[Haber-Yorum: Erman Yalaz]
Biliyorum bu köşede hep ciddi yazılar okudunuz. Bu kez sınırları zorlayıp Aktrollerin gizemli dünyasına bir yolculuk yapalım istedim. Hollanda-Türkiye arasında yaşanan krizde sosyal medyanın gülmekten kendini alamadığı AK trol eylemlerini ve öncesini mercek altına aldık. Ne de olsa işin bu yönünü de tarihe not düşmek görevimiz. Buyrun birlikte okuyalım…
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuşunun iptal edilerek Hollanda’ya alınmaması Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın konsolosluk kapıları (Viyana kapıları değil, daha ilerisi) önünden geri çevrilip ‘istenmeyen adam’ (persona non grata) ilan edilmesi tam bir diplomatik skandal oldu. Gerilimli iki gün bakanından sosyal medya trolüne hükümetin politik aklını ve AK Partililerin protestolar konusundaki seviyesini de ortaya koydu.
AK Kefenliler olarak piyasaya çıkanların unutulduğu şu günlerde elindeki portakalı bıçaklamak suretiyle Hollanda’ya karşı gövde gösterisi yapanı mı ararsın, ‘vur ulan vur’ diyerek Hollanda polisi gazlayanı mı, Mehter Marşı dinletmek için Rotterdam polisi yerine New York polis departmanını arayıp atar yapanı mı… Hepsi iki üç gündür sosyal medyada alay konusu. E ne de olsa her şey Reis için!
Politik tepki seviyesizliği diye özetlenebilecek ‘aktrolizm’ diye mizah dergilerine ve sosyologlara tez konusu olacak hadiseleri sondan başa bir hatırlayalım.
HOLLANDA’YA KIZIP PORTAKAL BIÇAKLAMA EYLEMİ
Sakallı bir grup genç önlerinde portakallar Kocaeli’nde Antikkapı’da Hollanda’yı protesto için eylem yapıyor. AK Parti il gençlik kolları başkanı (E.K.) arkadaşlarının portakalları bıçaklamasından sonra söze giriyor: “Eyy Hollandaa! (Reis öyle diyordu malum) Toprakları kadar insanlık seviyeleri de deniz seviyesinin altına inmiş alçak, tahammülsüz, hiç uzatmadan söyleyelim faşist bir ülke olan Hollanda…. Avuç içi kadar ve gözümüzde portakal kabuğu kadar kıymeti olmayan Hollanda…Pişman olacaklar!”
NEREDEN GELMİŞ BU PORTAKAL ORAYA…?
Hollanda eylemi muhtemelen şöyle planlanmıştı. Bunların milli takım formaları turuncu. Ülke tarım ülkesi. Ee, portakal (Orange) da turuncu.Herhalde en çok Avrupa’da orada yetişiyordur. O zaman portakal bıçaklayalım! Reklamcıların tabiriyle kreatif bir eylem koyalım ortaya…
Hollanda bayrağında 16 yüzyıldan sonra turuncu renk kullanılmış doğru. Turuncu renginin kraliyet ailesi, milli takım formalarında ağırlığı, daha çok William the Silent olarak bilinen ülkenin kurucusu William of Orange’lı (Oranje Van Nasseu) günlere dayanıyor. Neredeyse 500 yıllık hikaye yani. İspanya’ya karşı yaptıkları 80 yıllık savaştaki isyancıların başını çeken William’ın yandaşları, kırmızı renkli bayrağı onun onuruna resmi olmasa da turuncu renge çevirmişler. Hollanda bayrağının renkleri o günden bu yana kırmızı, beyaz ve mavi olarak kalsa da, turuncu renk kraliyette milli takımların formalarından bayraklarında kullanılıyor.
Netice şöyle: Ak gençlik de bu fırsatı kaçırmıyor, portakal bıçaklayarak en diplomatik en sert eylemi ortaya koyuyor. Eylemin sonu da tam filmlik. Sıkılmış Finike portakallarının suyu kavanoz kavanoz tüketiliyor…(Yüzölçümü Konya kadar olan Hollanda tarımda bir yılda 90 milyar dolar dış satım yapıyormuş bunu da not edelim.)
HOLLANDE İŞİN İÇİNDE O ZAMAN BİR FRANSIZ BAYRAĞI DA BİZ YAKALIM!
Bakan Hanımın Rotterdam’da konsolosluğa girişine izin verilmediği saatlerde sosyal medya kaynıyordu. Bir grubun hızlı araştırması başka bir güzel eylemi ortaya çıkaracaktı. Hollanda’ya alınmayan bakan Çavuşoğlu’nun uçağı Fransa’ya inmişti. Konsolosluğa alınmayan bakan haberlerinden sonra hemen eyleme geçmeliydi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve tabi ülkesi protesto edilmeliydi. Hemen bir Fransız bayrağı bulundu ve yakma eylemine geçildi. Hollanda, pardon Hollande protesto edilmeliydi. Edildi. Bir küçük yanlışlıkla bitmişti eylem. Hollanda ile Hollande karışmıştı! Bakan’ın Fransa’da konuştuğuna bakıp olaya müzahir eylem kararı alan amcalar nereden bilsindi. Sonuçta Hollanda da Hollande de protesto edildi.
BURASI TÜRKİYE Mİ LAN NASIL ATACAKLAR?!
Bir başka ilginç olay protestolara katılan iki kişinin video kaydı idi. Devletin ajansı servis etti, AA. Hollanda polisinden ziyade izleyenleri ve kendisini gazlayan bir gösterici ‘Hadi gel vur, gel vur hadi!’ diyor. Yanındaki uyarıyor ‘Abi sus atacaklar içeri…!’ Tepki ise on numara “Nasıl atacaklar Türkiye mi lan burası!?” (Bu arada ikilinin atarlandığı esnada Hollanda’nın atlı polisleri iki hamlede kalabalığı dağıtıyor) İkilinin konuşması Türkiye’deki özgürlüklerin ne durumda olduğunu şakkadan herkese anlatıyor.
ROTTERDAM POLİSİNE MEHTERAN, NEW YORK ÇIK ARADAN!
İlerleyen saatlerde telefon ve haberleşme tarihimizin haklı tepkisi ‘Ankara çık aradan’ sözlerini aratmayacak gelişmeler yaşandı. Rotterdam’da uğranılan haksızlığı protesto etmek isteyen Aktroller kısa bir internet araştırması yaptı. Rotterdam polis departmanın telefonunu buldu. Hollanda polisini arayıp, Mehter Marşı dinletmek istiyorlardı. Google’da “Rotterdam Police Department” araması yaptı. Eli hızlı bir arkadaş Mehter Marşın’nı açtı. Numarayı çevirdi +1518….. Cevaplama sistemindeki kişi ‘ecnebice’ konuşuyordu. Eylem hemen sosyal medyaya yüklendi. Rotterdam’daki polis merkezi zannedilen Numara New York’ta bir emniyet müdürlüğünün numarasıydı. Rotterdam’ı aradık biz, New York çık aradan!
YOLSUZLUK OLMUŞ NEYİME, SAVULUN AK KEFENLİLLER GELİYOR!
AK Trollerin tarihçesi bu tür eylemlerle dolu. Bunlar Hollanda krizinden sonra yansıyanlar. Troller ve AKP gençliği sosyal medyada dile düşse de, sonuç alıcı şiddete dönen bir dizi eylemi gerçekleşti. AK gençlik ve trollerin asabi heyecanı ile eylem koyma alışkanlığının ilk açığa çıktığı yer Ak kefenli karşılama hadisesiydi.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalını ortaya çıkaran operasyonlardan sonra dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan neredeyse hiç görüntülenmemişti. 22 Aralık’ta Trabzon havalimanına uçağı indiğinde dışarıda beyazlara sarınmış bir grup partili onu karşıladı. Çarşıbaşı AK Gençlik yazılı pankartları, “Kefenimizle geldik ölümüne seninleyiz” diyenler ülkenin kefen parasına varıncaya kadar soyulmasına değil, operasyonlara karşı Reis’in yanındayız mesajı vermek için eylem koymuştu. Sonra kefenli karşılama hastalığı yayıldı tüm yurda. Rutinleşince çok ses getirmedi.
Kefenini giyenler bir sonraki ses getiren eylemi Hürriyet gazetesi önünde AK Parti milletvekili Abdurrahim Boynukalın’ın önderliğinde yapılmıştı. Bir medya organı taşlanmış, camları indirilmişti. Kefenliler artık eylem koymaya başlamıştı. Sonra iş ikinci Hürriyet baskını ve gazeteci Ahmet Hakan’ın burnunun kırıldığı fiziki saldırıya kadar uzadı iş.
MECLİSTE YELİZ İSİMLİ PALABIYIKLI TROL!
Yakın dönemde ortaya çıkan bir başka AK Trol vakıası kayıtlara bıyıklı Meclis fotoğrafı ile giren Yeliz isimli Twitter kullanıcısıydı. @yelizadeley adıyla TBMM’den anayasa görüşmeleri ve diğer oturumlarda Periscope’dan canlı yayın yapan hesap sahibi selfie çekimi moduna geçince deşifre oldu. Trol hesabı kullanan Erdoğan’ın şoförü AKP Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı idi. Barbaros J. Kartal’ın tabiriyle çaktırmadan Edebiyat Antolojisine ismi yazılsa anlaşılmayacak oturaklı ismin sahibi Yeliz Adaley adıyla Meclis’ten CHP, HDP milletvekillerine Twitter’dan mesaj çakıyor, yayın yapıyor, onları tiye alıyordu. Bir sıçradı iki sıçradı. Sonra yakalandı, deşifre oldu. (Meraklısına hesap askıya alındığı için halen kullanılmıyor. Kendisine @ahmethamdicamli hesabından ulaşılabilir.)
HAKARA MAKARADAN LALE’YE BAKANLAR
Ses kaydı aynen şöyle diyordu: “Gümüş bir tabak al. Onun içine çikolataları yerleştir. Onların altına 500 bin doları koy. Üstüne ‘Bayramınızı kutlarım, hayırlara vesile olmasını dilerim’ diye yaz.” Reza Zarrab, Egemen Bağış’a ödeme için bulduğu yöntemi anlatıyordu. Sonra bakan bir gazeteci ile konuşurken hadis ve ayetleri hafife aldığı ‘Bakara Makara’ sözleriyle gündeme geldi. Sözlerin orijinali yine Erdoğan’dan çıkmıştı. 2012’de Twitter’daki takipçilerini anlatırken ‘Hakara Makara yapmadan birinci yılımızda 313 bin takipçimizi oldu’ demişti Erdoğan. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının kilit ismi bir bakan da jargondan yola devam etmişti. Bir harf farkla. Egemen Bağış, Google’da yaptığı aramalar sonucunda ‘her cuma bir ayet salladığını’ ifade ediyor; gazeteciyle uzunca bir süre bu ayetlerin ‘makara’sını yapıyordu!
Hollanda krizinin göbeğindeki isim Çavuşoğlu, muhataplarına faşist dedi, şiddet görüntüleri paylaştı, diplomatik soğukkanlılıktan uzak tavırları Twitter ve sosyal medyaya da yansıdı. Kendisinin siyasi konuşma yapmak yerine müze ve laleleri ziyarete gelebileceği esprilerine kimi çevrelerce argo ve tehdit olarak anlaşılan ‘sen ne lalesin’ cümleleriyle cevap verdi. Sonra şu sözleri sarf etti. “Bir defa o laleler Osmanlı döneminde gitti Hollanda’ya. Demek ki o laleler bunları adam edememiş. Eğer adam olacaklarsa biz yeni laleler göndeririz adam olurlar!”
DİŞİ DEVEYİ ERKEKTEN AYIRAMAYAN ŞAMLILAR…
Aktrollerin, siyasette tepkilerde fevriliğini örnekleri elbette bunlarla sınırlı değil. Bir kısmını derleyerek , ağlanacak halimize gülelim demiş gibi olduk. Ancak olayı Hz. Ali ve Muaviye’ye atıfla anlatılan bir kıssa ile bitirelim. Ciddiyetini görüp, hissemizi alalım.
Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe’den, bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
– Ver o dişi deveyi bana! demiş. Tartışma büyümüş, Kûfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye’ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış… Muaviye, Kûfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
– Bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
– Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte bağırmış:
– Şamlınındır!
Kûfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
– Ey Kûfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kûfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Hemen her hadisede olduğu gibi burada da neticeye giden yolda en önemli ara gazını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın verdiğini unutmayalım. Çavuşoğlu’nun da Kaya’nında Avrupa seferi üzerinde çalışılmış referandum öncesinde yeni bir düşman üretme hamlesiydi. Erdoğan’ın ‘Naziler, Nazi kalıntıları…’ sözleri olmasa ne bakanlar ne Aktroller böyle kendinden geçercesine eylemin içinde olurdu… Reis olmak böyle bir şey. Tek ihtiyacınız olan şey, dişi deveyi erkekten ayıramayan taraftar… O da mebzul miktarda var maalesef.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuşunun iptal edilerek Hollanda’ya alınmaması Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın konsolosluk kapıları (Viyana kapıları değil, daha ilerisi) önünden geri çevrilip ‘istenmeyen adam’ (persona non grata) ilan edilmesi tam bir diplomatik skandal oldu. Gerilimli iki gün bakanından sosyal medya trolüne hükümetin politik aklını ve AK Partililerin protestolar konusundaki seviyesini de ortaya koydu.
AK Kefenliler olarak piyasaya çıkanların unutulduğu şu günlerde elindeki portakalı bıçaklamak suretiyle Hollanda’ya karşı gövde gösterisi yapanı mı ararsın, ‘vur ulan vur’ diyerek Hollanda polisi gazlayanı mı, Mehter Marşı dinletmek için Rotterdam polisi yerine New York polis departmanını arayıp atar yapanı mı… Hepsi iki üç gündür sosyal medyada alay konusu. E ne de olsa her şey Reis için!
Politik tepki seviyesizliği diye özetlenebilecek ‘aktrolizm’ diye mizah dergilerine ve sosyologlara tez konusu olacak hadiseleri sondan başa bir hatırlayalım.
HOLLANDA’YA KIZIP PORTAKAL BIÇAKLAMA EYLEMİ
Sakallı bir grup genç önlerinde portakallar Kocaeli’nde Antikkapı’da Hollanda’yı protesto için eylem yapıyor. AK Parti il gençlik kolları başkanı (E.K.) arkadaşlarının portakalları bıçaklamasından sonra söze giriyor: “Eyy Hollandaa! (Reis öyle diyordu malum) Toprakları kadar insanlık seviyeleri de deniz seviyesinin altına inmiş alçak, tahammülsüz, hiç uzatmadan söyleyelim faşist bir ülke olan Hollanda…. Avuç içi kadar ve gözümüzde portakal kabuğu kadar kıymeti olmayan Hollanda…Pişman olacaklar!”
NEREDEN GELMİŞ BU PORTAKAL ORAYA…?
Hollanda eylemi muhtemelen şöyle planlanmıştı. Bunların milli takım formaları turuncu. Ülke tarım ülkesi. Ee, portakal (Orange) da turuncu.Herhalde en çok Avrupa’da orada yetişiyordur. O zaman portakal bıçaklayalım! Reklamcıların tabiriyle kreatif bir eylem koyalım ortaya…
Hollanda bayrağında 16 yüzyıldan sonra turuncu renk kullanılmış doğru. Turuncu renginin kraliyet ailesi, milli takım formalarında ağırlığı, daha çok William the Silent olarak bilinen ülkenin kurucusu William of Orange’lı (Oranje Van Nasseu) günlere dayanıyor. Neredeyse 500 yıllık hikaye yani. İspanya’ya karşı yaptıkları 80 yıllık savaştaki isyancıların başını çeken William’ın yandaşları, kırmızı renkli bayrağı onun onuruna resmi olmasa da turuncu renge çevirmişler. Hollanda bayrağının renkleri o günden bu yana kırmızı, beyaz ve mavi olarak kalsa da, turuncu renk kraliyette milli takımların formalarından bayraklarında kullanılıyor.
Netice şöyle: Ak gençlik de bu fırsatı kaçırmıyor, portakal bıçaklayarak en diplomatik en sert eylemi ortaya koyuyor. Eylemin sonu da tam filmlik. Sıkılmış Finike portakallarının suyu kavanoz kavanoz tüketiliyor…(Yüzölçümü Konya kadar olan Hollanda tarımda bir yılda 90 milyar dolar dış satım yapıyormuş bunu da not edelim.)
HOLLANDE İŞİN İÇİNDE O ZAMAN BİR FRANSIZ BAYRAĞI DA BİZ YAKALIM!
Bakan Hanımın Rotterdam’da konsolosluğa girişine izin verilmediği saatlerde sosyal medya kaynıyordu. Bir grubun hızlı araştırması başka bir güzel eylemi ortaya çıkaracaktı. Hollanda’ya alınmayan bakan Çavuşoğlu’nun uçağı Fransa’ya inmişti. Konsolosluğa alınmayan bakan haberlerinden sonra hemen eyleme geçmeliydi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve tabi ülkesi protesto edilmeliydi. Hemen bir Fransız bayrağı bulundu ve yakma eylemine geçildi. Hollanda, pardon Hollande protesto edilmeliydi. Edildi. Bir küçük yanlışlıkla bitmişti eylem. Hollanda ile Hollande karışmıştı! Bakan’ın Fransa’da konuştuğuna bakıp olaya müzahir eylem kararı alan amcalar nereden bilsindi. Sonuçta Hollanda da Hollande de protesto edildi.
BURASI TÜRKİYE Mİ LAN NASIL ATACAKLAR?!
Bir başka ilginç olay protestolara katılan iki kişinin video kaydı idi. Devletin ajansı servis etti, AA. Hollanda polisinden ziyade izleyenleri ve kendisini gazlayan bir gösterici ‘Hadi gel vur, gel vur hadi!’ diyor. Yanındaki uyarıyor ‘Abi sus atacaklar içeri…!’ Tepki ise on numara “Nasıl atacaklar Türkiye mi lan burası!?” (Bu arada ikilinin atarlandığı esnada Hollanda’nın atlı polisleri iki hamlede kalabalığı dağıtıyor) İkilinin konuşması Türkiye’deki özgürlüklerin ne durumda olduğunu şakkadan herkese anlatıyor.
ROTTERDAM POLİSİNE MEHTERAN, NEW YORK ÇIK ARADAN!
İlerleyen saatlerde telefon ve haberleşme tarihimizin haklı tepkisi ‘Ankara çık aradan’ sözlerini aratmayacak gelişmeler yaşandı. Rotterdam’da uğranılan haksızlığı protesto etmek isteyen Aktroller kısa bir internet araştırması yaptı. Rotterdam polis departmanın telefonunu buldu. Hollanda polisini arayıp, Mehter Marşı dinletmek istiyorlardı. Google’da “Rotterdam Police Department” araması yaptı. Eli hızlı bir arkadaş Mehter Marşın’nı açtı. Numarayı çevirdi +1518….. Cevaplama sistemindeki kişi ‘ecnebice’ konuşuyordu. Eylem hemen sosyal medyaya yüklendi. Rotterdam’daki polis merkezi zannedilen Numara New York’ta bir emniyet müdürlüğünün numarasıydı. Rotterdam’ı aradık biz, New York çık aradan!
YOLSUZLUK OLMUŞ NEYİME, SAVULUN AK KEFENLİLLER GELİYOR!
AK Trollerin tarihçesi bu tür eylemlerle dolu. Bunlar Hollanda krizinden sonra yansıyanlar. Troller ve AKP gençliği sosyal medyada dile düşse de, sonuç alıcı şiddete dönen bir dizi eylemi gerçekleşti. AK gençlik ve trollerin asabi heyecanı ile eylem koyma alışkanlığının ilk açığa çıktığı yer Ak kefenli karşılama hadisesiydi.
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalını ortaya çıkaran operasyonlardan sonra dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan neredeyse hiç görüntülenmemişti. 22 Aralık’ta Trabzon havalimanına uçağı indiğinde dışarıda beyazlara sarınmış bir grup partili onu karşıladı. Çarşıbaşı AK Gençlik yazılı pankartları, “Kefenimizle geldik ölümüne seninleyiz” diyenler ülkenin kefen parasına varıncaya kadar soyulmasına değil, operasyonlara karşı Reis’in yanındayız mesajı vermek için eylem koymuştu. Sonra kefenli karşılama hastalığı yayıldı tüm yurda. Rutinleşince çok ses getirmedi.
Kefenini giyenler bir sonraki ses getiren eylemi Hürriyet gazetesi önünde AK Parti milletvekili Abdurrahim Boynukalın’ın önderliğinde yapılmıştı. Bir medya organı taşlanmış, camları indirilmişti. Kefenliler artık eylem koymaya başlamıştı. Sonra iş ikinci Hürriyet baskını ve gazeteci Ahmet Hakan’ın burnunun kırıldığı fiziki saldırıya kadar uzadı iş.
MECLİSTE YELİZ İSİMLİ PALABIYIKLI TROL!
Yakın dönemde ortaya çıkan bir başka AK Trol vakıası kayıtlara bıyıklı Meclis fotoğrafı ile giren Yeliz isimli Twitter kullanıcısıydı. @yelizadeley adıyla TBMM’den anayasa görüşmeleri ve diğer oturumlarda Periscope’dan canlı yayın yapan hesap sahibi selfie çekimi moduna geçince deşifre oldu. Trol hesabı kullanan Erdoğan’ın şoförü AKP Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı idi. Barbaros J. Kartal’ın tabiriyle çaktırmadan Edebiyat Antolojisine ismi yazılsa anlaşılmayacak oturaklı ismin sahibi Yeliz Adaley adıyla Meclis’ten CHP, HDP milletvekillerine Twitter’dan mesaj çakıyor, yayın yapıyor, onları tiye alıyordu. Bir sıçradı iki sıçradı. Sonra yakalandı, deşifre oldu. (Meraklısına hesap askıya alındığı için halen kullanılmıyor. Kendisine @ahmethamdicamli hesabından ulaşılabilir.)
HAKARA MAKARADAN LALE’YE BAKANLAR
Ses kaydı aynen şöyle diyordu: “Gümüş bir tabak al. Onun içine çikolataları yerleştir. Onların altına 500 bin doları koy. Üstüne ‘Bayramınızı kutlarım, hayırlara vesile olmasını dilerim’ diye yaz.” Reza Zarrab, Egemen Bağış’a ödeme için bulduğu yöntemi anlatıyordu. Sonra bakan bir gazeteci ile konuşurken hadis ve ayetleri hafife aldığı ‘Bakara Makara’ sözleriyle gündeme geldi. Sözlerin orijinali yine Erdoğan’dan çıkmıştı. 2012’de Twitter’daki takipçilerini anlatırken ‘Hakara Makara yapmadan birinci yılımızda 313 bin takipçimizi oldu’ demişti Erdoğan. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının kilit ismi bir bakan da jargondan yola devam etmişti. Bir harf farkla. Egemen Bağış, Google’da yaptığı aramalar sonucunda ‘her cuma bir ayet salladığını’ ifade ediyor; gazeteciyle uzunca bir süre bu ayetlerin ‘makara’sını yapıyordu!
Hollanda krizinin göbeğindeki isim Çavuşoğlu, muhataplarına faşist dedi, şiddet görüntüleri paylaştı, diplomatik soğukkanlılıktan uzak tavırları Twitter ve sosyal medyaya da yansıdı. Kendisinin siyasi konuşma yapmak yerine müze ve laleleri ziyarete gelebileceği esprilerine kimi çevrelerce argo ve tehdit olarak anlaşılan ‘sen ne lalesin’ cümleleriyle cevap verdi. Sonra şu sözleri sarf etti. “Bir defa o laleler Osmanlı döneminde gitti Hollanda’ya. Demek ki o laleler bunları adam edememiş. Eğer adam olacaklarsa biz yeni laleler göndeririz adam olurlar!”
DİŞİ DEVEYİ ERKEKTEN AYIRAMAYAN ŞAMLILAR…
Aktrollerin, siyasette tepkilerde fevriliğini örnekleri elbette bunlarla sınırlı değil. Bir kısmını derleyerek , ağlanacak halimize gülelim demiş gibi olduk. Ancak olayı Hz. Ali ve Muaviye’ye atıfla anlatılan bir kıssa ile bitirelim. Ciddiyetini görüp, hissemizi alalım.
Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe’den, bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
– Ver o dişi deveyi bana! demiş. Tartışma büyümüş, Kûfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye’ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış… Muaviye, Kûfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
– Bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
– Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte bağırmış:
– Şamlınındır!
Kûfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
– Ey Kûfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kûfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Hemen her hadisede olduğu gibi burada da neticeye giden yolda en önemli ara gazını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın verdiğini unutmayalım. Çavuşoğlu’nun da Kaya’nında Avrupa seferi üzerinde çalışılmış referandum öncesinde yeni bir düşman üretme hamlesiydi. Erdoğan’ın ‘Naziler, Nazi kalıntıları…’ sözleri olmasa ne bakanlar ne Aktroller böyle kendinden geçercesine eylemin içinde olurdu… Reis olmak böyle bir şey. Tek ihtiyacınız olan şey, dişi deveyi erkekten ayıramayan taraftar… O da mebzul miktarda var maalesef.