YAZI DİZİSİ | VEYSEL AYHAN |
Cumhurbaşkanı 15 Temmuz’dan yaklaşık 1 yıl önce 14 Ağustos 2015 Rize’de şu sözleri söylemişti: ”Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir”
Bu, tartışmasız fiili bir darbe idi. “Ben Türkiye’nin yönetim sistemini değiştirdim. Şimdi bunu anayasaya koymak lazım” diyordu. Tüm kurumları kontrol altına almıştı. Meclis bitmişti. Bakanlar, başbakanın değil Saray’ın emrindeydi. Erdoğan ne derse o oluyordu. Diktatörlük, fiili olarak vardı. Sadece anayasada yazmıyordu.
MEDYAYA ÇÖKMEK, SİYASETİ TIKAMAK…
Erdoğan; muhalefet ve medyaya darbe yaparak bunu sağlamıştı. Medyayı havuzlaştırarak kontrolüne almıştı. Saray’ın sesi Cem Küçük rahatça şu sözleri edebiliyor: “Hadi hükümet aleyhine bir yazı yazın, Aydın Doğan’a talimat veririm gereğini yaparım. Eskisi gibi çıkın hükümeti aleyhine bir tek yazı yazın. Eskiden eleştiriyordunuz. Bir tane eleştirel yazı yazamıyorlar…” Ve yandaşlara akıl veriyor: “Sen iktidarsın, senin liderin iktidar, ez geç adamı!” Medya artık bu.
Siyasete gelince… MHP’li delege, Erdoğan’ın emrine girmiş Devlet Bahçeli’den kurtulmak istiyordu ama yargı bir türlü izin vermedi. Delegelerin büyük çoğunluğu kongre yapmak istiyordu ama Gemerek ve Tosya mahkemeleri gibi komikliklerle kongre yaptırmadı. Kongrelerin yapılacağı oteller tehdit edildi… Diğer muhalefet partisi HDP’nin elini kolu yine yargı ile bağlamış, iki eşbaşkan hapse atılmıştı. CHP’ye dokunmasına gerek yoktu. Onlar Saray’ın tam istediği gibi muhalefet yapıyordu. Ara sıra gürlüyor. Ama yağış görülmüyordu. Saman alevi gibi bazen parlıyor, “kabul edilemez, izin vermeyiz” tepkileriyle sönüyordu. Muhalefet ediyordu ama AKP’ile aynı sakızı çiğniyordu.
Tüm bunlar bir diktatörlük için tamamdı ama uykularını kaçıran bir kurum kalmıştı: TSK Yapması gereken son bir iş kalmıştı: SADAT’tan paralel bir ordu kurmuştu. 150 bin kişilik silahlı özel güvenlik ordusu büyük ölçüde AKP’li şirketlere bağlıydı. Ama kendini hala güvende hissetmiyordu.
Askerlerin rahatsızlıklarını ilettiği 27 Nisan 2007 e-muhtırasında gerekçeleri hatırlayacak olursak:
“(1) … Şanlıurfa’da çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş,
(2) … Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği,
(3) … Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği…”
Erdoğan’ın 2007’den sonra yaptıklarının yanında bunlar devede kulak bile değildi. Masum ilahilere bile tepki gösteren TSK devlet düzeninin değiştirilmesine sessiz kalmazdı! Silahlı kuvvetlerde huzursuzluk olduğunun farkındaydı. Korkusu buydu.
KABUSTAN KURTARACAK TEK ŞEY
Erdoğan’ı kabuslarından kurtaracak tek şey ordudaki muhaliflerini temizlemekti. Kendisine muhalif olan tüm subay ve generalleri tespit ettirip ‘cemaat’ yaftasıyla tasfiye ettirmek tek çareydi. Fakat fişlemelere dayanarak on binlerce askeri ordudan atamazdı. Kendisine olağanüstü gerekçeler gerekiyordu. Yani OHAL gerekiyordu.
İşte 15 Haziran bunun içindi. Kurguya göre laikliğin ve Atatürkçülüğün aşındırılmasından rahatsız olan askerlere, cemaate yakın duran subaylara ‘yeşil’ ışık yakılacak ve ‘şahin’ler emir komuta dahilinde olduğunu zannettikleri bir darbe için ‘boş havuza’ atlayacaklardı. Ama tüm bunların kontrolden çıkmaması için proje küçük ölçekli bir girişim olarak organize edilecekti. Nitekim öyle oldu.
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları 15 Temmuz akşamı sessizce bekleyip tuzağın çalışmasını temin ettiler. Tuzak çalıştı. Ve böylece Erdoğan “normal zamanlarda yapamayacağı şeyleri yapabilme imkân ve gücüne sahip oldu”.
SİLAHLI KUVVETLER BİTTİ
Genelkurmay başkanı Akar’ın baygın bakışları altında 140 general en ağır işkencelere maruz kaldı ve ikişer üçer müebbetlerle hapiste. Kurmay subayların yüzde 60’ı ihraç edildi.
16 bin harbiyeli öğrenci sokağa atıldı, bir kısmı hala hapiste.
Askeri okullar kapatıldı, yönetim yandaş bir tarihçiye emanet edildi.
AKP teşkilatlarınca referanslı troller ‘Silahlı İmam Hatip’e çevrilen Milli Savunma mektebini bitirip yakında teğmen olarak kıtaya çıkacak.
DİKTATÖRLÜK TABUTUNUN SON ÇİVİSİ
Ve Erdoğan geçen hafta Türkiye Cumhuriyeti ibaresindeki “cumhuriyet” kelimesini çıkarttı ve ilan etti: “Artık parlamenter demokrasi yok.”
Peki ne var? Tüm ‘racon’ları Erdoğan’ın kestiği bir ‘Mafya Diktatörlüğü’ var.
Erdoğan tüm bunları nasıl başardı?
Dört harfli basit bir sözcükle: “F..ö”.
Bu sözcüğü hem kendi çiğnedi hem de gönüllü olarak muhalefete çiğnetti. Tarihçiler bir gün 80 milyon halk nasıl uyutuldu da Türkiye Cumhuriyeti, bir mafya diktatörlüğü enkazına döndü diye araştırdıklarında kazıda bulacakları bulacakları tek ‘kalıntı’ bu sözcük olacak!
DÜNYA KARİKATÜRİSTLERİNİN GÖZÜYLE 15 TEMMUZ VE ERDOĞAN
Erdoğan’ın 15 Temmuz tezine, TRT dahil 20 televizyon kanalı ve 15 ulusal gazeteyle gözlerini boyadığı (muhalefet dahil) Türkiye’de büyük çoğunluk inandı. Ama dünyada ciddiye alan olmadı. 16 Temmuz’da tek bir demokratik ülkeden bile “geçmiş olsun” mesajı gelmedi. Çünkü senaryo çok kötüydü. Kurgu tel tel dökülüyordu. Bu sebeple, Erdoğan’ın illüzyonuna dünyada alıcı çıkmadı.
(TR724)