[Haber Yorum: Kemal Ay]
28 Kasım 2015’te, yani tam bir yıl önce, Diyarbakır’da tuhaf bir cinayet işlendi. Şehrin önde gelen simalarından, Baro Başkanı Tahir Elçi, Sur ilçesinde bir basın açıklaması yapıyordu. Sırtını 4 ayaklı minareye vermişti ve karşısında bir grup gazeteci, etrafta sivil giyimli polisler vardı.
Konuşmasını bitirmiş, elindeki dövizleri minareye bırakmak üzereydi ki, bulundukları sokağın (Yenikapı Sokak) başından, Gazi Caddesi üzerinden silah sesleri geldi. Sivil polisler silahlarını çıkarıp karşıdan koşarak gelen ve elinde silah olan iki kişiye ateş açmaya başladı. Görüntülerden anlıyoruz ki, hayli yakın mesafeye gelmelerine rağmen, sivil polisler bu iki kişiyi yaralayamadı ve ellerinden kaçırdı.
Elçi’nin cansız bedeni
İşte tam bu sırada Tahir Elçi, 4 ayaklı minarenin arka tarafında değil, sokağa bakan tarafına, yani silahlı kişilerin kaçış güzergâhının olduğu yere doğru kaçmıştı. O kısım görüntülerde olmadığı için bunu sadece tahmin ediyoruz.
Saldırganların kaçışını ve polislerin onları, 4 ayaklı minareyi geçince sağda kalan Aliemiri Sokak tarafında doğru ateş ederek takip ettiklerini gösteren görüntülerden hemen sonra, yerde Tahir Elçi’nin yattığını fark ediyoruz. Hareketsiz bir şekilde, yüz üstü. Sanki olaylar başlar başlamaz, ilk o vurulmuş gibi. Zira sokağın başından silahlı kişilerin koşmaya başlaması ve başka bir sokağa doğru kaçmaları 1 dakika bile sürmüyor.
Polisler ‘kazara’ vurmuş olabilir
Bu sebeple, Diken’den Tunca Öğreten’e konuşan bir ‘görgü tanığı’nın Tahir Elçi’yi polislerin ‘kazara’ vurduğuna dair bir teorisi var. Ancak Elçi’nin cesedinin ön otopsi raporunda, “mermi çekirdeği giriş yarasının incelenmesine göre atış mesafesinin uzak atış mesafesinden” yapılmış olduğu iddia ediliyor.
Raporda merminin nasıl vücuda girdiği ve vücuttan nasıl çıktığı da şöyle anlatılmış:
“Kişinin vücuduna isabet eden mermi, ense soldan kafasına isabet ederek öne, aşağıdan hafif yukarıya ve soldan hafif sağa seyirle kemik kırıkları, ayrıca beyin-beyincik kanaması ve harabiyet yaparak alın sol taraftan vücudu terk etmiştir”
Yani, Tahir Elçi 4 ayaklı minare sağına düşecek şekilde arkaya doğru giderken, sol yanından gelen bir kurşunun, aşağıdan yukarıya doğru çapraz bir şekilde isabet etmesiyle hayatını kaybetti.
Olay yeri inceleme sağlıklı değil
Burada Jandarma tarafından yapılan olay yeri incelemede, çatışma sebebiyle olay yerinin zarar gördüğünü ve olay sırasındaki özelliklerini kaybettiği özellikle belirtildi. Dahası, olay yeri inceleme esnasında da ekiplere ateş açıldı. Bu da demek oluyor ki, birçok bulgu henüz keşfedilemeden kaybolmuş olabilir. Ama olmayabilir de.
Nitekim Elçi’nin vurulduğu noktanın karşısındaki dükkâna 150’ye yakın mermi isabet etmiş. Yani o esnada 10’un üzerinde silahın ateş aldığı söylenebilir. Kamera görüntülerinde o kadar çok silah varmış gibi durmasa da, Gazi Caddesi’nden Yenikapı Sokak’a kadarki mesafede, sokağın başından da polislerin ateş açtığı düşünülebilir. Nitekim daha sonra ortaya çıkan emniyetin ‘görevlendirme’ yazısından, Tahir Elçi’nin basın açıklaması için 14 polisin görevlendirildiği anlaşılıyor.
Bilirkişi: ‘Tıbben ve fiziken bilinemez’
En son Mayıs ayında ortaya çıkan ‘bilirkişi raporunda’ çok çeşitli senaryolar üzerinde durulmuş ve 8 farklı açıdan ateş edilmiş olabileceği hesaplanmış. Ancak bilirkişi raporunun, Tahir Elçi’nin nasıl öldüğünün ‘tıbben ve fiziken bilinemez’ olduğunu ilan eden sonucu şöyle:
“Olay anında çekilmiş görüntülerde şahısların ateş ettikleri istikamet ve açılardan meydana gelebileceği gibi başka açı ve istikametlerden de meydana gelebileceği, bunlar arasında ayrım yapılamayacağı, bununla birlikte ateşli silah mermi çekirdeğinin vücudun içerisinde izlediği yolun ense soldan kafasına isabet ederek, arkadan öne, hafif aşağıdan yukarıya ve soldan hafif sağa seyirle kafatası kemiklerinde kırıklar meydana getirip, beyin beyincik kanaması ve harabiyeti yaparak sol kaş üzerinden vücudu terk etmiş olduğu sonucuna varıldığı kanaatindeyiz.”
Bu arada, delillerle ilgili şüpheler sadece olay yerinin çatışma sebebiyle dağılmasından ibaret değil. Ocak ayında Tahir Elçi davasının avukatları, iki delilin savcılık aşamasında kaybolduğunu iddia eden bir dilekçe yazdı.
Silinmiş kamera görüntüleri
Bir de kameralar var. Çatışma anının polis kamerası ile kaydedildiği ancak Elçi’nin vurulma anını içeren 13 saniyelik kısmın dosyaya dâhil edilmediği söyleniyor. Dahası, Yenikapı sokakta bulunan PTT şubesinin güvenlik kamerasının da 17 dakikalık kısmı kayıp. Tam da Tahir Elçi’nin vurulduğu dakikalarda…
Bir başka skandal, 4 ayaklı minaredeki basın açıklaması için alanda hazır bulunan sivil polislerin ‘görevlendirme’ yazılarının olaydan sonra düzenlendiğinin anlaşılması. Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’ın haberine göre, görevlendirme belgesinde 11 gün sonrasının tarihi yer alıyor. Bu da, olay yerinde ‘resmi görevli olmayan’ birilerinin varlığı şüphesini kuvvetlendiriyor.
1 yılda 3 savcı değişmiş
İlginç olan, olayın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen dosyanın neredeyse hiç ilerlememesi. Tahir Elçi’nin aile avukatı Mahsuni Karaman, altı aydır dosyayla irtibatlarının kesildiğinden yakınıyordu. Dahası, Elçi dosyasına bakan savcıların sıklıkla görevden alınması. Bir yılda, 3 savcı eskitti bu dava. Avukat Karaman, cinayetin motivasyonunun hiç araştırılmadığını da vurguluyor.
Niye öldürdüler?
Sahi, Tahir Elçi’yi kim, neden öldürmek istesin?
Gazi Caddesi’nde duran taksiden inen iki silahlı saldırgan (PKK’ya bağlı YDG-H’li oldukları iddia ediliyor) önce burada polislerle çatışıyor. İki polisi şehit ediyor. Ardından Yenikapı Sokak’a koşarak giriyor. Kameradaki görüntülerde, saldırganlardan birinin silahı namlusundan tuttuğu görülüyor. Yani ateş etmemiş. İki kişi yoğun ateş altında sokağı baştan sonra kat ediyor ve hemen sağdaki Aliemiri Sokak’a saparak uzaklaşıyorlar. Ardından çatışmalar yoğunlaşıyor, izleri kaybediliyor.
PKK mı, polis mi?
Olayın seyrine bakarak, ilk etapta iktidara yakın gazeteciler, Tahir Elçi’yi PKK’nın öldürttüğünü ima etmişti. Ancak bu iki şahsın eylem yapacağı, hatta bindikleri taksi dâhi bilinmesine rağmen, neden o sokağa koşana kadar durdurulmadıkları muamma.
Bir de basın açıklamasına katılan sivil bir tanık, ara sokaktaki bir polisin bir şarjör mermiyi boşalttığını gördüğünü iddia ediyor. Sadece bir işyerine denk gelen 150 mermiyi sanırım bu türlü davranışlar açıklar. Ancak bu mermi yağmurunun Tahir Elçi’yi ölüme götüren bir sebep olma ihtimali de yüksek.
Bu durumda, Tahir Elçi’nin ölümünden bizatihî polis sorumlu hâle gelir ki, kısa süre önce CNN Türk ekranlarında, Ahmet Hakan’ın programında PKK’nın bir terör örgütü olmadığını söylediği, ve kısa süreli gözaltına alındığı için, ‘zemin ve şartların’ müsait olduğu da pekâlâ iddia edilebilir.
Son ihtimal, PKK’lı iki kişinin başka bir eylem için çıktıkları yolda, Tahir Elçi’nin ölümüne yol açmış olmaları… Hiç de imkânsız bir senaryo değil ama bunu savcılığın ispat etmesi gerekiyor.
Polisler, soruşturmada ‘korunmuş’
Soruşturmada sivil polislerin ifadelerinin tamamı yok. En azından avukatlar, tamamına erişemiyor. Üstelik polislerin isimleri de yok, sadece sicil numaraları var. Anlaşılabilir bir durum, zira polisler sadece tanık ya da şikâyetçi sıfatıyla ifade vermişler. ‘Şüpheli’ değiller. Üstelik bir istihbaratçı var alanda ve savcılık dâhil herkesten gizleniyor.
Koşarak kaçan PKK’lı 3,5 ay sonra öldürüldü
Son olarak, o görüntülerde Yenikapı Sokak’ta Tahir Elçi’ye doğru koşarak gelen ve polislerin yakın mesafeden bir türlü vuramadığı Mahsun Gürkan’ın 14 Mart 2016’da Sur’daki PKK operasyonunda öldürüldüğü ortaya çıktı. Yani eğer Elçi’yi katleden kurşun, o silahtan çıkmışsa, katili şu an ölü. Yani motivasyonunu öğrenme şansımız pek yok. Ancak bu düşük bir ihtimal çünkü Mahsun Gürkan koşarken silahı namlusundan tutuyordu. Gürkan, sokağa girmeden önce polisle çatışmış, iki polisi şehit etmişti.
‘Tertemiz’ bir faili meçhul
Tekrar başa dönelim: Tahir Elçi’nin ölümüyle ilgili henüz delillerin tamamı toplanmamış, tanıkların ifadelerinin tamamına ulaşamıyoruz ve elimizdeki kamera görüntülerinden hiçbir şey anlaşılmıyor. Tabiri caizse, ‘tertemiz’ bir faili meçhul.
Normal ülkelerde bu türlü faili meçhul cinayetler, devletin hanesine yazılır, zira faili bulmak onun görevidir. Devlet, 1 yılda 3 savcı değiştirmek yerine olayın çözülmesi için daha fazla kaynak kullanabilir pekâlâ.
PKK’nın Tahir Elçi’yi öldürmek istemesi, operasyonlarla zor duruma düştüğü bir dönemde, pek akla yatkın gelmiyor ama neden olmasın? PKK’nın sokak yapılanmalarının ‘rasyonel’ olma zorunluluğu yok neticede. Devletin Elçi’yi öldürme gerekçesi ise, Güneydoğu’daki güçlü, sembol isimlerin sindirilmek ya da yok edilmek istenmesi olabilir. Nitekim, 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana, Kürt politikası böyle işliyor.
Sebep her ne olursa olsun, devletin eşi Türkan Elçi’ye dört başı mamur bir açıklama borcu var.