[Nazif Apak]
Ne oldu şimdi?
Erdoğan’ın akrabası olmaktan başka hiçbir mahareti olmayan kişiler tarafından yönetilen Sabah Gazetesi’ne Almanya’da mahkeme ‘dur’ dedi. Ağzını her açtığında ‘F..ö’ demeyi ve bu şekilde beyin yıkamayı gazetecilik sanan militan yayıncılara hukuk müdahale etti. 250 bin Euro ceza kesmiş mahkeme. Dahası var: Masum insanlara her F..ö dendiğinde para cezası bir daha çarpacakmış Sabah’ı.
Sabah’ın Avrupa macerasında tünelin ucu göründü: Ya ırkçı üslubunu bırakacak, nefret suçu işlemekten vazgeçecek ya da ceza ödeye ödeye iflasa sürüklenecek.
Faşist söylemlere karşı tavizsiz bir duruşu var Batı’nın. Hâksız da değil. Avrupa, bir zamanlar popüler olan ırkçı söylemlerin faturasını çok ağır ödedi. Hala da o dönemin bedelini ödüyorlar. Bu nedenle Nefret suçunun önüne geçmek için çıkarılmış onlarca kanun var. Ne bir fert ne bir kurum elini kolunu sallaya sallaya ırkçılık yapabiliyor, insanları hedef gösterebiliyor.
Türkiye’de hiçbir zulümden sakınmayan iktidar aynı tavrı dünyada da sürdürmek istediği için kendi kendini kapana sıkıştırmış durumda. Bu ülkeyi bir kümese çevirip insanlara her türlü mezalimi reva görenler, ülke içindeki sınırlarını bir hayli zorladı. Dünyada sıkışan tarz, bir zaman sonra Türkiye’de de tutunamayacak. Yıllar boyu kapana mahkûm yaşamak imkânsız…
DİYANET’İN AVRUPA’DA BAŞINA GELENLER
Diyanet’in Avrupa’da başına gelenler Batı’yı bilenler için sürpriz sayılmaz. Diyanet, tıpkı havuz medyası ve iktidar yargısı gibi, uzun zamandan beri suç isliyor. Daha önceki söylediklerini inkâr ederek bir cemaat hakkında akla hayale gelmedik laflar ediyor Diyanet. İnsanları fişlemek için istihbarat örgütü ile çalışan Diyanet, kendi mensuplarını bile hukuksuz bir şekilde işten atıyor. Bir de kalkıp öteden beri Ehli Sünnet çizgisinde hizmet eden bir topluluğa ‘firak-i dâlle’ iftirasını atıyor. Dini-diyaneti bilen herkes bu korkunç iddiaya acı acı güler. Ne var ki Diyanet reisi nasıl bir baskı altındaysa kendini inkâr edecek bir yola girdi. O koltukta biraz daha oturabilmek için dün ‘ak’ dediği her şeye ‘kara’ diyebiliyor.
Geçenlerde Diyanet Reisi Mehmet Görmez’in Fethullah Gülen’e gönderdiği bir kitabın içerisine kendi el yazısıyla yazdığı ithaf sosyal medyada yayıldı. O ithafta Görmez, Hocaefendi’yi yere göğe sığdıramıyor, hürmetlerini ifade ediyor. Peki, ne oldu da kul hakkına riayet etmesi gereken Diyanet, yalana dolana iftiraya çanak tutuyor? İslam’ın ayrımcılığı, yalancılığı yasaklamasına rağmen, dini bir kurum (ve başındaki şahıs) niçin hak ihlali yapıyor ve masum insanları en kalleş ithamlarla karşı karşıya getiriyor?
Hâlbuki bir zamanlar Yeni Şafak Gazetesi, Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanı olmasının önünü kesmek için yolsuzluk haberi yapmıştı. Sürmanşetten verilen habere göre Görmez, evrakta sahtecilik yapmış, bazı muhasebe kayıtlarında hatalı işlemler yaparak usulsüzlük suçu işlemişti. Görmez’in herkese anlattığına göre Yeni Şafak’ın o günkü genel yayın yönetmeni Görmez’den özür dilemiş, patronlarından gelen talimat üzerine bu haberi yaptığını itiraf etmişti. Yusuf Ziya Cömert’in çaresiz kaldığı o günlerde Başkan’a en dürüst yaklaşım Cemaat medyasından gelmişti. Tabi unutuldu o günler. Vefanın yerini sefa aldı…
Türkiye’de hak hukuk dinlenmese bile sınırdan bir adım öteye atıldığında ülkenin nasıl bir hücreye mahpus edildiği anlaşılıyor. Nitekim Almanya’da Diyanet ve ona bağlı kurumlar ciddi suçlamalarla karşı karşıya. İnsanları fişleme, gammazlama ve istihbarat örgütü ile o şahıslara ‘önlem alma’ Türkiye’de suç değilmiş gibi algılansa da bu işlem dünyada resmen suç! Avrupa’da bu suçu işleyenler için tir tir titreme dönemi başladı çoktan. Sınır dışı edilmeyi bekleyen Diyanet elemanları Avrupa’da ajanlık yapmanın bedelini de ödeyecek.
THY YÖNETİCİLİĞİ DE KURTARAMADI
Sadece Avrupa’da yaşanmıyor ‘ajanlık’ oyunları. Daha yakın bir tarihte Bilal’in en has adamı, istihbaratın gözü kulağı olan kişi Amerika’nın göbeğinde sınır dışı edildi. Cemaat’i fişleme, o ülkede yaşayan Türkler hakkında istihbarat toplama gibi işlemleri Türk Hava Yolları’nda yönetici görünmek kurtarmıyor artık. Berat’ın kutusunda yer alan ve ifşa edilen bilgiler yurt dışında ‘ajanlık’ yapmaya hevesli insanların önünü kesecek gibi görünüyor. Geçenlerde sınır dışı edilen Bilal’in arkadaşı yaptıklarını izah edemedi. Bu yüzden aradan on gün geçmeden eşi de Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı.
Yıllar önce Vakit Gazetesi Almanya’da kapatıldığında bir hayli gürültü çıkarmış ama dikkate alınmamıştı. Sebebi çok basit: Gazetenin kullandığı dil Batı standartlarına göre ırkçı, ayrımcı, nefret uyandırıcı bulunuyordu. Avrupa’nın bu hususta acı tecrübeleri var. Basın özgürlüğü konusunda fevkalade hassasiyetleri olmasına rağmen Batı’ya göre, elindeki iletişim gücünü nefret aracına dönüştüren medya büyük bir suç islemektedir.
Geçenlerde mülteci kampına gidip oradaki mağdur Türkleri gördükten sonra saçma sapan bir tweet mesajı ile ortalığı karıştıran kadın büyük tepki aldı. “Şimdi buradaki ırkçıları daha iyi anlıyorum” diyen aklı evvelin kendini ırkçı ilan ettiğini anlamaması zaten seviyesizliği gözler önüne seriyor.
Türkiye’de hiçbir zulümden sakınmayan iktidar aynı tavrı dünyada da sürdürmek istediği için kendi kendini kapana sıkıştırmış durumda. Bu ülkeyi bir kümese çevirip insanlara her türlü mezalimi reva görenler, ülke içindeki sınırlarını bir hayli zorladı. Dünyada sıkışan tarz, bir zaman sonra Türkiye’de de tutunamayacak. Yıllar boyu kapana mahkûm yaşamak imkânsız…
(TR724)