[Nazif Apak]
Yandaş gazetecilerin birbirine söylediğini onurlu bir insan, düşmanına söylemez. Hakaretler havada uçuşuyor. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır! Seviyeleri hep buydu ancak iktidar nimetleri ve gücünü yemek arzusu ile maskeli baloda rol kesiyorlardı. Şimdi maske düştü; birbirine girdiler. Daha beter olacaklar. Bu akıbeti bilmek için az biraz geçmişe uzanmak gerekiyor.
KORU’NUN TANIKLIĞI
Cemaat ile AKP’nin arası daha yeni açılmaya başlamıştı. Yandaş medya o gün de var gücüyle bir şeyler söylemeye çalışıyor ama her dediğini yüzüne gözüne bulaştırıyordu. Baktılar olmuyor; Reis ile rutin görüşmeler yapmaya, doğrudan direktif almaya başladılar. Hani o Fehmi Koru’nun yanlışlıkla rastladığı ve hayretle kitabında naklettiği toplantı var ya; işte onun benzeri onlarca kere yapıldı. Koru’nun tanıklığı neydi? Fehmi Bey başka bir konu için Erdoğan’ı görmeye gittiğinde bürokratlar onun da yandaş yayın da toplantısına çağırıldığını sanarak bir odaya alıyor. Koru, o saniyede anlıyor ki yandaş gazete yöneticilerine manşetlerini Reis doğrudan veriyor. Meğer nasıl bir yayın çizgisi takip edileceğini tek tek (Bilal’e anlatır gibi) tembih ediyormuş Reis.
‘HEPİMİZİ TOPLASAN…’
Neyse. Biz Ankara gazetecilerinin iyi bildiği bir olaya dönelim: Yandaş medyanın yerlerde sürünen görüntüsüne uzun sure tahammül etmeye çalışan Reis (çevresindeki tabasbus ekibinin kışkırtmasının da etkisiyle) bir gün patlıyor ve asık bir suratla (ki genelde öyledir o surat) “Hepinizi toplasam o gazetenin yayın yöneticisi kadar; hatta oradaki bir yazar kadar olamıyorsunuz!” anlamında bir şeyler der. Doğru söylemektedir. Zaten hepsinin tirajını toplasan imrenip kıskandıkları gazetenin yarısına bile erişemiyordu. Kendi tabanlarına da hitap eden ve etkili olan gazete televizyonları bu yüzden kapatmaya, susturmaya karar verdiler. O medya konuşmaya devam edebilseydi bu kadar yalanı halka yutturamayacaklardı.
Yandaş medyanın seviyesizliği o adar açıktı ki Reis’in uçağına bindirilip gönlü alınmaya çalışılan Akit Ankara temsilcisi herkesin içinde “Hepimizi toplasanız bir Zaman edemiyoruz” demiş, bu da o mahallede tartışmalara yol açmıştı. Aslında temsilci Reis’in duygularını biliyor, onu tekrar ederek gözüne girmek için söylüyordu o lafları…
TÜYLER ÜRPERTİCİ FİKİR BOŞLUĞU
Başta Zaman olmak üzere gücünü halk desteğinden alan bütün medya gruplarından korktular. Hala da korkuyorlar. O kadar ki gazetesi susturulmuş, televizyonu kapatılmış bir kitlenin sevdiği saydığı ne kadar kalem varsa ya hapse atıldı ya da sürgün edildi. Sürgün edilenlerin Twitter hesabından bile ödleri kopuyor. O hesapların tamamına erişim yasağı koymanın gerçekleri gizlemekten başka ne manası olabilir ki! Madem söylediklerinizde haklisiniz ve madem arkanızda harika bir halk desteği var; neden o kişilerin kendilerini savunmalarına izin vermiyorsunuz?
Şu an düşünce dünyamız delik deşik ve tüyler ürpertici bir fikir boşluğu var Türkiye’de. Tezleriyle, eleştiri ve önerileriyle aydın kimliğinin hakkini vermeye çalışan insanlardan boşalan alanları kimler işgal etti? Ya sonradan devşirme yağcılar ya da hayatta okuduğu kitapları üst üste dizseniz seviyesi ayakkabılarının topuklarını aşamayacak çapsızlar. Reis tam da bunu istiyordu! O yüzden yandaş safta yer alan, çoğu Yeni Şafak kökenli olan ama okuma yazma özelliği olan kişileri de devre dişi bıraktılar, dışladılar, şeytanlaştırdılar.
İnanmayan yandaş gazetelerin pespayeliğine bir göz atin. Çapsız medya yüzünü bile görmeden CNN’in ünlü ekran yüzüyle (Christiane Amanpour) hayali röportaj yaptı; düzmece röportajlarından utanç duyacağına işi pişkinliğe vurup savunmaya hatta saldırmaya yeltendi. Bir gazetenin seviye yoksunu yönetmeni 39 kişinin katledildiği Reina saldırısını muazzam (!) bir analizle İngiltere kraliçesine dayandırdı. Yerlerde sürünmenin bir başka timsali olan gazetenin sabıkalı yayın yönetmeni Reina saldırısını gazeteci Amberin Zaman’a ve sanatçı Mehmet Ali Alabora’ya yıkıverdi.
HAPİSTEKİ GAZETECİLERİN BİRİ BİLE…
Hadi bazı toy adamlar, adam kıtlığında bir koltuk kaptı ve şimdi deli saçması şeyler yazıp duruyor; peki ‘Türkiye’nin birikimi’ iddiasıyla ortaya çıkan Yeni Şafak’a ne demeli? O kadar vukuatı var ki! Fuat Avni ile bir CHP milletvekilinin yazışmalarını yayınladılar güya. Sahtecilik yaptıkları, mesajların yalan olduğu, mesajlarda iddia edildiği gibi bir suikast planı olmadığı ortaya çıktı. Utandılar mi? Ne gezeeer! Noam Chamsky ile ‘röportaj’ yapıp İngilizceye ‘milk port’ deyimini kazandırdılar (!); yalanları ellerinde patladı. Sarartılmış sayfaları belge diye yayınladılar; iftira on dakikada çöktü; çünkü bir internet sitesinden alınmış bir şablonun içi doldurulmuştu…
Fotoğraf şu: Dikta metotlarıyla tutuklanan ya da sürgün edilen gazetecileri gözünüzün önüne getirin; bir de meydanı boş bulup gazetecilik yapıyormuş gibi sütun işgal eden ya da TV’lerde boy gösterenlere bakın. Fark o kadar büyük ki! Zindandaki isimlerden herhangi biri bile ezip geçiyor bu çapsız kadroyu. Ahmet Turan Alkan, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Nazlı Ilıcak, Kadri Gürsel, Mümtaz’er Türkone, Murat Aksoy, Ahmet Altan, Mehmet Altan… Bu isimlerden sadece bir tanesi bile bin defa ezer geçer Cem Küçük denen adamı. Gerçi o, adam da değil o gazeteci de. Yukarda ismi rastgele seçilip yazılmış kişilerden sadece biri bile bilgi ve görgüsü ile bin tane Cemil Barlas’ı Ersoy Dede’yi, Serdar Arsever’i Hilal Kaplan’ı vs. amatör lige atıverir…
Sürgündekiler de öyle. Ekranlarda esip gürleyen medya şaklabanlarına bakın aralarında hangisinin kültür seviyesi ve meslek tecrübesi sürgündeki gazetecilerin topuğuna erişebilir? Aklınıza hemen gelebilecek isimleri hızlıca hatırlayın lütfen: Amberin Zaman, Tarik Toros, Erhan Başyurt, Can Dündar, Yavuz Baydar, Kerim Balcı…
GELECEĞİ İNŞA EDEBİLECEK KADRO YOK
Sadece medya alanında değil AKP’nin bu perişanlığı. Akademisyen kadrolarına bakın; yabancı dil bilmekten bilimsel makale yazmaya kadar ölçütleri tek tek belirleyin: Göreceksiniz ki yandaş yörüngede alkışlamaktan avuçları sismiş yandaşlar ile mazlum ve sürgün kadrolar arasında uçurumlar var. Yandaş ekipte bir tane Sedat Laçiner var mı? İhsan Yılmaz çapında cins bir akademisyen bulabilir mi parti? Yasin Aktay’ı vekil yaptılar; adamın her söylediği faul. Burhan Kuzu desen tam bir felaket. Hadi en güçlü olduklarını sandıkları alanı söyleyeyim: İlahiyat. Onca yandaş bir araya gelse bir Ahmet Kurucan çıkaramaz. Esnaf ve işadamı deseniz sera ile süreyya arasındaki fark kadar bir boşluk çekiyor ortaya. Onca karalamaya rağmen Cemaat içinden ‘milletin a.. koyacağız’ diyen bir terbiyesiz bulamadılar. Yolsuzluk bulaştıracak adam çıkaramayınca o masum hayırseverlerin mallarına çöktüler…
AKP geleceği inşa edebilecek bir kadro kuramadı. Kuramayacak da. Çünkü politik çıkarlarını evrensel kriterlere her an feda edecek bir siyaset anlayışı, karakterli ve ahlaklı insan modeli öneremiyor. Çalmayı, çırpmayı, çökmeyi meşru gören bir kafadan aydın bir gelecek beklenemez.
Nerede durduğunuzu, durduğunuz yerin doğru olup olmadığını anlamak için kalite ve seviye farkına bir bakın; eminim manzara hakkında bu durum epey bir fikir verecektir. Bu pespayelik ile yola devam edenler birbirlerine ‘hamam böceği, hain, beyinsiz, komplocu’ gibi laflar söyleyedursun, Türkiye sevdası olan herkes yarınları kucaklayacak fikirlere yelken açmalı. Bu adamlardan zerre miskal hayır yok memlekete. Bunlar laf üretir, değer üretemez.