[Mahmut Akpınar, yazdı]
Hizmet insanları meşveretle hareket etmeye alışkın oldukları, bir şeyler denmesini bekledikleri için bazı konularda inisiyatif almada sıkıntı yaşıyorlar. 15 Temmuz ve sonrası yaşanan baskı, hapis, zulüm, tehcir süreci insanların organize olma kabiliyetini epeyce zayıflattı. Pek çok kişi bu zulüm sürecinde bir şeyler yapmak, mağdurlara-mazlumlara el uzatmak istiyor; vicdan azabı duyuyor ama neyi, kimlerle, nasıl yapacağını bilemiyor. Sanırım bu belirsizlik-kararsızlık Cemaat olma, birlikte hareket etme gibi kavramların yanlış yorumlanmasından da kaynaklanıyor. Zira cemaatlerin/tarikatların tepe kadroları “Cemaatte bereket vardır” ilkesini bireyin becerilerini sınırlama, yok sayma hatta öldürme şeklinde yorumlayabiliyorlar. Böyle olunca da cemaat/tarikat kültürüne sahip insanlarda bireysel beceriler, inisiyatif alma ve tek başına iş yapma kabiliyeti güdük kalıyor.
Kolektif hareket güç ve tecrübenin, imkânların birleştirilmesi büyük işlerin hakkından gelebilme, bazı işleri daha hızlı, daha kolay, yaygın ve etkin yapabilme adına elbette önemlidir. Eğer yeterli işgücüne, imkâna sahipseniz bu imkânları bir araya getirir barajlar-santraller kurar ve elektrik üreterek ülkeyi, kentleri bir anda aydınlatabilirsiniz. Kurduğunuz barajlarla sellerin yıkımına engel olur, insanlara ışık ve enerji kaynağı olursunuz. Ancak bazen de barajlarınız yıkılır, imkânlarınız elinizden alınır; mühendisleriniz bir yerde, işçileriniz başka bir mecrada kalabilir. Bir felaket yaşanır ve her şeyinizi yitirirsiniz. Böylesi afet dönemlerinde insanların psikolojisi altüst olur. Bazı kişiler ağır travma geçirir ve var olan imkanları/becerileri bile kullanamaz hale gelirler. Bazılarında eylemsizlik, hedefsizlik hali görülebilir. Eski günlerin özlemiyle miskinleşen, yeni duruma adapte olamayanlar çıkar.
YEREL ÇÖZÜMLER GELİŞTİRİLMELİ
Eğer enterkonnekte sistem/altyapı çöktü, şebekeler elektrik/su vermez hale geldi ise karanlığa rıza gösterip eylemsiz ve boş oturup ışığın kendiliğinden gelmesini beklemek yerine 3-5 kişi bir araya gelip yerel çözümler geliştirmesini bilmeliyiz. Lamba örneğinde olduğu gibi biri gazyağını, biri şişeyi, biri fitili bulmalı ve şehri değilse de kendimizi aydınlatacak ışık kaynakları oluşturmalıyız. Yılgınlık mümine yakışmaz. Birilerinin bize ışık kaynağı olmasını beklemek ise tembellik ve sorumsuzluktur. Allah hepimize akıl, fikir, kabiliyet ve ona paralel bir irade vermiş; verdiklerinin de hesabını soracak.
Afet ve felaket zamanlarında bireysel inisiyatif alma, küçük gruplar halinde çözüm üretme hayati önem kazanır. Muktezayı hale mutabakat etmek, “Sağına soluna bakmadan ben varım!” diyerek ortada kalmış işin bir ucundan tutup yapmak böylesi anaforlardan çıkmakta hayatidir. Milli Mücadele döneminde ordular terhis edilip tersaneler işgal edilince Anadolu insanı her yerde küçük küçük ateşler yaktı. Herkes bu mücadeleye imkânları nispetinde katkıda bulundu. Sonuçta düzensiz küçük birlikler düzenli orduyla dönüştü ve düşman Anadolu’dan atıldı. Ama Milli Mücadelenin çekirdeği efeler, seymenler, yerel küçük birimler oldu.
‘EĞER KÂĞITLARI VE MÜREKKEPLERİ YOK ETSELER…’
Barajlarınız çöktü ise sellerin önüne bulduğumuz taşı, çalıyı koyup bentler oluşturmalı ve kendimizi yeni afetlerden korumalıyız. Evlerimize gelen su şebekeleri tahrip oldu ve susuz kaldı isek hemen bir artezyen kuyusu kazıp su çıkarabilmeliyiz. Bu âb-ı hayatla canları sulamalı, çevremizi yeşertmeliyiz. Eli belinde susuzluğa rıza göstermek ve birilerinin bize su getirmesini veya yeniden baraj kurmasını beklemek problemi çözmez!
Anadolu’nun eğitimli, duyarlı insan sermayesi iyi kurgulanmış bir senaryoyla 15 Temmuz sonrası büyük tahribata maruz kaldı. Yüz binlerce insan gerekçesiz, delilsiz hapislere atıldı. İşinden, gücünden oldu. Toplum nezdinde ademe mahkum edildi, dışlandı, aşağılandı. Yurt dışına canını atabilenler ayrı sıkıntılara maruz. Güçlü bir toparlanma ve canlanma görülüyor ancak bazı insanlarda hala mucizevî bir el beklentisi var. Birilerinin gelip kendi sorunlarını çözmesini umanlar, yeni şartlara adapte olamayanlar da az değil. Böylesi zamanlarda nur kahramanı Zübeyir Gündüzalp gibi: “Eğer mürekkep ve kâğıtları yok etseler derimizi kâğıt kanımızı mürekkep yapıp Nur’un neşrini sürdüreceğiz!” diyebilmek çok önemlidir.
KRİZLER, FIRSATLARA GEBEDİR
Zor zamanlar yeni imkânlara, fırsatlara gebedir. Çin dilinde “kriz” ve “fırsat”ın aynı anlama geldiği söylenir. Bu krizden büyük fırsatlar, imkânlar, hizmetler çıkacak. Buna inancımız tam. Ancak bu durarak, her şeyi başkalarından bekleyerek olmaz. Dünyanın her neresinde olursa olsun insanlığa ve İslam’a hizmet etme, derdini dünyaya duyurma, yaşatmak için yaşama sevdasında olanlar sivrisineğin hortumuyla sondaj yapması gibi bulunduğu yerde artezyen kuyuları açıp etrafı yeşertmeli. Elektrik sisteminin yeniden kurulup işlemesini beklemeden, hatların ne zaman çekileceğine muntazır olmadan bir çıra tutuşturalım, bir kandil yakalım!
Kim bilir sizin bugün az bir su elde edelim diye artezyen vurduğunuz yerler yarın birer nehir yatağına dönüşecek!
Cemaatler, topluluklar bazı şeyleri başarmak için bazen çok önemli olabilir ama insanlar tek tek doğar, tek tek ölür ve ahirette birer birer hesaba çekilirler. Camia/Cemaat kavramını yanlış anlamamak gerekir. Toplu halde hayır/iyilik bereketi artırabilir ama bireysel sorumlulukları ortadan kaldırmaz. Kabirde ve hesap gününde “siz” değil, “sen” şeklinde muhatap alınıyoruz. Birilerinin gelip mumunuzu tutuşturmasını, ocağınıza kor atmasını ve sizi harlamasını beklemeyin! Siz gerekirse odunları sürterek bir ateş yakın ve çevrenize ışık/ateş dağıtın. Siz ÇIRA olun ve ateşinizi kardeşlerinizle paylaşın! Bekleme ve eylemsiz kalma zamanı değil! İmkân ve kabiliyetleri kullanarak çevreyi harekete geçirme, kendinden motorlu olma zamanı!
DÜSTURLAR BELLİ…
“Yanlış yaparsam!”, “ya bir problem olursa!” korkusu yaşamayın. Kur’an ve Sünnet ölçüleri belli, Hizmet ölçüleri belli. Bunlar içinde kalarak kendinize hareket alanları, hizmet sahaları oluşturun. Kendi artezyeninizi kendiniz kazın ve çevrenizi yeşertmeye başlayın. Yarın imkânlar hazır olduğunda çıkardığınız suyu ortak havuza, baraja akıtırsınız. Ama şu anda insanlar yanıyor ve susuz. Elinden gelen Ferhat gibi vursun kazmayı ve su çıkarsın! Ferhat Şirin için dağları delip sular getirmemiş mi, hem de tek başına!
Yürek yangını yaşayanlar! Ne yapabilirim diye ızdırapla tutuşanlar! Zalimin zulmüyle inleyen mazlum kardeşlerine ağıt yakanlar!
Bir elin size uzanmasını beklemeyin! Siz bir yol açın, şehrah oluşturun, sofra kurun. Gelsin bütün yolcular o yoldan yürüsün, bütün açlar o sofraya otursun. Susuzlar sizin tulumbanızla kansın. Bazen bir fikir, bazen bir eylem, az bir çaba size kıyamete kadar sevap/bereket kapısı olabilir. Ama bunun için eyleme geçmek, bir şeyler yapmak gerekir!
(TR724)
Kolektif hareket güç ve tecrübenin, imkânların birleştirilmesi büyük işlerin hakkından gelebilme, bazı işleri daha hızlı, daha kolay, yaygın ve etkin yapabilme adına elbette önemlidir. Eğer yeterli işgücüne, imkâna sahipseniz bu imkânları bir araya getirir barajlar-santraller kurar ve elektrik üreterek ülkeyi, kentleri bir anda aydınlatabilirsiniz. Kurduğunuz barajlarla sellerin yıkımına engel olur, insanlara ışık ve enerji kaynağı olursunuz. Ancak bazen de barajlarınız yıkılır, imkânlarınız elinizden alınır; mühendisleriniz bir yerde, işçileriniz başka bir mecrada kalabilir. Bir felaket yaşanır ve her şeyinizi yitirirsiniz. Böylesi afet dönemlerinde insanların psikolojisi altüst olur. Bazı kişiler ağır travma geçirir ve var olan imkanları/becerileri bile kullanamaz hale gelirler. Bazılarında eylemsizlik, hedefsizlik hali görülebilir. Eski günlerin özlemiyle miskinleşen, yeni duruma adapte olamayanlar çıkar.
YEREL ÇÖZÜMLER GELİŞTİRİLMELİ
Eğer enterkonnekte sistem/altyapı çöktü, şebekeler elektrik/su vermez hale geldi ise karanlığa rıza gösterip eylemsiz ve boş oturup ışığın kendiliğinden gelmesini beklemek yerine 3-5 kişi bir araya gelip yerel çözümler geliştirmesini bilmeliyiz. Lamba örneğinde olduğu gibi biri gazyağını, biri şişeyi, biri fitili bulmalı ve şehri değilse de kendimizi aydınlatacak ışık kaynakları oluşturmalıyız. Yılgınlık mümine yakışmaz. Birilerinin bize ışık kaynağı olmasını beklemek ise tembellik ve sorumsuzluktur. Allah hepimize akıl, fikir, kabiliyet ve ona paralel bir irade vermiş; verdiklerinin de hesabını soracak.
Afet ve felaket zamanlarında bireysel inisiyatif alma, küçük gruplar halinde çözüm üretme hayati önem kazanır. Muktezayı hale mutabakat etmek, “Sağına soluna bakmadan ben varım!” diyerek ortada kalmış işin bir ucundan tutup yapmak böylesi anaforlardan çıkmakta hayatidir. Milli Mücadele döneminde ordular terhis edilip tersaneler işgal edilince Anadolu insanı her yerde küçük küçük ateşler yaktı. Herkes bu mücadeleye imkânları nispetinde katkıda bulundu. Sonuçta düzensiz küçük birlikler düzenli orduyla dönüştü ve düşman Anadolu’dan atıldı. Ama Milli Mücadelenin çekirdeği efeler, seymenler, yerel küçük birimler oldu.
‘EĞER KÂĞITLARI VE MÜREKKEPLERİ YOK ETSELER…’
Barajlarınız çöktü ise sellerin önüne bulduğumuz taşı, çalıyı koyup bentler oluşturmalı ve kendimizi yeni afetlerden korumalıyız. Evlerimize gelen su şebekeleri tahrip oldu ve susuz kaldı isek hemen bir artezyen kuyusu kazıp su çıkarabilmeliyiz. Bu âb-ı hayatla canları sulamalı, çevremizi yeşertmeliyiz. Eli belinde susuzluğa rıza göstermek ve birilerinin bize su getirmesini veya yeniden baraj kurmasını beklemek problemi çözmez!
Anadolu’nun eğitimli, duyarlı insan sermayesi iyi kurgulanmış bir senaryoyla 15 Temmuz sonrası büyük tahribata maruz kaldı. Yüz binlerce insan gerekçesiz, delilsiz hapislere atıldı. İşinden, gücünden oldu. Toplum nezdinde ademe mahkum edildi, dışlandı, aşağılandı. Yurt dışına canını atabilenler ayrı sıkıntılara maruz. Güçlü bir toparlanma ve canlanma görülüyor ancak bazı insanlarda hala mucizevî bir el beklentisi var. Birilerinin gelip kendi sorunlarını çözmesini umanlar, yeni şartlara adapte olamayanlar da az değil. Böylesi zamanlarda nur kahramanı Zübeyir Gündüzalp gibi: “Eğer mürekkep ve kâğıtları yok etseler derimizi kâğıt kanımızı mürekkep yapıp Nur’un neşrini sürdüreceğiz!” diyebilmek çok önemlidir.
KRİZLER, FIRSATLARA GEBEDİR
Zor zamanlar yeni imkânlara, fırsatlara gebedir. Çin dilinde “kriz” ve “fırsat”ın aynı anlama geldiği söylenir. Bu krizden büyük fırsatlar, imkânlar, hizmetler çıkacak. Buna inancımız tam. Ancak bu durarak, her şeyi başkalarından bekleyerek olmaz. Dünyanın her neresinde olursa olsun insanlığa ve İslam’a hizmet etme, derdini dünyaya duyurma, yaşatmak için yaşama sevdasında olanlar sivrisineğin hortumuyla sondaj yapması gibi bulunduğu yerde artezyen kuyuları açıp etrafı yeşertmeli. Elektrik sisteminin yeniden kurulup işlemesini beklemeden, hatların ne zaman çekileceğine muntazır olmadan bir çıra tutuşturalım, bir kandil yakalım!
Kim bilir sizin bugün az bir su elde edelim diye artezyen vurduğunuz yerler yarın birer nehir yatağına dönüşecek!
Cemaatler, topluluklar bazı şeyleri başarmak için bazen çok önemli olabilir ama insanlar tek tek doğar, tek tek ölür ve ahirette birer birer hesaba çekilirler. Camia/Cemaat kavramını yanlış anlamamak gerekir. Toplu halde hayır/iyilik bereketi artırabilir ama bireysel sorumlulukları ortadan kaldırmaz. Kabirde ve hesap gününde “siz” değil, “sen” şeklinde muhatap alınıyoruz. Birilerinin gelip mumunuzu tutuşturmasını, ocağınıza kor atmasını ve sizi harlamasını beklemeyin! Siz gerekirse odunları sürterek bir ateş yakın ve çevrenize ışık/ateş dağıtın. Siz ÇIRA olun ve ateşinizi kardeşlerinizle paylaşın! Bekleme ve eylemsiz kalma zamanı değil! İmkân ve kabiliyetleri kullanarak çevreyi harekete geçirme, kendinden motorlu olma zamanı!
DÜSTURLAR BELLİ…
“Yanlış yaparsam!”, “ya bir problem olursa!” korkusu yaşamayın. Kur’an ve Sünnet ölçüleri belli, Hizmet ölçüleri belli. Bunlar içinde kalarak kendinize hareket alanları, hizmet sahaları oluşturun. Kendi artezyeninizi kendiniz kazın ve çevrenizi yeşertmeye başlayın. Yarın imkânlar hazır olduğunda çıkardığınız suyu ortak havuza, baraja akıtırsınız. Ama şu anda insanlar yanıyor ve susuz. Elinden gelen Ferhat gibi vursun kazmayı ve su çıkarsın! Ferhat Şirin için dağları delip sular getirmemiş mi, hem de tek başına!
Yürek yangını yaşayanlar! Ne yapabilirim diye ızdırapla tutuşanlar! Zalimin zulmüyle inleyen mazlum kardeşlerine ağıt yakanlar!
Bir elin size uzanmasını beklemeyin! Siz bir yol açın, şehrah oluşturun, sofra kurun. Gelsin bütün yolcular o yoldan yürüsün, bütün açlar o sofraya otursun. Susuzlar sizin tulumbanızla kansın. Bazen bir fikir, bazen bir eylem, az bir çaba size kıyamete kadar sevap/bereket kapısı olabilir. Ama bunun için eyleme geçmek, bir şeyler yapmak gerekir!
(TR724)