Trump Görevden Azledilir Mi?

[Kemal Ay]

Dün FBI’ın Donald Trump tarafından kovulan eski direktörü James Comey, ABD Senato’sunda senatörlerin karşısına çıktı ve bildiklerini anlattı. Karşısındaki Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörlerin sorularını cevapladı. Politikanın doğası gereği, Cumhuriyetçi senatörler James Comey’in Trump’a yönelik iddialarını zayıflatmak için uğraştı. Demokratlar ise Comey’in ağzından daha ‘keskin’ ifadeler almaya çalıştı. Daha önce George W. Bush ve Barack Obama ile de üst düzey görevlerde çalışan James Comey, soğukkanlılığı ile öne çıkarken Trump’ın doğrudan bir suç işleyip işlemediğine yönelik soruları çoğunlukla ‘kapalı oturuma’ bıraktı. Detaylar ilerleyen günlerde basına yansıyacaktır.
Birçokları için Comey’in Senato’da ifade vermesi, Trump’ın görevden azledilmesi (impeachment) yolunun açılması anlamına geliyor. Eski FBI direktörünün iddiaları arasında kabaca şunlar var: (1) Trump’ın kendisine emekli General Mike Flynn’le ilgili soruşturmayı kapatmasını ‘umduğunu’ söylediğini aktardı. (2) Kendisine defalarca ‘birlikte çalışmayı beklediğini’ söylediği hâlde aniden kovulduğunu belirtti. (3) Trump’ın kendisinden ‘sadakat’ talep ettiğini duyurdu. (4) Rusya’yla ilgili soruşturmanın Trump’ı rahatsız ettiğini, bu sebeple de kovulduğunu öne sürdü. Ayrıca Comey, Trump’la görüşmelerini kayıt altına aldığını belirtti, gerekçesi ilginçti: Trump yalan söyleyebilir diye düşündüm.
Comey’in ‘görevini doğru yapan bir bürokrat’ olduğuna dair imajı, en azından basında, sağlam görünüyor. Nitekim kendisine Başkanlık kampanyası döneminde Hilary Clinton e-postalarıyla ilgili soruşturmayı neden basın toplantısıyla duyurduğu soruldu. Comey, o sırada eski Başkan Bill Clinton’ın Adalet Bakanı’yla görüşmesinden haberdar olduğunu ve bu sebeple basına konuşarak soruşturmayı güvenceye almayı hedeflediğini belirtti. Dolayısıyla Comey’i doğrudan “Demokratların adamı” diyerek yaftalamak kolay değil Trump ekibi tarafından.
Bu sebeple Cumhuriyetçi senatörler Comey’e sıklıkla, daha önceki başkanlarla görüşmelerini kaydedip etmediklerini sordu. “Trump’a takıntılı” olduğuna dair bir izlenim bırakmaya çalışıyorlar muhtemelen. Comey ise daha ileri giderek şu anda adalet bakanlığında Trump’ın ‘adaleti engellediği’ iddiasıyla bir soruşturma yürütüldüğüne ‘inandığını’ öne sürdü. Bu suçlama daha önce ABD Başkanı Richard Nixon’ın istifasına yol açmıştı.
ARİTMETİK OLARAK TRUMP’I AZLETMEK ZOR
Öte yandan ABD yasalarına göre görevden azledilme kolay bir süreç değil. Ciddi deliller içeren azil talebi önce Temsilciler Meclisi’ne gelecek. Burada geçtikten sonra Senato’da oylanacak. Her ikisinden de çoğunluğu sağlayarak geçmesi gerekiyor. Problem şu ki, her iki kurulu da Cumhuriyetçiler domine etmiş durumda. Bazı fireler olabileceği öngörülse bile, Cumhuriyetçi Parti’nin liderliğinin (ve böylece çoğunluğunun) azil kararının aleyhine olacağı bekleniyor. (Elbette Rusya soruşturmasında daha ciddi deliller ortaya çıkması durumunda, işler tersine dönebilir.) Dolayısıyla Trump’ın 4 yılının bu şekilde geçebileceği düşünülüyor. Eğer ikinci bir 4 yıl için daha seçilmezse.
Tabi Trump, Beyaz Saray’da kaldığı sürece ABD’nin gerek dış politikası, gerek iç politikası ciddi anlamda değişmekte. Körfez’deki kriz bunun ilk işareti. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Marshall Planı’yla birlikte uygulanan dünyada ‘liberal demokrasiyi’ (ve sonrasında insan haklarını) savunma hedefi, Trump yönetimi tarafından rafa kaldırılmış durumda. Marshall Planı, bütün Avrupa’yı imar etmek ve burada liberal demokrasiyi korumak adına hayata geçirilmişti. Alman Şansölyesi Angela Merkel bu sebeple Avrupa’nın artık Trump’ın Amerika’sına güvenemeyeceğini söyledi. Bu, ABD ile Avrupa arasındaki bütün bağların kopacağı anlamına gelmiyor elbette zira çok sayıda ‘ortak çıkar’ mevcut fakat ‘Batı’ dünyasını temsil eden Birleşmiş Milletler ve NATO gibi kurumların bu süreçte zayıflayacağı aşikâr.
‘DEMOKRASİ BARIŞ GETİRİR’ TEORİLERİ ÇÖKTÜ
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ABD’nin buradan ‘tek süper güç’ olarak çıkmasıyla uluslararası ilişkiler camiasında beklenti, bu süper gücün ‘barış’ için büyük bir fırsat olabileceği yönündeydi. Hatta küreselleşmeye de bu gözle bakılmış, eğer ülkeler daha açık hâle gelirse, kültürler birbirini daha çok tanırsa, savaş çıkma ihtimallerinin azalacağı öngörülmüştü. Buna, dünyada yürütülecek bir ‘demokratikleştirme misyonu’ eklenerek, demokratik yönetime sahip ülkelerin savaşı istemeyeceği belirtilmişti. ‘Dünyanın jandarması’ olarak ABD, bir yanda dünya üzerindeki çatışmalarda ‘hakem’ rolü üstlenecek, diğer yandan da Batı-dışı ülkelerde ‘demokrasiyi (ve sonraları kalkınmayı)’ sağlayarak, dünyada ‘barışı’ sağlayacaktı. 11 Eylül 2001’deki terör saldırıları ve ardından George W. Bush’un ‘küresel terörle savaşı’ bütün bu iddiaları anlamsızlaştırdı.
Bugün ise ‘tek süper güç’ modelinden tamamen uzaklaşmış durumdayız çünkü Trump yönetimi, ABD’nin böyle bir rol üstlenmesini ‘faydasız’ görüyor. ‘Amerika’nın çıkarları’ denilen şey artık tamamen ekonomik araçlar. Dünyadaki en büyük silah üreticisi Amerika olduğuna göre, dünyadaki savaşları önlemenin de bir anlamı yok. Daha çok savaş, daha çok silah demek ve daha çok silah da ABD’de daha çok ‘iş’ demek.
Bu karikatürize edilmiş önermeyi şunun için yaptım: İngiltere’de Brexit, ABD’de Trump’ın seçilmesi sadece işsiz kalmış ‘beyazların’ tercihi değildi. Gün geçtikçe daha net bir biçimde ortaya çıkıyor ki, muhafazakâr orta sınıfların, ‘statüsünü kaybettiğini’ düşünen ‘beyazların’, dünyanın kontrolden çıkacak şekilde değiştiğini düşünen statüko yanlılarının tercihiydi. Dün İngiltere’de parlamento seçimleri vardı mesela. Anketlere göre gençlerin tercihi ‘değişim’. Bu sebeple de ‘marjinal solcu’ olarak etiketlenen Jeremy Corbyn’i destekliyorlar. Corbyn, sosyalist olduğunu gizlemiyor ancak merkeze de oynayabileceğini gösteriyor. Bir nevi İngiltere’nin ‘geleceği’ şimdiden Corbyn ve benzerlerini istiyor. Bugünkü ‘muhafazakâr’ defans, değişime karşı statüko yanlılarının son savunusu hâline gelebilir ve korkutucu tarafı şu ki, hayli kanlı geçebilir…