Mültecinin Çantasında Neler Var?

Mülteciler kimi zaman yürüyerek kimi zaman deniz yoluyla ama hep zor şartlarda ayrılıyor ülkelerinden. Yolları aynı olsa da yolculuklarının farklı olduğunu çantalarından çıkanlar anlatıyor.
Uzun bir yol boyunca taşıyacağınız bir sırt çantasına, belki küçük bir bavula ne sığdırabilirsiniz? Dünyanın bir mülteci krizi yaşadığı sıklıkla yazılıyor, ancak “kriz” kelimesi daha çok mülteciler odaklı değil iltica edilen ülkeler açısından değerlendiriliyor. İstatistiklerle anlatılan krizin insani yüzü ise ancak trajik ölümler yaşandığında dikkati çekiyor. Oysa kriz bir mülteci için daha çantasını toplarken başlıyor.
‘Dünya uyurken onlar hâlâ dolaşıyordu’
Filistinli şair Mahmud Derviş’in “Dünya uyurken onlar hâlâ dolaşıyordu” dizesi Refugees Deeply‘den gazeteci Preethi Naalu’nun “Bags and Belongings” (Çantalar ve Eşyalar) adlı yazı dizisine ilham vermiş. Naalu, Suriye’den ayrılan mültecilerle konuşarak bu uzun yolculukta yanlarına ne alabildiklerini sormuş ve her mülteciden farklı cevaplar almış. Bu cevaplar krizin insani yüzünü ve her insan için farklı deneyimlendiğini gösteriyor.
Bilgisayarı mı udu mu?
Şair Tarık el-Cabr şu anda Milano’da yaşıyor. Suriye’den çıkarken iki şey arasında tercih yapması gerekmiş, dizüstü bilgisayarı ya da udu. Genç şair bir şiir kitabı yayımlamaya çalıştığı için bilgisayarını alarak udunu bırakmak zorunda kalmış. El-Cabr, Milano’da bir Suriye kültür merkezi açmayı planlıyor ve bu yolculukta kaybettiklerinin yanında kazandıkları da olduğunu söylüyor: “Kahve içmezdim, Milano’da kahveyi keşfettim, şimdi kahvesiz bir gün geçiremiyorum.”
Şu an Gaziantep’te bulunan insani yardım işçisi İbrahim Jawdat ise Halep’ten çıkarken bir çift pantalon, iki gömlek ve bir ceket dışında yanına iki kitap ve kağıt almayı ihmal etmemiş. Bu kitaplardan biri karısı ve çocuklarının yanına gelmesini beklerken okuduğu Homeros’un İlyada Destanı. Jawdat Gaziantep’te tuttuğu dairenin duvarlarını kitaplardan alıntılar yazdığı kâğıtlarla süslemiş. “Ev”i ise şöyle tanımlıyor: “Ev artık benim için ailemin olduğu yer.”


Oğlu için raket
Suriyeli Mustafa Awad şimdi Yunanistan’da ve Almanya’ya gitmeyi bekliyor. Ülkesindeyken badminton koçuymuş. Awad yanına “en değer verdiğim iki şey” dediği Kur’an-ı Kerim’i ve raketini almış. Awad’ın kendisi gibi badminton oyuncusu olan büyük oğlu Almanya’ya gidebilmiş. Onun da en büyük hayali raketi oğluna ulaştırabilmek. Awad anne babasını Suriye’de bırakmış. Onları bir daha göremeyeceğini düşünüyor ve en büyük korkusunun yaşlı anne babası öldüğünde onları uğurlayamamak olduğunu söylüyor.
Ressam Diala Brisly ise Şam’dan Lübnan’a giderken ardında resimlerini bırakmış. Üç kiloluk bavuluna kıyafet, çarşaf ve birkaç mutfak eşyası koyabilmiş. Yarım bıraktığı bir resmi daha sonra Lübnan’daki adresine getirtmeyi başarmış ve onu iltica ettiği yeni ülkede tamamlamış. Bu deneyimin dünyanın bugün hiç olmadığı kadar küçük olduğunu hissettirdiğini söyleyen Diala resimlerini Lübnan’da yapmayı sürdürüyor ama konularının ve aidiyet anlayışının değiştiğini belirtmeden de geçmiyor.

UNO oyun kartları
Almanya’daki Thair Orfalı üniversite mezunu. Diğer mülteciler ona “doktor” lakabını takmışlar çünkü aralarında bir ilk yardım çantası getirmeyi akıl eden bir tek o olmuş. Büyük bir bavulla denizi geçemeyeceğini bildiğinden en hayati malzemeleri almış yanına: iki şişe su, bir kutu hurma, bal, uyku tulumu. Cebine birkaç anıyı atmayı da ihmal etmemiş: Bir arkadaşının hediyesi olan bileklik, eski kız arkadaşının kolyesi, birkaç aile fotoğrafı. Orfalı’nın çantasındaki en şaşırtıcı malzeme ise UNO oyun kartları, söylediğine göre, zaman geçirmek için.
Bu hikâyeler daha taze sayılır. Ama mülteci krizi yıllardır sürüyor ve çantaların içi durmadan değişiyor. Örneğin iki yıl önce Suriyeli mülteci Abu Jana, Mısır’dan Yunanistan’a geçerken çantasına aldıklarını Guardian gazetesinin foto muhabiri Sima Diab’a anlatmıştı. Çantasındaki en şaşırtıcı malzeme Diab’a göre bir lazer ışığıydı, aynı zamanda karanlık denizde en işlevlisi.

Deniz tutmasına limon
Mültecilerin çantasında en çok rastlanan malzemenin limon olması aslında pek şaşırtıcı değil. Mülteciler 10 günlük bir deniz yolculuğu yapabileceklerini düşünerek deniz tutmasına karşı yanlarında limon taşıyorlar. Gazetecilere anlatılan hikâyelerdeki ortak nokta duygusal eşyaların çoğunlukla geride bırakılması. Bunun nedeni onları yolda kaybetmekten korkmaları ve geride bıraktıkları insanların bir gün onları getireceği umudu.
Can yeleği ve plastik bottan çanta tasarımı
Mülteci kriziyle özdeşleşen iki eşya, plastik bot ve can yeleği. İltica edilen ülkelerin kıyıları geride bırakılan bu iki malzemeyle dolu. Hollandalı tasarımcılar Didi Aaslund ve Floow Nagler mültecilerin geride bıraktığı bu malzemeleri sanata dönüştürmüş. Yunanistan’ın Lesbos adasında bırakılan yığınları gören tasarımcılar bir bot ve dört can yeleğinden büyük sırt çantaları yapmışlar. Şimdi mültecilerle birlikte hazırladıkları bu çantaları daha büyük bir projeye dönüştürmeyi tasarlıyorlar.


Kaynak: Kronos