[Erman Yalaz]
Demokrasiye inanan hiç kimse darbeciler yargılanmasın diyemez. Bu suçu işleyenler sonuna kadar cezalandırılmalıdır. Peki darbe nedir? Gerçek darbeyi kimler yapar? Darbelerde neler yaşanır?
27 Mayıs 1960 darbesi, askeri darbelerin anasıdır. Başbakan Adnan Menderes ve 2 bakanı idam edilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar dahil Demokrat Parti milletvekillerinin tamamı derdest edilmiş, Genelkurmay Başkanı dipçiklerle dövülerek evinden alınmıştır. İdam yargılamaları yapılmıştır. 5 binden fazla ordu mensubu yine 500’den fazla yargı üyesi tasfiye edilmiş, sokakta ağlamak, yas tutmak bile yasak hale getirilmiştir. Yarası derindir. Yarım asrı aşkındır kanamaktadır.
Ya peki, 15 Temmuz 2016? Bir Cuma akşamı İstanbul trafiğinin en yoğun saatinde askeri öğrenciler eliyle köprü trafiği kesen, Cumhurbaşkanının yerini saatlerce tespit edemeyen, gece yarısı ayrıldığı otele 3 saat sonra Marmaris’e sabah baskını yapanlar? Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları? Darbenin merkez üssünde filtre kahve içip, kuruyemiş yiyen Hulusi Akar nerede duruyordu örneğin?
ASKERLER KONUŞTUKÇA BİRİLERİNİN İŞLERİ KARIŞIYOR
Mahkemeler başladı. Bugüne kadar havuz ve yandaş medyanın yalanları ile beslenmişti kamuoyu. Şimdi gerçek şahıslar konuşuyor. Anlaşılan o ki, işkencelere, ucunda idam tehditleri olmasına rağmen komutanlar, askerler doğru bildiklerini anlatıyor. Onlar anlattıkça birilerinin işleri iyice karışıyor. “29 Ekim kutlamalarında bile sokakta daha fazla tank vardır” diyor bir komutan. Bir başka komutan “Emri Genelkurmay Başkanı’ndan aldık” diyor. Bir diğeri Yaşar Güler Paşa’nın emriyle sıkıyönetim direktifleri ve mesajlarını çektim diyor. Aynı davadan başka bir isim ekliyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alınması emrini Zeki Aksakallı’dan aldık!
Bu nasıl darbe? Kimin eli kimin cebinde? Bugün yargılananlar ne kadar darbenin aktörü, ne kadarı mağduru, tuzağa düşürüleni? 46 yıllık asker, kuvvet komutanı ağzı burnu dağıtılmış işkence görüntüleri servis edilmiş bir isim Akın Öztürk. Hulusi Paşa’nın emriyle darbe girişimi içinde olanları ikna etme görevi aldığını bir grubu beşincisinde ikna ettiğini anlatıyor. Şimdi üstüne idam urganları atılıyor. Darbenin, cuntanın bir numarası diye yargılanıyor!? Darbe akşamı eşi hasta, kendisi torun seviyor. Bunlar nasıl cuntacı?
Öte tarafta derdest edilen tek bir bakan yok. Başbakan ve Cumhurbaşkanı tabiri caiz ise elini kollunu sallayarak ilden ile uçaktan uçağa geçiyor!
Sahneyi gerçek darbelere saralım. 27 Mayıs’ta yaşananlara bir bakalım. Ve bir yıldır yüz binlere sistematik zulme dönen yargıçların, öğretmenlerin, gazetecilerin, akademisyenlerin esir edildiği 15 Temmuz darbe girişimine; -ki bugünlerde mahkemelerdeki asker ifadelerine göre- yani TSK’nın değil, sivil darbe kurgulayan çevrelerin ordu mensuplarını içine çektiği ‘Paramiliter Darbe’nin kodlarına bir bakalım.
27 MAYIS DARBESİ
SAHNE 1 Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal
Celal Bayar, 27 Mayısta gece yarısında Osman Köksal tarafından Çankaya Köşkü’nde esir alındı. Köksal, Bayar’ı aslında 21 Mayıs günü, yani bir hafta önce vurmaya karar vermişti. Harbiye öğrencilerinin gösterilerini organize ederken, bir yandan Menderes ve Bayar’ın toplantılarında alınan kararları cuntaya iletiyordu. Nihayet 27 Mayıs 03.00 sularında Bayar’ı esir almaya kalktığında bu kez elinde silah ile bekleyen Cumhurbaşkanı olacaktı. Bayar, kendisini tutuklayamayacakları restini çekip önce komutan dahil askerlere mukabeleyi, sonra kendini vurmayı bile düşünmüştü. İdam istendi, Yassıada’da aylarca yargılandı, yıllarca hapis yattı.
SAHNE 2 Başbakan Menderes’e Kütahya yolunda kurulan tuzak
Başbakan Adnan Menderes’in 27 Mayıs gece yarısı Çankaya Köşkü’ndeki evi basıldı. Tankların namluları evinin camına çevrilmiş. Silahlı subaylar, askerler kuşatmıştı. Eşi ve çocukları esir alınmıştı. Kimseden haber alamıyordu. 04.36’da Ankara Radyosu’nda darbe bildirisi okundu. Menderes, Eskişehir’den Kütahya’ya geçerken gözaltına alındı. Önce Ankara’ya sonra aylarca eziyet edilen Yassıada zindanlarına ve mahkemesine getirildi. Bir yıl sonra iki bakanıyla birlikte ‘cunta mahkemesi’ kararıyla asılarak şehit edildi.
SAHNE 3 -Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, dipçiklenerek gece yarısı tutuklanıyor
Erdelhun, saat 03.30’da köşkün arkasında gelen tank sesleriyle uyanıyor. 03.45’te emir subayına ulaşıyor, komutanlıkların hiçbirinden cevap yok. Telefonlar kesilmiş. Muhafız Alayı komutanı emrini dinlemiyor. 04.30, evinin kapısı dipçiklerle kırılarak içeri giriliyor. Tartaklanıyor. Veteriner General Burhanettin Uluç tutukluyor. Harp okuluna götürülüyor. Demokrat Partililer gibi aylarca yassıada eziyet görüyor. İdam kararı alınıyor. İnfazı Bayar gibi son anda durduruluyor.
27 Mayıs böyle. Yarım asrı aşkındır içimizi kanatıyor. Ama darbecilere, cuntacılara bakan yönüyle sırf bu üç örnek üzerinden bile tıkır tıkır işleyen, acımasız ve gaddarca bir darbe.
VE 15 TEMMUZ…
SAHNE 1 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Marmaris-İstanbul-Ankara hattında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe geçesinden itibaren onlarca çelişkili ifade verdi. Önce darbeyi eniştesinden öğrendiğini söyledi. Sonra MİT’in o gün 14.00 itibariyle darbe girişiminden haberdar olduğu ortaya çıkıyor. Kilit isim Yaşar Güler, MİT Müsteşarının Erdoğan’ın koruma müdürünü arayıp durumdan haberdar ettiğini söylüyor. Tık yok. 00.37’de Cumhurbaşkanı CNN’e görüntülü bağlanıyor. 10 saatlik sır. İddianamelerde darbe planında Erdoğan Huber Köşkü’nde alınacaktı deniyor. Ama kendisi Marmaris’te. Erdoğan helikopterle Dalaman Havalimanından 01.37 havalanıyor. ATA uçağını 00.45 sularında siyah bir minibüsle cuntacılar kontrol etti deniyor. Hatta Erdoğan bunu Sevr dağı benzetmesiyle anlatıp gündem oluyor. Darbeciler uçağı buluyor kendisini bulamıyor. Suikast timi gönderilmiş sözde ama sabaha doğru 03.20’de. O dakikalarda Erdoğan İstanbul’da peydahlanıyor. ‘Darbe Allah’ın lütfu’ diyor. Damat gülüyor. Bir ifadede F16’lar taciz etti deniyor, bir diğerinde taciz değil koruma yapıldığı söyleniyor. Darbeciler her şeyi planlıyor ama sözde darbenin asıl hedefindeki isimle ilgili varsa senaryo, planlama dökülüyor.
SAHNE 2 Başbakan Binali Yıldırım gece yarısı TV’de
Bakanların yerleri bilinmez durumda. Gece yarısına az kala Binali Bey, NTV’ye bağlanıyor. “Doğrusu bir kalkışma olduğunu düşünüyoruz” diyor. Bazı kişilerin kanunsuz eylemi söz konusu diyor. “Pabuç bırakmayacağız” filan sözleri söylüyor. Aylar sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nu havalimanından ayrılması sahnesi eşliğinde suçluyor, ama kendisinin de bir tünelde saklandığı ortaya çıkıyor. Bakanların yeri yurdu belli değil. Gözaltı yok. Televizyonlarda komutanlar demokrasi çağrısı yapıyor. Kabineden ses yok.
SAHNE 3 Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarıyla sarmaş dolaş
Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın darbe günü ve öncesi görüşmeleri sır. 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanlığı tarihinde hiç olmadık şekilde bir gün öne alınıyor, havuz başında sohbetler ediliyor. Akar darbeden, öğleden sonra MİT’e gelen ihbarla önce telefon vasıtasıyla, sonra Müsteşar Yardımcısı kanalıyla ve son olarak Fidan’ın (18.00’de) fiili teşrifleriyle bilgi sahibi olmuş (En azından TBMM Komisyonu’na aylar sonra ulaşan ifadesinde böyle söylüyor). Ama bir Allah’ın kulu Başbakanı, Cumhurbaşkanını haberdar etmemiş, bilgi vermemiş. Bir söylenti var ne olur ne olmaz, darbe olabilir dememiş.
Sonrasındaki 4 saat ne yaşanmış? Köprülere askerler çıkana kadar beklenmiş. Komutan karargahta YAŞ dersine çalışıyor! Sonra özel kuvvetler Genelkurmay’ı işgal ediyor. Kendisi darbecilerin karargahı dedikleri Akıncı Üssü’ne götürülüyor. Onu alan ekibin komutanı Kurmay Albay Fırat Alakuş, “Emri Özel Kuvvetler Komutanı Zeki Aksakallı verdi” diyor. Aksakallı birilerine göre kahraman şimdi.
Bir astsubayın ifadesindeki bilgilere göre çerez yiyip, filtre kahve içiyor darbecilerle Akar. Akın Öztürk’ün anlattığına göre komutan darbecilerle müzakere edip onları durdurmasını istiyor. Akın Paşa başarılı oluyor, ama darbecilerin başı diye yargılanıyor. Mehmet Dişli, Akın Öztürk, komutanlar, alt rütbeli subay astsubay Akar’ın anlatımlarını yalanlıyor. Sonra komutan helikopterle Çankaya köşküne iniyor. Skorsky’ler devri kapanıyor, bundan sonra Erdoğan’ın uçaklarında Arabistan, Hindistan, Amerika seyahatleri…
Bu arada o gece AKP ve TSK’yı yakın takibe alan İngiliz siber istihbarat birim ‘Darbe Fethullah Gülen’in üzerine yıkılsın’, ‘Yarın tasfiyeler başlasın’ dendiğini kayda alıyor… ABD, Alman istihbaratları bu işte başka birşeyler olduğunu raporlarıyla net ortaya koyuyor.
PEKİ 27 MAYIS DARBE DE, 15 TEMMUZ DEĞİL Mİ?
15 Temmuz’dan sonra taş taş üstünde bırakılmıyor. Fişleme listeleri, tatildeki komutanlara uzanıyor. Savcı hakim, gazeteci, öğretmen, akademisyen 60 bin kişi tutuklu.
Asker ciheti de vahim. Darbeyle suçlanan 166 general 6810 albay ve alt rütbelerde tutuklu var cezaevlerinde şimdi. Toplam rakam 7 bin 500’lerde. Yarısının ifadelerinde izinde oldukları ortaya çıkıyor. 37 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin yaptığını, 7 binden fazla doğrudan cunta olarak değerlendirilen bu ekip yapamamış iktidarın tezlerine göre. Yine 10 bin 732 polis tutuklu. Örgütün ikinci silahlı kanadında yaprak kımıldamamış.
Evet 27 Mayıs 1960 darbesi darbelerin anasıdır. Askeri vesayet, bundan sonra her 10 yılda bir muhtıra, darbe, postmodern darbe olarak kendini göstermiş, askerin içindeki hizipler 1960’lar ve 1970’lerin içinde cuntacılığın alasını sergilemiş, Talat Aydemir, Celal Madanoğlu gibi sembolik isimlerin kalkışmaları ile adeta sürekli bir darbe, cunta, cuntacılık rüzgarı esmiştir.
15 Temmuz 2016’da yaşananlar bir darbe midir peki? Darbe ise Yurtta Sulh Konseyi diye kamuoyuna deklare edilen bu darbecilerin birbirlerinin yaptığından, kararlardan haberi yok mudur? Akşamın 9’unda İstanbul trafiğini kesmek, 00.30’da Marmaris’ten ayrılmış Cumhurbaşkanını gece 03.00’de almaya gitmek, Meclis bombalamak,Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarını sözde esir alıp bırakmak da neyin nesi? Her tarafı dökülen bu başıbozukluk cuntalar tiyatrosu olsa gerek. İddianamelerle, iktidar söylemleri ve emniyet raporları, AKP kurgulu yargı ile FETÖ adında bir cuntadan söz ediliyor. Ama kimsenin bu cuntadan görev listelerinden; asker disiplini ile hareket etmekten haberi yok. Birçoğu biz Kemalist’iz, Atatürkçüyüz, bazıları Milliyetçiyiz diyor.
Tam bir tiyatro sahnelenmiş. Başarısız olmak üzere kurgulanmış bir darbe oyunu seyrettirilmiş.
Şimdi mahkemelerde hakikatlerin belki binde biri konuşulmaya başlayınca devreye yine eski aktörler alınıyor. Hulusi Akar, 8 ay gitmediği cevaplamadığı Reşat Petek komisyonuna acele posta yeni anlatımlar iletiyor. Aslında darbe ihbarı hiç alınmamıştı, demeye getiriyor. Sonra “aldık ama sorun bakalım niye söylemedik başbakana reisi cumhura” diyor anlatımları. Uçakların uçuşu yasaklanıyor, ama birliklerin hareketine engel olunmuyor. Erdoğan’ı almaya gidenler durdurulmuyor. Öyle ise 248 kişi niye şehit ediliyor? Gece yarısı çağrı yapanlar gündüz öğrendiklerinde, her sahnesini iyi bildikleri bu darbe girişimi oyununu niye durdurmuyorlar? Allah’ın lütfu olduğu için mi? Yoksa, 15 Temmuz SADAT’ı, Aksakallı’sı, Fidan’ı, Akar’ı ile Paramiliterlerin Darbesi olduğu için mi?
27 Mayıs 1960 darbesi, askeri darbelerin anasıdır. Başbakan Adnan Menderes ve 2 bakanı idam edilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar dahil Demokrat Parti milletvekillerinin tamamı derdest edilmiş, Genelkurmay Başkanı dipçiklerle dövülerek evinden alınmıştır. İdam yargılamaları yapılmıştır. 5 binden fazla ordu mensubu yine 500’den fazla yargı üyesi tasfiye edilmiş, sokakta ağlamak, yas tutmak bile yasak hale getirilmiştir. Yarası derindir. Yarım asrı aşkındır kanamaktadır.
Ya peki, 15 Temmuz 2016? Bir Cuma akşamı İstanbul trafiğinin en yoğun saatinde askeri öğrenciler eliyle köprü trafiği kesen, Cumhurbaşkanının yerini saatlerce tespit edemeyen, gece yarısı ayrıldığı otele 3 saat sonra Marmaris’e sabah baskını yapanlar? Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları? Darbenin merkez üssünde filtre kahve içip, kuruyemiş yiyen Hulusi Akar nerede duruyordu örneğin?
ASKERLER KONUŞTUKÇA BİRİLERİNİN İŞLERİ KARIŞIYOR
Mahkemeler başladı. Bugüne kadar havuz ve yandaş medyanın yalanları ile beslenmişti kamuoyu. Şimdi gerçek şahıslar konuşuyor. Anlaşılan o ki, işkencelere, ucunda idam tehditleri olmasına rağmen komutanlar, askerler doğru bildiklerini anlatıyor. Onlar anlattıkça birilerinin işleri iyice karışıyor. “29 Ekim kutlamalarında bile sokakta daha fazla tank vardır” diyor bir komutan. Bir başka komutan “Emri Genelkurmay Başkanı’ndan aldık” diyor. Bir diğeri Yaşar Güler Paşa’nın emriyle sıkıyönetim direktifleri ve mesajlarını çektim diyor. Aynı davadan başka bir isim ekliyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alınması emrini Zeki Aksakallı’dan aldık!
Bu nasıl darbe? Kimin eli kimin cebinde? Bugün yargılananlar ne kadar darbenin aktörü, ne kadarı mağduru, tuzağa düşürüleni? 46 yıllık asker, kuvvet komutanı ağzı burnu dağıtılmış işkence görüntüleri servis edilmiş bir isim Akın Öztürk. Hulusi Paşa’nın emriyle darbe girişimi içinde olanları ikna etme görevi aldığını bir grubu beşincisinde ikna ettiğini anlatıyor. Şimdi üstüne idam urganları atılıyor. Darbenin, cuntanın bir numarası diye yargılanıyor!? Darbe akşamı eşi hasta, kendisi torun seviyor. Bunlar nasıl cuntacı?
Öte tarafta derdest edilen tek bir bakan yok. Başbakan ve Cumhurbaşkanı tabiri caiz ise elini kollunu sallayarak ilden ile uçaktan uçağa geçiyor!
Sahneyi gerçek darbelere saralım. 27 Mayıs’ta yaşananlara bir bakalım. Ve bir yıldır yüz binlere sistematik zulme dönen yargıçların, öğretmenlerin, gazetecilerin, akademisyenlerin esir edildiği 15 Temmuz darbe girişimine; -ki bugünlerde mahkemelerdeki asker ifadelerine göre- yani TSK’nın değil, sivil darbe kurgulayan çevrelerin ordu mensuplarını içine çektiği ‘Paramiliter Darbe’nin kodlarına bir bakalım.
27 MAYIS DARBESİ
SAHNE 1 Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal
Celal Bayar, 27 Mayısta gece yarısında Osman Köksal tarafından Çankaya Köşkü’nde esir alındı. Köksal, Bayar’ı aslında 21 Mayıs günü, yani bir hafta önce vurmaya karar vermişti. Harbiye öğrencilerinin gösterilerini organize ederken, bir yandan Menderes ve Bayar’ın toplantılarında alınan kararları cuntaya iletiyordu. Nihayet 27 Mayıs 03.00 sularında Bayar’ı esir almaya kalktığında bu kez elinde silah ile bekleyen Cumhurbaşkanı olacaktı. Bayar, kendisini tutuklayamayacakları restini çekip önce komutan dahil askerlere mukabeleyi, sonra kendini vurmayı bile düşünmüştü. İdam istendi, Yassıada’da aylarca yargılandı, yıllarca hapis yattı.
SAHNE 2 Başbakan Menderes’e Kütahya yolunda kurulan tuzak
Başbakan Adnan Menderes’in 27 Mayıs gece yarısı Çankaya Köşkü’ndeki evi basıldı. Tankların namluları evinin camına çevrilmiş. Silahlı subaylar, askerler kuşatmıştı. Eşi ve çocukları esir alınmıştı. Kimseden haber alamıyordu. 04.36’da Ankara Radyosu’nda darbe bildirisi okundu. Menderes, Eskişehir’den Kütahya’ya geçerken gözaltına alındı. Önce Ankara’ya sonra aylarca eziyet edilen Yassıada zindanlarına ve mahkemesine getirildi. Bir yıl sonra iki bakanıyla birlikte ‘cunta mahkemesi’ kararıyla asılarak şehit edildi.
SAHNE 3 -Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, dipçiklenerek gece yarısı tutuklanıyor
Erdelhun, saat 03.30’da köşkün arkasında gelen tank sesleriyle uyanıyor. 03.45’te emir subayına ulaşıyor, komutanlıkların hiçbirinden cevap yok. Telefonlar kesilmiş. Muhafız Alayı komutanı emrini dinlemiyor. 04.30, evinin kapısı dipçiklerle kırılarak içeri giriliyor. Tartaklanıyor. Veteriner General Burhanettin Uluç tutukluyor. Harp okuluna götürülüyor. Demokrat Partililer gibi aylarca yassıada eziyet görüyor. İdam kararı alınıyor. İnfazı Bayar gibi son anda durduruluyor.
27 Mayıs böyle. Yarım asrı aşkındır içimizi kanatıyor. Ama darbecilere, cuntacılara bakan yönüyle sırf bu üç örnek üzerinden bile tıkır tıkır işleyen, acımasız ve gaddarca bir darbe.
VE 15 TEMMUZ…
SAHNE 1 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Marmaris-İstanbul-Ankara hattında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe geçesinden itibaren onlarca çelişkili ifade verdi. Önce darbeyi eniştesinden öğrendiğini söyledi. Sonra MİT’in o gün 14.00 itibariyle darbe girişiminden haberdar olduğu ortaya çıkıyor. Kilit isim Yaşar Güler, MİT Müsteşarının Erdoğan’ın koruma müdürünü arayıp durumdan haberdar ettiğini söylüyor. Tık yok. 00.37’de Cumhurbaşkanı CNN’e görüntülü bağlanıyor. 10 saatlik sır. İddianamelerde darbe planında Erdoğan Huber Köşkü’nde alınacaktı deniyor. Ama kendisi Marmaris’te. Erdoğan helikopterle Dalaman Havalimanından 01.37 havalanıyor. ATA uçağını 00.45 sularında siyah bir minibüsle cuntacılar kontrol etti deniyor. Hatta Erdoğan bunu Sevr dağı benzetmesiyle anlatıp gündem oluyor. Darbeciler uçağı buluyor kendisini bulamıyor. Suikast timi gönderilmiş sözde ama sabaha doğru 03.20’de. O dakikalarda Erdoğan İstanbul’da peydahlanıyor. ‘Darbe Allah’ın lütfu’ diyor. Damat gülüyor. Bir ifadede F16’lar taciz etti deniyor, bir diğerinde taciz değil koruma yapıldığı söyleniyor. Darbeciler her şeyi planlıyor ama sözde darbenin asıl hedefindeki isimle ilgili varsa senaryo, planlama dökülüyor.
SAHNE 2 Başbakan Binali Yıldırım gece yarısı TV’de
Bakanların yerleri bilinmez durumda. Gece yarısına az kala Binali Bey, NTV’ye bağlanıyor. “Doğrusu bir kalkışma olduğunu düşünüyoruz” diyor. Bazı kişilerin kanunsuz eylemi söz konusu diyor. “Pabuç bırakmayacağız” filan sözleri söylüyor. Aylar sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nu havalimanından ayrılması sahnesi eşliğinde suçluyor, ama kendisinin de bir tünelde saklandığı ortaya çıkıyor. Bakanların yeri yurdu belli değil. Gözaltı yok. Televizyonlarda komutanlar demokrasi çağrısı yapıyor. Kabineden ses yok.
SAHNE 3 Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarıyla sarmaş dolaş
Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın darbe günü ve öncesi görüşmeleri sır. 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanlığı tarihinde hiç olmadık şekilde bir gün öne alınıyor, havuz başında sohbetler ediliyor. Akar darbeden, öğleden sonra MİT’e gelen ihbarla önce telefon vasıtasıyla, sonra Müsteşar Yardımcısı kanalıyla ve son olarak Fidan’ın (18.00’de) fiili teşrifleriyle bilgi sahibi olmuş (En azından TBMM Komisyonu’na aylar sonra ulaşan ifadesinde böyle söylüyor). Ama bir Allah’ın kulu Başbakanı, Cumhurbaşkanını haberdar etmemiş, bilgi vermemiş. Bir söylenti var ne olur ne olmaz, darbe olabilir dememiş.
Sonrasındaki 4 saat ne yaşanmış? Köprülere askerler çıkana kadar beklenmiş. Komutan karargahta YAŞ dersine çalışıyor! Sonra özel kuvvetler Genelkurmay’ı işgal ediyor. Kendisi darbecilerin karargahı dedikleri Akıncı Üssü’ne götürülüyor. Onu alan ekibin komutanı Kurmay Albay Fırat Alakuş, “Emri Özel Kuvvetler Komutanı Zeki Aksakallı verdi” diyor. Aksakallı birilerine göre kahraman şimdi.
Bir astsubayın ifadesindeki bilgilere göre çerez yiyip, filtre kahve içiyor darbecilerle Akar. Akın Öztürk’ün anlattığına göre komutan darbecilerle müzakere edip onları durdurmasını istiyor. Akın Paşa başarılı oluyor, ama darbecilerin başı diye yargılanıyor. Mehmet Dişli, Akın Öztürk, komutanlar, alt rütbeli subay astsubay Akar’ın anlatımlarını yalanlıyor. Sonra komutan helikopterle Çankaya köşküne iniyor. Skorsky’ler devri kapanıyor, bundan sonra Erdoğan’ın uçaklarında Arabistan, Hindistan, Amerika seyahatleri…
Bu arada o gece AKP ve TSK’yı yakın takibe alan İngiliz siber istihbarat birim ‘Darbe Fethullah Gülen’in üzerine yıkılsın’, ‘Yarın tasfiyeler başlasın’ dendiğini kayda alıyor… ABD, Alman istihbaratları bu işte başka birşeyler olduğunu raporlarıyla net ortaya koyuyor.
PEKİ 27 MAYIS DARBE DE, 15 TEMMUZ DEĞİL Mİ?
15 Temmuz’dan sonra taş taş üstünde bırakılmıyor. Fişleme listeleri, tatildeki komutanlara uzanıyor. Savcı hakim, gazeteci, öğretmen, akademisyen 60 bin kişi tutuklu.
Asker ciheti de vahim. Darbeyle suçlanan 166 general 6810 albay ve alt rütbelerde tutuklu var cezaevlerinde şimdi. Toplam rakam 7 bin 500’lerde. Yarısının ifadelerinde izinde oldukları ortaya çıkıyor. 37 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin yaptığını, 7 binden fazla doğrudan cunta olarak değerlendirilen bu ekip yapamamış iktidarın tezlerine göre. Yine 10 bin 732 polis tutuklu. Örgütün ikinci silahlı kanadında yaprak kımıldamamış.
Evet 27 Mayıs 1960 darbesi darbelerin anasıdır. Askeri vesayet, bundan sonra her 10 yılda bir muhtıra, darbe, postmodern darbe olarak kendini göstermiş, askerin içindeki hizipler 1960’lar ve 1970’lerin içinde cuntacılığın alasını sergilemiş, Talat Aydemir, Celal Madanoğlu gibi sembolik isimlerin kalkışmaları ile adeta sürekli bir darbe, cunta, cuntacılık rüzgarı esmiştir.
15 Temmuz 2016’da yaşananlar bir darbe midir peki? Darbe ise Yurtta Sulh Konseyi diye kamuoyuna deklare edilen bu darbecilerin birbirlerinin yaptığından, kararlardan haberi yok mudur? Akşamın 9’unda İstanbul trafiğini kesmek, 00.30’da Marmaris’ten ayrılmış Cumhurbaşkanını gece 03.00’de almaya gitmek, Meclis bombalamak,Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarını sözde esir alıp bırakmak da neyin nesi? Her tarafı dökülen bu başıbozukluk cuntalar tiyatrosu olsa gerek. İddianamelerle, iktidar söylemleri ve emniyet raporları, AKP kurgulu yargı ile FETÖ adında bir cuntadan söz ediliyor. Ama kimsenin bu cuntadan görev listelerinden; asker disiplini ile hareket etmekten haberi yok. Birçoğu biz Kemalist’iz, Atatürkçüyüz, bazıları Milliyetçiyiz diyor.
Tam bir tiyatro sahnelenmiş. Başarısız olmak üzere kurgulanmış bir darbe oyunu seyrettirilmiş.
Şimdi mahkemelerde hakikatlerin belki binde biri konuşulmaya başlayınca devreye yine eski aktörler alınıyor. Hulusi Akar, 8 ay gitmediği cevaplamadığı Reşat Petek komisyonuna acele posta yeni anlatımlar iletiyor. Aslında darbe ihbarı hiç alınmamıştı, demeye getiriyor. Sonra “aldık ama sorun bakalım niye söylemedik başbakana reisi cumhura” diyor anlatımları. Uçakların uçuşu yasaklanıyor, ama birliklerin hareketine engel olunmuyor. Erdoğan’ı almaya gidenler durdurulmuyor. Öyle ise 248 kişi niye şehit ediliyor? Gece yarısı çağrı yapanlar gündüz öğrendiklerinde, her sahnesini iyi bildikleri bu darbe girişimi oyununu niye durdurmuyorlar? Allah’ın lütfu olduğu için mi? Yoksa, 15 Temmuz SADAT’ı, Aksakallı’sı, Fidan’ı, Akar’ı ile Paramiliterlerin Darbesi olduğu için mi?