[Adem Yavuz Arslan, yazdı]
“Hrant Dink cinayeti, iktidar tarafından, Cemaat’e karşı kullanılabilecek bir silah olarak görülüyor. Memleketin en büyük adalet sınavlarından birinin araçsallaştırıldığı çirkin bir plan bu.” Agos (11 Aralık 2014)
Aslında sürpriz olmadı.
200’ye yakın gazeteci-yazarın hapiste olduğu bir dönemde benim tutuklanmamam ayıp olurdu.!
Üstelik yandaş yazarlar, Aktroller, hatta ‘Dink’in davasını savunuyorum’ deyip trollükte yandaşlara tur bindiren ‘Saray sevdalıları’ aylardır benim de tutuklanacağımı yazıp duruyordu.
Merakım bunu ‘nasıl formüle’ edecekleriydi.
Zira adımın daha önce farklı soruşturmalarda geçtiğini duymuştum. Mesela nasıl olmuşsa beni bir şekilde KPSS soruşturmasına eklemeye çalışmışlardı.
Herhalde ‘kurdukları bağ’ kendilerine bile saçma geldi ki vazgeçtiler. Bir süre sonra adım ‘askeri casusluk’ suçlamasıyla Havuz medyasında dolaşmaya başladı.
Fakat sonra baktılar ki ‘suç tarihi’ olarak dosyaya yazılan tarihlerde ben Türkiye’de bile değilim, bir daha ses çıkmadı.
Herhalde en sonunda ‘Zaten Dink konusunda kitabı ve bir sürü köşe yazısı da var’ deyip beni de Hrant Dink dosyasına eklemişler.
CİNAYETİ USTACA ÖRTÜYORLAR!
Henüz detayları bilmiyorum.
Ancak medyaya yansıdığına göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Büro savcılarından Gökalp Kökçü, benimle birlikte Fethullah Gülen, Zekeriya Öz, Ekrem Dumanlı ve Faruk Mercan’ın tutuklanmasını talep etmiş.
Suçlama net değil.
Galiba ‘propaganda’ suçlaması var. Havuz medyasında ‘Örgüt üyeliği’ suçlaması da gördüm ama ‘hangi örgüte üyeymişim, pozisyonum neymiş’ bende bilmiyorum.
Maalesef avukatım da tutuklu olduğu ve yeni avukat bulamadığım için resmi evrakları temin etme şansım yok.
Nasıl olsa resmi evraklar mahkemeye sunulmadan Havuz medyasında yayınlanır bende ‘suçumu’ daha doğrusu ‘Dink’i nasıl öldürdüğümü (!)’ öğrenebilirim.
Bu esnada ‘Dink’i nasıl öldürmüş olabilirim?’ diye 2011 yılında piyasaya çıkan “Bi Ermeni Var: Hrant Dink Operasyonunun Şifreleri” kitabıma tekrar baktım.
Arka kapak yazısına şöyle başlamıştım;
“Ergenekon sabahına uyandığımızda ‘yavuz hırsızlık’ yapanlar, Hrant Dink öldürüldüğünde de aynı şeyi yaptılar ve bize odaklanmamız için bir nokta işaret ettiler. Bizden istedikleri sadece oraya odaklanmamız, baktıkça hipnoz olmamız ve ayan beyan ortada olanı görmememizdi.”
Dikkat çekmek istediğim konu şuydu: Dink’in öldürülmesine dair çok somut veriler olmasına rağmen ‘emniyette ağırlığı, medyada lobisi olan bir grubun usta manevraları’ sayesinde kamuoyu ‘ihmal’ tartışmasına saplanıp kalmıştı.
Cinayetin üzerinden yıllar geçmesine rağmen ‘yavuz hırsızlar’ esas aktörleri ustaca gözden kaçırdılar.
Şimdi ise yeni bir aşamaya geçtik.
Dink cinayeti, her geçen gün daha büyük soru işaretleri doğuran 15 Temmuz darbe girişimine dair iddianameye girdi. Son olarak davanın savcısı Kökçü, benimle birlikte Fethullah Gülen, Ekrem Dumanlı, Zekeriya Öz ve Faruk Mercan’ı listeye eklemiş.
Dediğim gibi henüz suçlama detaylarını bilmiyorum. Savcı beni bu dosyaya nasıl monte etmiş merak etmiyor değilim.
İLK KEZ ORTAYA DÖKÜLEN BELGELER-BİLGİLER
Gelelim ‘kitap yazarak cinayete ortak olma’ serüvenime.
Sırasıyla “işlediğim suçları” da yazayım ki savcı kitabı okumak için zahmet etmesin;
1-AKP’nin henüz iktidara geldiği günlerde (17 Kasım 2003) MGK’da ‘misyonerlerin’ ve ‘azınlıkların’ ‘yeni tehdit’ olarak belirlendiğinin belgesini yayınladım. Belge gizli ibareliydi. Aynı zamanda çok önemliydi çünkü 2004-2005 yıllarında Türkiye gündemini esir alan ‘din değiştiren Türkler’ ‘satılan vatan toprakları’ söylemleri bu projenin sonucuydu.
2-MGK toplantılarında pişirilen senaryoların ‘ilgili devlet kurumlarına’ talimat olarak nasıl gittiğinin belgelerini koydum. Bu belge de doğal olarak ‘gizli’ damgası taşıyordu.
3- Agos’un daha o yıllarda Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi’nin ‘takibinde’ olduğunun belgesini yayınladım.
4- Genelkurmay’da yapılan ‘misyonerlik brifingleri’ne dair detayları, Sevgi Erenerol’un faaliyetlerini anlattım.
5- Hrant Dink’in meşhur yazısının yargı sürecine taşınması aşamasında Veli Küçük’lerden Kemal Kerinçsiz’e kadar ‘ilginç bağlantıları’ ortaya çıkardım.
6- En önemlisi ‘Dink öldürülecek istihbaratının’ üzerini örten, emrindeki adamlarla cinayete giden yolu açan Jandarma Alay Komutanı Ali Öz ile, Dink’i tehdit eden, Susurluk’un sembol ismi Veli Küçük’ün fotoğrafını yayınladım. Bu fotoğraf ilk kez ortaya çıkmıştı ve bugün beni yargısız infaz eden gazetelerde günlerce manşetlerdeydi.
7- Dink’i İstanbul Valililiği’ne çağırıp tehdit eden MİT’çi Özel Yılmaz’a dair detayları (Bu arada bana tutuklama kararı çıkartanlar MİT’çi Yılmaz’a takipsizlik vermişler) ortaya koydum. Meğerse o meşhur konuşma dönemin MİT müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı’nın talimatı ile olmuş. O kadar savcı geldi geçti hiçbiri bu kişilere ‘siz durup dururken neden Dink’i tehdit ettiniz?’ diye sormadı.
8- Trabzon başta olmak üzere Karadeniz bölgesine yayılan JİTEM örtülü operasyonlarına dair çok sayıda bilgi belge yayınladım. Mesela Rahip Santaro öldürülürken kilisede olan JİTEM elemanına dair ilk kez ortaya çıkan detaylar vardı kitabımda. Aynı şekilde İstanbul Hasdal’daki kışladan çıkan bir el bombasının nasıl olup da Ordu’da Ağrılılar Kahvehanesi’nde patladığının ipuçları da.
9- 7 gün 24saat din elden gidiyor söylemiyle konferanslar, mitingler düzenleyen Haydar Baş ve ekibinin ‘kilisede’ Sevgi Erenerol ve arkadaşları ile toplantılar düzenlemesine dair detayları anlattım.
10- Kitabımda, Yasin Hayal, Ogün Samast ve Erhan Tuncel başta olmak üzere Trabzon hücresine dair ilk kez gün yüzüne çıkmış onlarca detaya yer verdim.
11- Mesela Ogün Samast, cinayeti işlemek üzere İstanbul’a yola çıkarken ne tesadüfse(!) yakınlarında olan, cinayetten bir gün önce İstanbul Bayrampaşa’da bulunan jandarma başçavuşunun (ismiyle-rütbesiyle) hikayesini anlattım. Daha sonra söz konusu astsubayın isim değiştirmesi detayını da. (Tuhaflıklardan biri de şu; Havuz medyasının Dink Cinayeti’ni Gülen Cemaati’ne bağlamak için kullandıkları jandarma argümanlarını ortaya çıkaran da onların ‘cemaatçi’ dediği gazeteciler. Bu nasıl bir iş ise Cemaatin cinayetteki bağını Cemaatçi gazeteciler ortaya çıkarıyor!)
12- 2004-2006 arasında ekran ekran gezen, ‘Türk gençleri Hıristiyanlaştırılıyor’ diyerek ‘ortamın ısıtılmasında aktif rol alan’ ünlü papaz İlker Çınar’ın aslında Hıristiyan bile olmadığını, askeri istihbarata çalıştığını ortaya çıkarmıştım.
Şimdi dönüp bakıyorum da, Dink Cinayeti’ne dair bu kadar bilgiyi, belgeyi ortaya çıkartan, bağlantıları ortaya döken gazeteciyi tutuklamayıp kimi tutuklayacaklar?
Katili, arsızı, hırsızı tutuklayacak halleri yok sonuçta!
Aslında sürpriz olmadı.
200’ye yakın gazeteci-yazarın hapiste olduğu bir dönemde benim tutuklanmamam ayıp olurdu.!
Üstelik yandaş yazarlar, Aktroller, hatta ‘Dink’in davasını savunuyorum’ deyip trollükte yandaşlara tur bindiren ‘Saray sevdalıları’ aylardır benim de tutuklanacağımı yazıp duruyordu.
Merakım bunu ‘nasıl formüle’ edecekleriydi.
Zira adımın daha önce farklı soruşturmalarda geçtiğini duymuştum. Mesela nasıl olmuşsa beni bir şekilde KPSS soruşturmasına eklemeye çalışmışlardı.
Herhalde ‘kurdukları bağ’ kendilerine bile saçma geldi ki vazgeçtiler. Bir süre sonra adım ‘askeri casusluk’ suçlamasıyla Havuz medyasında dolaşmaya başladı.
Fakat sonra baktılar ki ‘suç tarihi’ olarak dosyaya yazılan tarihlerde ben Türkiye’de bile değilim, bir daha ses çıkmadı.
Herhalde en sonunda ‘Zaten Dink konusunda kitabı ve bir sürü köşe yazısı da var’ deyip beni de Hrant Dink dosyasına eklemişler.
CİNAYETİ USTACA ÖRTÜYORLAR!
Henüz detayları bilmiyorum.
Ancak medyaya yansıdığına göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Büro savcılarından Gökalp Kökçü, benimle birlikte Fethullah Gülen, Zekeriya Öz, Ekrem Dumanlı ve Faruk Mercan’ın tutuklanmasını talep etmiş.
Suçlama net değil.
Galiba ‘propaganda’ suçlaması var. Havuz medyasında ‘Örgüt üyeliği’ suçlaması da gördüm ama ‘hangi örgüte üyeymişim, pozisyonum neymiş’ bende bilmiyorum.
Maalesef avukatım da tutuklu olduğu ve yeni avukat bulamadığım için resmi evrakları temin etme şansım yok.
Nasıl olsa resmi evraklar mahkemeye sunulmadan Havuz medyasında yayınlanır bende ‘suçumu’ daha doğrusu ‘Dink’i nasıl öldürdüğümü (!)’ öğrenebilirim.
Bu esnada ‘Dink’i nasıl öldürmüş olabilirim?’ diye 2011 yılında piyasaya çıkan “Bi Ermeni Var: Hrant Dink Operasyonunun Şifreleri” kitabıma tekrar baktım.
Arka kapak yazısına şöyle başlamıştım;
“Ergenekon sabahına uyandığımızda ‘yavuz hırsızlık’ yapanlar, Hrant Dink öldürüldüğünde de aynı şeyi yaptılar ve bize odaklanmamız için bir nokta işaret ettiler. Bizden istedikleri sadece oraya odaklanmamız, baktıkça hipnoz olmamız ve ayan beyan ortada olanı görmememizdi.”
Dikkat çekmek istediğim konu şuydu: Dink’in öldürülmesine dair çok somut veriler olmasına rağmen ‘emniyette ağırlığı, medyada lobisi olan bir grubun usta manevraları’ sayesinde kamuoyu ‘ihmal’ tartışmasına saplanıp kalmıştı.
Cinayetin üzerinden yıllar geçmesine rağmen ‘yavuz hırsızlar’ esas aktörleri ustaca gözden kaçırdılar.
Şimdi ise yeni bir aşamaya geçtik.
Dink cinayeti, her geçen gün daha büyük soru işaretleri doğuran 15 Temmuz darbe girişimine dair iddianameye girdi. Son olarak davanın savcısı Kökçü, benimle birlikte Fethullah Gülen, Ekrem Dumanlı, Zekeriya Öz ve Faruk Mercan’ı listeye eklemiş.
Dediğim gibi henüz suçlama detaylarını bilmiyorum. Savcı beni bu dosyaya nasıl monte etmiş merak etmiyor değilim.
İLK KEZ ORTAYA DÖKÜLEN BELGELER-BİLGİLER
Gelelim ‘kitap yazarak cinayete ortak olma’ serüvenime.
Sırasıyla “işlediğim suçları” da yazayım ki savcı kitabı okumak için zahmet etmesin;
1-AKP’nin henüz iktidara geldiği günlerde (17 Kasım 2003) MGK’da ‘misyonerlerin’ ve ‘azınlıkların’ ‘yeni tehdit’ olarak belirlendiğinin belgesini yayınladım. Belge gizli ibareliydi. Aynı zamanda çok önemliydi çünkü 2004-2005 yıllarında Türkiye gündemini esir alan ‘din değiştiren Türkler’ ‘satılan vatan toprakları’ söylemleri bu projenin sonucuydu.
2-MGK toplantılarında pişirilen senaryoların ‘ilgili devlet kurumlarına’ talimat olarak nasıl gittiğinin belgelerini koydum. Bu belge de doğal olarak ‘gizli’ damgası taşıyordu.
3- Agos’un daha o yıllarda Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi’nin ‘takibinde’ olduğunun belgesini yayınladım.
4- Genelkurmay’da yapılan ‘misyonerlik brifingleri’ne dair detayları, Sevgi Erenerol’un faaliyetlerini anlattım.
5- Hrant Dink’in meşhur yazısının yargı sürecine taşınması aşamasında Veli Küçük’lerden Kemal Kerinçsiz’e kadar ‘ilginç bağlantıları’ ortaya çıkardım.
6- En önemlisi ‘Dink öldürülecek istihbaratının’ üzerini örten, emrindeki adamlarla cinayete giden yolu açan Jandarma Alay Komutanı Ali Öz ile, Dink’i tehdit eden, Susurluk’un sembol ismi Veli Küçük’ün fotoğrafını yayınladım. Bu fotoğraf ilk kez ortaya çıkmıştı ve bugün beni yargısız infaz eden gazetelerde günlerce manşetlerdeydi.
7- Dink’i İstanbul Valililiği’ne çağırıp tehdit eden MİT’çi Özel Yılmaz’a dair detayları (Bu arada bana tutuklama kararı çıkartanlar MİT’çi Yılmaz’a takipsizlik vermişler) ortaya koydum. Meğerse o meşhur konuşma dönemin MİT müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı’nın talimatı ile olmuş. O kadar savcı geldi geçti hiçbiri bu kişilere ‘siz durup dururken neden Dink’i tehdit ettiniz?’ diye sormadı.
8- Trabzon başta olmak üzere Karadeniz bölgesine yayılan JİTEM örtülü operasyonlarına dair çok sayıda bilgi belge yayınladım. Mesela Rahip Santaro öldürülürken kilisede olan JİTEM elemanına dair ilk kez ortaya çıkan detaylar vardı kitabımda. Aynı şekilde İstanbul Hasdal’daki kışladan çıkan bir el bombasının nasıl olup da Ordu’da Ağrılılar Kahvehanesi’nde patladığının ipuçları da.
9- 7 gün 24saat din elden gidiyor söylemiyle konferanslar, mitingler düzenleyen Haydar Baş ve ekibinin ‘kilisede’ Sevgi Erenerol ve arkadaşları ile toplantılar düzenlemesine dair detayları anlattım.
10- Kitabımda, Yasin Hayal, Ogün Samast ve Erhan Tuncel başta olmak üzere Trabzon hücresine dair ilk kez gün yüzüne çıkmış onlarca detaya yer verdim.
11- Mesela Ogün Samast, cinayeti işlemek üzere İstanbul’a yola çıkarken ne tesadüfse(!) yakınlarında olan, cinayetten bir gün önce İstanbul Bayrampaşa’da bulunan jandarma başçavuşunun (ismiyle-rütbesiyle) hikayesini anlattım. Daha sonra söz konusu astsubayın isim değiştirmesi detayını da. (Tuhaflıklardan biri de şu; Havuz medyasının Dink Cinayeti’ni Gülen Cemaati’ne bağlamak için kullandıkları jandarma argümanlarını ortaya çıkaran da onların ‘cemaatçi’ dediği gazeteciler. Bu nasıl bir iş ise Cemaatin cinayetteki bağını Cemaatçi gazeteciler ortaya çıkarıyor!)
12- 2004-2006 arasında ekran ekran gezen, ‘Türk gençleri Hıristiyanlaştırılıyor’ diyerek ‘ortamın ısıtılmasında aktif rol alan’ ünlü papaz İlker Çınar’ın aslında Hıristiyan bile olmadığını, askeri istihbarata çalıştığını ortaya çıkarmıştım.
Şimdi dönüp bakıyorum da, Dink Cinayeti’ne dair bu kadar bilgiyi, belgeyi ortaya çıkartan, bağlantıları ortaya döken gazeteciyi tutuklamayıp kimi tutuklayacaklar?
Katili, arsızı, hırsızı tutuklayacak halleri yok sonuçta!