Kaçan Tarihi Fırsat…

[Alper Ender Fırat]
Yazık…
Kocaman, koskocaman bir yazık…
450 kilometre yol yürü, arkandan yüz binler yürüsün, araya bariyerler koymadan halkla birlikte ol. Birkaç adım önde yürürken yüz binlerce insan arkanda olsun ve böylece son yılların en güzel fotoğrafını ver, sonra içinden ‘öteki kimlikleri’ cezalandıran bir faşist çıksın.
Yazık
Kocaman, koskocaman bir yazık…
Adalet için Gandi gibi kilometrelere yaya yürü, fiziken Gandi’ye benze ama dilin ondan fersah fersah uzak olsun. Milyonlarca insana umut için yola çık, sonra eski CHP’nin o küçücük dar kalıplarında boğulup git…
Yazık…
Kocaman, koskocaman bir yazık…
Partiden, kimlikten, statüden sıyrılıp sadece adalet talebinde bulunmak için yollara düş ama aidiyetinden dolayı Yahudileri katleden Naziler gibi, Türkiye Cumhuriyetinin yasalarına göre hiçbir suç işlememiş insanların kimliklerinden ve inandıklarından dolayı işlerinden atılmasını haklı bul.
Yazık… Ayağına kadar gelen tarihi bir lider olma fırsatını tekmele… Maalesef Kemal Kılıçdaroğlu ayağına kadar gelen tarihi bir lider olma fırsatını, küçücük derelerde boğularak heba etti. Oysa bu bir parti yürüyüşü değildi. Hiçbir kaygı taşımadan, hiçbir şeyden çekinmeden şeksiz şüphesiz ‘hukuk ve adalet’ diyebilirdi.
Hiç kimse işlemediği suçtan dolayı suçlanamaz, kimse başkasının suçunun cezasını çekemez, kimse aidiyetinden ve inandığından dolayı mahkum edilemez, hiçbir kesim toplu cezalandırılamaz diyebilirdi. Bu ülkenin vatandaşı hangi etnik kimlik ve inanç gurubuna dahil olursa olsun bu ülkenin birinci derece vatandaşıdır, onların hiçbir kaygı taşımadan yaşayabileceği ortamlar derhal hazırlanmalıdır. Değil MGK, hiçbir kurum ve kuruluş bir inanç grubunu durup dururken terörist ilan edemez’ diyebilirdi. Zulme uğrayanın kimliği, aidiyeti, milliyeti, grubu olmaz, amasız, fakatsız, lakinsiz bütün mazlumların yanındayız’ diyebilirdi.
Bu sözler falanın filanın işine yarayacak sözler olduğu için dillendirmiyorum, bunlar evrensel hukukun temel argümanları, evrensel hukuk değerlerinin bağıra bağıra dillendirebilirdi.
Öyle yapmadı.
Sadece kendini yakın hissettiği kesimlerin mağduriyetini dillendirdi. Kürtleri ve Kürtlere yapılan adaletsizlikleri hiç dile getirmedi. Sözcü muhabirinin tutuklanmasına itiraz etti, DİHA muhabirlerine yapılanları ağzına almadı.
Daha da korkuncu Hizmet hareketine gönül verenlerin üniversiteden atılmasını doğru olduğunu söyledi. Üniversitelere karışmayın orası özgürlüğün ve özgür bilimin yuvası olmalıdır diye haykırmadı. Hadi onu söylemeye cesaret edemedi ‘yahu kardeşim kardiyoloji profesörü neye inanıyorsa inansın size ne siz onun iyi doktor olup olmadığına bakın’ bile demedi. Nazilerin Yahudiler için takındığı tavrı takındı. Falanlara her türlü zulüm yapılabilir diye ruhsat verdi.
Kılıçdaroğlu bize, benden evrensel bir lider olmaz, dedi. ‘Ben sadece kendi kesimime yapılan haksızlıklara ses ederim. Fırsatım olsa benden olmayan herkese Recebizmin yaptığının aynısını yaparım. Ben küçük, dar bir coğrafyanın dar düşünceli ya da dar cesaretli bir parti genel başkanıyım, benden başka bir şey beklemeyin olmaz’ dedi. Evrensel hukuk değerlerini cesaretle savunsaydı Martin Luther Kingin ‘bir rüyam var’ konuşması gibi tarihin sayfalarında yer alacaktı.
Oysa onun önüne ne kadar büyük bir fırsat geçmişti. Aynı zamanda Türkiye’nin de bir fırsatı olabilirdi. Olmadı. Yazık çok yazık…
(TR724)