[Vehbi Şahin, yazdı]
Neden böyle davranıyor?
İki sebebi var.
Birincisi, 16 Nisan’da yapılacak referandumda ‘evet’ oylarının yüzde 52’nin üzerinde çıkmasını istiyor.
Amacı Cumhurbaşkanı seçilirken aldığı oy oranını geçmek…
Böylece hem meşruiyet zeminini ikame etmiş olacak hem de uygulayacağı antidemokratik politikalara itiraz edenlere “Millet arkamda” mesajı verecek.
İkincisi, 16 Nisan’dan istediği sonucu alsa da almasa da normal hukuk düzenine dönmenin kendisi ve AKP için ağır bir bedeli olacağının farkında…
Bu yüzden kendisine kimsenin kolay kolay muhalefet edemeyeceği bir dikta rejimi kurmak istiyor.
Nasıl olacak bu peki?
Tabii ki demokrasiyi katlederek…
Hukuk düzenini yıkarak…
İfade hürriyetini ortadan kaldırarak…
Mülkiyet hakkını ilga ederek…
Serbest piyasa ekonomisini mezara gömerek…
Özetle…
Avrupa Birliği normlarından kurtulmayı planlıyor.
HİLAL-HAÇ KAVGASI UZUN VADELİ STRATEJİ
Almanya ve Hollanda üzerinden başlattığı Hilal-Haç kavgası görüntüsü kısa vadeli bir strateji değil yani…
16 Nisan’dan sonra da bu gerilimi sürdürme niyetinde…
Çünkü başka bir çıkış yolu kalmadığını Erdoğan da çok iyi biliyor.
Kafasındaki yol haritası aşağı yukarı belli…
15 yıldır Türkiye’de uygulayıp karşılığını fazlasıyla aldığı ‘kutuplaştırma’ siyasetini uluslararası arenaya taşımak istiyor.
Hesabı şu:
1) Avrupa’ya karşı Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerinde birikmiş bir öfke var.
Bu intikam duygusunu harekete geçirmeyi planlıyor.
Pazar günü İstanbul’da yaptığı konuşmada bu stratejinin izleri açıkça görülüyordu.
Dedi ki Erdoğan…
-Camilerimizin duvarına gamalı haç işaretlerini koyan siz değil misiniz?
-Camilerimizi yakıp yıkmadınız mı?
-Faşistsiniz faşist…
Şüphesiz bu cümlelerin toplumsal hafızada bir karşılığı olduğunu biliyor ve ona göre konuşuyor.
İPİ ÖNCE KİM KOPARACAK?
2) ABD ve Avrupa ülkeleri ile Türkiye’nin ‘demokrasi’ ortak paydasında buluşmasını imkânsız hale getirmek istiyor.
Rusya ile yakınlaşma da Avrupa değerlerinden uzaklaşma da bu stratejinin bir parçası…
Ne yapıyor?
- A) Almanya Başbakanı uyardığı halde inatla Nazi suçlaması yöneltiyor.
“Siz bana diktatör dediğiniz sürece ben de size Faşist, Nazi demeye devam edeceğim” diyor.
Buradaki amaç ipleri önce Batı’nın koparmasını sağlamak.
- B) Avrupa bu oyuna gelmediği takdirde ilişkileri bizzat kendi bitirmek istiyor.
Bu konuda yola döşediği en büyük taş idam cezası ile ilgili…
Avrupa Birliği “İdam kırmızı çizgimiz” dediği için bu kozu çok iyi kullanıyor.
Hemen her konuşmasında buna değiniyor.
İdam cezası ile ilgili yasa teklifi önüne geldiğinde onaylayacağını söylüyor.
- C) Bir de sık sık Avrupa’nın 54 yıldır Türkiye’yi üye yapmayıp kapıda beklettiği vurgusunu yapıyor.
İngiltere’nin halk oylamasıyla AB’den ayrılmasını gündeme getirip Türkiye’nin de benzer bir yola girebileceğini dile getiriyor.
Geçen hafta, AB ile sürdürülen müzakerelerin devam edip etmeyeceğini referanduma götürebiliriz demesi de bu hesabın bir parçası yani…
AYASOFYA’DA CUMA NAMAZI
3) Müslümanlara, Batı’ya karşı emperyalizme karşı tek başına cihat ettiği mesajı veriyor.
Avrupa ile kavga eden lider profilinin, Müslümanların şuuraltı müktesebatını harekete geçireceğinin farkında…
Hilafet ve halife kavramlarının tartışılmaya açılması…
Bir futbol takımına Osmanlıspor adı verilmesi…
Osmanlı Ocakları’nın kurulması…
Padişah torunu olduğunu iddia eden bir hanımefendinin sürekli ekranlarda boy göstermesi…
Diriliş adıyla bir dizi filmin devlet televizyonunda yayınlanması…
Bütün bunlar yedi düvele karşı mücadele edildiği algısına hizmet ediyor.
Son günlerde “Cumhurbaşkanı Erdoğan, referandumdan iki gün önce (14 Nisan) Ayasofya Camii’nde cuma namazı kılacak” şeklinde dedikoduların yayılmasının bir sebebi de bu zaten.
Ümmeti emperyalizmin zulmünden kurtaran lider rolünü oynamak.
Peki, bu hesap tutar mı?
Biraz zor…
Çünkü Erdoğan’ın karşısında strateji üretemeyen Kılıçdaroğlu ve Bahçeli yok…
ABD ve AB kurmaylarının tepkileri de Erdoğan’ın oyun planını fark ettiklerini gösteriyor.
Ayrıca Avrupa kamuoyu da 15 yıldır Erdoğan ve AKP’ye destek veren kitle gibi algı operasyonlarıyla kolayca yönlendirilecek bir kitle değil.
Bu yüzden Erdoğan’ın bu son oyunu ters tepebilir.
200 YILLIK BİRİKİM
Neden?
Çünkü Türkiye sıradan bir ülke değil…
Osmanlı’nın son döneminde Sened-i İttifak ile başlayıp Cumhuriyet’le devam eden Batılılaşma ve demokrasi mücadelesine ev sahipliği yapmış bir ülke…
Dolayısıyla ‘demokrasi’ konusunda beğenin ya da beğenmeyin 200 yıllık bir kazanım söz konusu…
Şimdi Erdoğan bu birikimi şahsi ikbali için bozuk para gibi harcama niyetinde…
İşte asıl tehlike de bu zaten.
Bu tarihi tecrübenin ortadan kaldırılması…
Türkiye’de insanların korkudan dile getiremediği bu hakikati geçenlerde Almanya’nın yeni Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, seçilmesinin ardından yaptığı ilk konuşmada söyleyiverdi.
Ne dedi Steinmeier?
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, sen ve diğerlerinin inşa ettiği her şeyi tehlikeye atıyorsun…
-On yıllardır elde edilen her şeyin yıkıldığını endişe ile izliyoruz…
ABD, Almanya ve İngiltere’de yapılan “15 Temmuz’un arkasında Gülen Cemaati olduğuna dair somut kanıt yok” şeklindeki tarihi açıklamalar da gösteriyor ki Erdoğan, ateşle oynuyor.
Ya farkında ya da değil…
Kendini şu anki konumuna gelmesine vesile olan demokrasiyi ve demokratik değerleri katlederek hem kendini hem de ülkeyi ateşe atıyor.
Yazık…
(tr724)