Yorum | Cemil Tokpınar |
Ramazanın yarısından sonra başlayan ayrılık hüznü, Kadir Gecesi’nden sonra artar, son teravih ve son oruçla birlikte zirveye çıkar. Artık rahmet ve mağfiret ayı bitmekte, bire bin verilen geceler veda etmektedir. Maneviyata duyarlı nice mümin gözyaşı döker, hatta bayramı buruk geçirir.
Şevval ayında tutulan altı oruç acılı yüreklerimizi bir derece teskin eder. Sanki Ramazan’ın küçük bir uzantısını yaşarız. Kurban Bayramı’ndan önceki Zilhicce’nin ilk on günü ise, Ramazan’daki bol sevaplı ve çok feyizli ibadetlerden ayrılan mahzun gönüllerimize adeta bir ‘teselli armağanı’dır. “Keşke Ramazan biraz uzun olsaydı…” ya da “Ah, Ramazan’ı hakkıyla ihya edebilseydim…” diye yanan gönüllerimize muhteşem bir fırsattır bu on gece.
Kur’an-ı Kerim’de Fecr Sûresinin başında, “On geceye yemin olsun ki…” ifadeleriyle bahsedilen bu on gecenin ne muazzam bir hazine olduğunu ne yazık ki hakkıyla bilemiyoruz. Bazı kaynaklarda bu on gecenin Ramazan’ın son on günü veya Muharrem’in onuncu gününe (Aşure Günü’ne) kadar olan on gün olduğu kayıtlı olsa da genel görüş ve kabul, bu mübarek on günün Zilhicce ayının ilk on günü olduğudur.
Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce ayı, İslâm’ın beş esasından biri olan hac ibadetinin yerine getirildiği umumi af ve bağışlanma ayıdır. İşte bu mübarek ayın yukarıda da ifade ettiğimiz birinden onuna kadar olan zaman dilimi “leyâli-i aşere”, yani on mübarek gecedir. 10. gün Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.
İşte bu günlerin kıymetini anlatan Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) muhteşem müjdesi:
“Allah’a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce’nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesi’ne denktir.” (Tirmizi, Savm: 52; İbn-i Mâce,Sıyam: 39)
Demek ki bugünlerde tutulan bir oruç, 360 gün oruca bedeldir. Rabbimizin rahmet ve bereketi o kadar coşmaktadır ki, bir günlük oruca bir yıllık oruç sevabı vermektedir. Böyle güzel ve tatlı bir müjdeye ilgisiz kalmak mümkün mü? Bu gecelerin Kadir Gecesi’ne benzetilmesi ise ayrı bir güzelliktir. Çünkü Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır ve 83 yıllık ibadete bedeldir. Yine Efendimizden (s.a.v.) harika bir teşvik cümlesi:
“Allah indinde Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!” (Abd b. Humeyd, Müsned: 1/257)
Tesbih, Sübhânallah; tahmid, Elhamdülillah; tehlil, Lâilâ heillallah; tekbir ise Allahuekber demektir. Tesbih, tahmid ve tekbirin namazın çekirdekleri hükmünde olduğunu düşünürsek, bugünlerde nafile namazları arttırmanın ne kadar büyük sevap olduğunu anlayabiliriz.
Yukarıdaki hadisi destekleyen şöyle bir rivayet daha vardır: “Günlerden hiçbiri yoktur ki onlarda yapılan bir iş Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan işten daha faziletli ve yüce olup, Allah’a daha sevimli gelsin…” (Tirmizî, Savm: 52; Darimî, Savm: 52)
İbn-i Abbas’ın şu rivayeti ise, bugünlerdeki ibadetin cihattan bile faziletli olduğunu gösteriyor:
Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurdu:
— Allah katında içinde bulunduğumuz şu günler (Zilhicce’nin ilk on günün)deki salih amelden daha sevimli (salih amelin bulunacağı) başka günler yoktur.
Sahabeler, sordular:
— Yâ Resûlallah, Allah yolunda cihat da mı?
Resûlullah (s.a.v.) cevap verdi:
— Evet, Allah yolunda cihat da. Meğer ki bir adam canıyla ve malıyla cihada çıkıp da kendisine ait mal ve candan hiçbir şeyi geri getiremez olursa, o başka. (İbn-i Mâce, Sıyam: 39; İbn-i Hâcer, 5: 119)
Buna göre, ancak cihada çıkıp malını feda edip kendisi de şehit olan kimsenin ameli bu on gündeki amelden faziletlidir.
Bugünlerde oruç tutup, gündüzünü ve gecelerini de ibadetle geçirmek hem affa hem de büyük sevaplar elde etmeye vesile olur.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, yukarıdaki hadislerden hareketle bu günlerin fazileti hakkında şöyle demektedir:
“Bu on gece, Kur’an-ı Azimüşşan’ın “Ve’l-fecri veleyâlin aşrin” (Fecr: 1) kasemi ile, onlara verdiği ehemmiyete binaen o geceler Leyle-i Kadir ve Beraat ve Mi’rac nev’inde büyük kıymetleri var. Çünkü: Hac sırrıyla bütün âlem-i İslâm namına her taraftan gelen binler hacıların bütün kâinatla alâkadarane bir tarzdaki makbul hasenatlarına ve ümmet-i Muhammed’e (s.a.v.) hakkında ettikleri dualarına, o gecelerde amâl-i sâliha ile meşgul olan müminler hissedâr oluyorlar.”
AREFE: UMUMÎ AF GÜNÜ
Bu on gün içinde Arefe gününün yeri ise bambaşkadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Arefe günü tutulan oruç hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur.” (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 457)
Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman Arefe günü kardeşi Hz. Âişe’nin (r.anha) huzuruna girdi. Hz. Âişe oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su dökülüyordu. Abdurrahman ona:
— Orucunu boz, dedi. Hz. Âişe:
— Resûlullahın (s.a.v.) “Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin günahlarına kefaret olur” dediğini işittiğim hâl de iftar mı edeyim?, dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 458)
“Kefaret olur”, günahları örter, affettirir demektir. Bizim gibi neredeyse bir günah denizinde yüzen ahir zaman Müslümanları için bundan daha büyük bir müjde olabilir mi? İşte af ve mağfiret fırsatı!
Başka bir rivayette ise Hz. Âişe (r.anha) şöyle demiştir:
— Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir. (Tergîb ve Terhîb Trc., 2. 460)
Demek ki, bir günlük arefe orucu, üç yıllık normal günlerde tutulan oruç sevabına denktir.
Efendimiz (s.a.v.) bugünün faziletini şöyle anlatır:
— Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse ahiret ile ilgili olarak Allah’tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar.
Yine konuyla ilgili bir hadis şöyledir:
“Arefe gününden daha faziletli bir gün yoktur. Allahu Teâlâ o gün, yer ehli ile meleklere karşı övünür ve (Arafat’taki hacıları kast ederek) şöyle buyurur:
— Kullarıma bir bakın. Saçları başları dağınık, toz toprak içinde her uzak ilden bana geldiler. Bu hâlleri ile onlar, rahmetimi ümit etmekteler, azabımdan dahi korkmaktalar. Şahit olunuz, onları bağışladım. Onların yerlerini cennet eyledim.
Melekler derler ki:
— Onların arasında biri var ki; yalancıktan bu işi yapar.
Falan kadın da öyle.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
— Onları da bağışladım.
Arefe günü olduğu kadar, hiçbir gün cehennemden daha çok azat edilen olmaz.”
Bu arada şunu hatırlatalım: Hadislerde zikredilen Zilhicce’nin ilk on gününden maksat ilk dokuz günüdür. Çünkü Zilhicce’nin onuncu günü Kurban Bayramı’nın birinci günüdür. Bugün oruçlu olmak caiz değildir; ancak o gün de ibadet günüdür. Müstehap olan oruç, Kurban Bayramı’ndan önceki ilk dokuz gündür. On geceye ise, Kurban Bayramı’nın gecesi dâhildir. Çünkü geceler önce gelmektedir.
Ayrıca Zilhicce’nin sekizinci gününe “terviye günü” dokuzuncusuna “Arefe günü”; Kurban Bayramı gününe (onuncu güne) “nahr” yani kurban günü, ondan sonraki üç güne de “teşrik günleri” denilmiştir.
Bu on günü hangi ibadetlerle değerlendirmeliyiz?
Her şeyden önce her zaman ve zeminde en vazgeçilmez ibadet olan beş vakit namazı asla ihmal etmemeliyiz. Çünkü hiçbir nafile ibadet farzların yerini tutamaz. Namazlarda cemaate katılmak için gayret etmeli, daha bir dikkat ve huşû ile eda etmeliyiz. Mümkünse bugünlerde oruç tutup zamanımızı Kur’an, istiğfar, salâvat, zikir ve dua ile geçirmeliyiz. Her zaman yapamayanlar bile hiç değilse bugünlerde kuşluk, evvâbîn, teheccüd gibi namazları kılmalı, affa nail olmak için çırpınmalıdır.
Hatta affa ve rızaya nail olmayı hedef kabul ederek, bu on günü sanki Ramazanın son on günüymüş gibi geçirmeliyiz. Buna güç yetiremeyenler, hiç değilse Arefe gününü ve bir gün öncesini oruçla ve ibadetle geçirmelidirler. On gece içinde, bilhassa terviye, arefe ve bayram gecelerini ihya etmenin özel bir yeri vardır.
Arefe günü bin İhlâs Sûresi okumak çok faziletlidir. Çünkü arefe, tevhidin, azamet ve kibriyanın tam hissedilip ilan edildiği gündür. Bunun için Arefe gününün sabah namazında başlayıp bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar 23 vakit farzlardan sonra teşrik tekbirlerini getirmek vaciptir. Hatta bu tekbirleri on gün içinde müsait oldukça söylemek büyük sevaptır.
Bugünlerde milyonlarca mümin haccetmek için mukaddes topraklara gitmiş, kimi Kâbe’yi tavaf ediyor, kimi ağlayarak dua ediyor, kimi Medine’de Ravza-yı Mutahhara’da gözyaşı döküyor, kimi zikir ve dua ile sa’y ediyor, kimi Makam-ı İbrahim’de gözyaşıyla namaz kılıyor, kimi Mültezem’de af için yalvarıyor… Hepsi kendileri ve müminler için af, mağfiret, rıza, tevfik ve hidayet istiyor. Arefe günü ise, hepsi Arafat’a gelmiş, “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk” sedalarıyla asumanı inletiyor, gözyaşıyla kıldıkları namaz ve ettikleri dua ile Rabbimizin rahmetine sığınıyor.
İşte kendimizi hayalen hacda hissetmek, onları izleyerek kendimizi onların içinde saymak yoluyla manevî bir hâl kazanabiliriz. İnşallah dua ve ibadetlerimizin hacıların yaptıkları ubudiyete dâhil olmasını ümit ederek ibadet edelim.
Şunu da unutmayalım ki, hadislerde verilen müjdelere nail olmak için o günleri nicelik ve nitelik olarak en üst seviyede değerlendirmemiz gerekir. Böylece bambaşka bir hâlete bürünür, ibadetin hazzını yaşar, inşallah Kurban bayramına affedilmiş olarak girebiliriz.
ON GÜNLÜK İHYANIN PÜF NOKTALARI
Birçok insan bugünlerin kıymetini bildiği halde günlük işlerin ve ilişkilerin içinde tam bir ihya programı yapamıyor. Ya unutuyor ya dünya işlerine zaman ayırıyor ya da tam istifade edemiyor. Bunun için şu basit, ama etkili tavsiyelere dikkat edin:
İçinde bulunduğunuz yıl Zilhicce’nin ilk on günü miladî olarak hangi ay ve güne tekabül ediyorsa bunu ajandanıza veya her gün gördüğünüz bir yere not edin.
Bu on gün içinde sizi meşgul edecek misafirlik, yolculuk ve yorucu işlerden uzak durun. Bu tür programları ya öne alın veya erteleyin.
Seçici olmadan maç, dizi, haber izlemek gibi boş ve sizi ilgilendirmeyen işlere zaman ayırmaktan her zaman kaçının; bu on günde ise daha bir titiz olun.
Bugünlerde sağlığınıza özel bir önem verin ki, ibadet ve zikirden geri kalmayın. Ameliyat ve uzun tedavileri bugünlere denk getirmeyin.
Eğer ev hanımı, emekli, yaşlı gibi mesaiye bağlı bir işiniz yoksa bu on günü sanki i’tikâfa girmiş gibi dolu dolu geçirin.
Öğrenci, memur, işçi gibi belirli bir uğraşınız varsa, mümkün olduğu kadar izin ya da tatil günlerinde oruç ve ibadete ağırlık verin.
İş, okul vs. sizi mutlaka meşgul etse bile aralardaki “ölü zamanları” değerlendirin. Bunlardan kastımız, iş ve okula gidip gelirken, teneffüs, sıra bekleme gibi durumlardaki boş zamanlardır. Bu zamanları Kur’an, salâvat, dua, istiğfar ve zikirle değerlendirin.
Yanınızda sürekli küçük ebatlı bir Kur’an veya bir evrad kitabı taşıyın. Boş zamanlarda birkaç sayfa bile okusanız kârdır.
Kur’an okumasını bilmeseniz bile, ezberinizde olan sûreleri defalarca okumanız büyük sevaptır.
Bu on gecede daha az uykuyla idare edin ve uykunuzu kaçıracak çay, kahve gibi içecekleri daha çok tüketin.
On günün tümünde oruçlu olamadıysanız fırsat bulduğunuz gün Cuma’ya denk gelse bile yine oruç tutun. Çünkü başka günlerde tutmaya imkânı olduğu hâlde Cuma günü tutmak mekruhtur. Öyle bile olsa mekruh, sevabından biraz eksilir demektir. Yoksa hiç tutmayan zaten hiç sevap kazanmamış olur.
Zaman kazanmak için bayramlık ve kurbanlık alış verişini önceden yapmaya çalışın.
(TR724)