İşte Hasan Cemal’in Demokrasiymiş, değişimmiş, hadi ordan, başka kapıya! başlıklı o yazısı:
Demokrasiymiş…
Değişimmiş…
Reformmuş…
Yeni atılım dönemiymiş…
‘Efsanenin geri dönüşü‘ymüş…
Şaka gibi, gerçekten öyle.
Çocuk mu kandırıyorsunuz?..
Değişim dediniz, demokrasiyi yıktınız.
Hukuk düşmanlığı yaptınız.
Özgürlük düşmanlığı yaptınız.
Adım adım tek adamlık rejimini getirdiniz.
Yargıyı teslim aldınız.
Yasamayı teslim aldınız.
Yargı ve yasamayı yürütmenin emrine aldınız.
Tek adam her şey oldu.
Demokrasiyi demokrasi yapan yargı bağımsızlığını, güçler ayrılığını yerle bir ettiniz.
Demokrasiyi demokrasi yapan bağımsız ve özgür medyayı yok ettiniz.
Sadece Saray‘ın sesine kulak veren, sadece Reis‘e biat eden, ona soru bile soramayan bir medya düzeni kurdunuz.
Koca memleketi ‘gazeteciler hapishanesi‘ne çevirdiniz.
Kürtlerin sesini soluğunu kestiniz.
Şehirlerini, evlerini barklarını yıktınız.
Hapishaneleri Kürt siyasetçilerle, belediye başkanlarıyla doldurdunuz.
Belediyelerine ‘devlet darbesi‘yle kayyım atadınız.
HDP‘nin 6 milyon oyunu hiçe saydınız.
Güneydoğu‘ya o 1990’lar cehenneminden daha kötüsünü yaşatmaya başladınız.
Kürtlerin sarı-kırmızı-yeşil renklerini 1990’lardaki gibi yasakladınız.
Sevgili Tahir Elçi‘nin parka verilen adını bile değiştirdiniz.
Sonra da demokrasiymiş…
Değişimmiş…
Reformmuş…
Atılımmış…
Hadi ordan!
Çocuk mu kandırıyorsunuz?
Bir tek Cumhuriyet gazetesine yapılanlar, sizin demokrasiyle hukukla işiniz olmadığını çırılçıplak sergiler.
Bir tek Sözcü gazetesine daha dün yapılanlar, sizin demokrasiyle hukukla işiniz olmadığını çırıl çıplak sergiler.
Bir tek Oğuz Güven‘e, bir tweet yüzünden hapse attığınız sevgili Oğuz’a yapılanlar, sizin demokrasiyle hukukla işiniz olmadığını çırılçıplak sergiler.
Bir tek Ali Bulaç‘a yapılanlar, -onun beni aç koyun kitapsız bırakmayın çığlığına kulak tıkayabilenler- sizin demokrasiyle hukukla vicdanla işiniz olmadığını çırıl çıplak sergiler.
Bir tek üniversiteye, özgürlük diyen akademisyenlere yapılanlar, -yani bir tek cumhuriyet tarihinin en büyük üniversite kıyımı- sizin demokrasiyle hukukla işiniz olmadığını çırılçıplak sergiler.
O kadar çok günahınız var ki.
Demokrasi dediniz, demokrasiye sırtınızı döndünüz.
Hukuk dediniz, hukuka sırtınızı döndünüz.
Darbeye karşıyız dediniz, darbe yaptınız.
28 Şubat acıları dediniz, o acıların bin beterini yaşatmaya başladınız.
Bu ülkede ‘barış‘ın dibine kibrit suyu ektiniz.
Çünkü, bu ülkenin rengarenk farklılıklarına kendi hayat tarzınızı, kendi bakış açınızı dayatmaya kalktınız.
Herkes sizin gibi yatıp kalksın, sizin gibi yaşasın, sizin gibi düşünsün istediniz.
Böylesine rangarenk farklılıkların olduğu bir ülkede tek tip bir hayat tarzını dayatmak kalkışmak çılgınlıktır.
Cehennem kapılarını açmaktır.
Barış düşmanlığı yapmaktır.
Bu gerçeğin farkında değilsiniz değil mi? Bu gerçeği öğrenemediniz değil mi? Öğrenmek işinize gelmedi değil mi?
Malum bunlar.
Biliyoruz.
Bütün derdiniz, cumhuriyetten intikam almak…
Bütün derdiniz, Batı‘dan geldiği için küfür düzeni saydığınız demokrasi ve hukukun üstünlüğünü bu memlekette tamamen silmek…
Oysa, bu ülke ancak demokrasiyle, hukukla, özgürlükle barış ve huzuru yakalar.
Siz, ne yazık ki bu yoldan adım adım uzaklaştınız.
Şimdi yine demokrasi, değişim, reform şarkıları söylemeye kalkıyorsunuz.
Gerçekten şaka gibi.
Hiçbir inandırıcılığınız kalmadı.
Gülünç oluyorsunuz, o kadar.
Demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü katlet.
Sonra da demokrasiymiş…
Değişimmiş…
Reformmuş…
Hadi ordan, başka kapıya!
İyi pazarlar!