldunuz. Teselli ettiniz.
“Silivri’ye ilk gittiğimde hiç kimse birbirine değmemeye çalışıyordu. Sanki aynı cenderenin içinde değilmişiz gibi duruşmalarda da öyleydi. Evet çok karman çorman bir torba tamam fikrimiz zikrimiz farklı ama acımız ortak geri planda aileler aynı şeyi yaşıyor. O ağlıyorsa ben de aynı acıdan içten içe ağlıyorum… Ve kadına peçete bulmak zorundayım ben ağlamamak için.”
“Türkiye’de hukuk varmış gibi uğraşıp savunma hazırlayacak motivasyonumuz bile yoktu. Oğuz başından beri ‘Bunlar siyasi davalar ve siyasi yolda ilerler’ diyordu. Onun rahatlığı var. 12 Eylül sonrası da böyle diğer dönemlerde de bunlar hukuk yoluyla değil siyasi süreçlerde çözüldü.” diyor.”
“Böyle bir saçmalık olmaz” üzerinden savunma yapmıyor kimse, “Ben bu saçmalığın içinde olmamalıyım” diye savunma yapıyorlar. Oğuz hakkındaki deliller en saçma olanlar ona kalsa ama biz savunmamızda bu yola gitmemeye çalıştık.”